Loading...

ÇTDT(2.dönem çalışma soruları)


 
 







 irfgzr2 ile ilgili görsel sonucu
İRFAN GEZER

 


               
ÇAĞDAŞ TÜRK TARİHİ DERSİ ÇALIŞMA SORULARI
S.)GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) Nedir?             
C.)Güneydoğu Anadolu Projesi, kısaca GAP,
Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama tesislerinin yanı sıra kentsel ve kırsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve diğer sektörlerin gelişmesini ve hizmetlerini kapsayan entegre projedir. 2005 yılı verilerine göre toplam proje maliyeti dolardır.
 
S.)Projenin/GAP) önemi nedir?
C.)Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), "Yukarı Mezopotamya" olarak bilinen ve eski çağlarda uygarlığın beşiği olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, sosyal ve ekonomik kalkınmasını amaçlayan insan odaklı bir bölgesel kalkınma projesidir. Türkiye'yi bölgesel kalkınma konusunda dünyaya örnek konuma getiren GAP; Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde yapımı süren baraj ve hidroelektrik santralleri ile sulama tesislerinin yanısıra kentsel ve kırsal altyapı, tarım, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık, konut, turizm ve diğer sektörlerdeki yatırımları da kapsayan entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde devam ettirilmektedir. İnsan odaklı bir kalkınma projesi olarak GAP, bölge halkının daha iyi bir yaşam kalitesine ulaşmasını ve diğer bölgelerle arasındaki gelişmişlik farkının ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Teknik özellikleri ile fiziki büyüklüklerinin yanısıra GAP, insani ve yenilikçi yaklaşımları ile de tüm dünyanın haklı ilgisini çekmektedir. Proje, istihdam yaratarak, gelir düzeyini yükselterek, kentsel ve kırsal merkezlerin hizmet kapasitelerini geliştirerek bölge halkının yaşamını daha şimdiden olumlu yönde etkilemiştir. Proje henüz tamamlanmamasına rağmen, bugüne kadar elde edilen sonuçlar; tarihin ilk uygarlıklarına tanıklık etmiş bu bölgede, yeni ve daha parlak bir uygarlık yaratılabileceği konusunda Türkiye'ye ve Dünya'ya olumlu mesajlar vermektedir.
      Güneydoğu Anadolu Bölgesi, büyük bir tarım potansiyeline sahiptir. Bölgenin geniş toprakları, makineli tarıma elverişlidir. Ancak tarımda karşılaşılan en önemli sorun, su yetersizliğidir. GAP'ın tamamlanmasıyla sulanabilecek alanlar genişleyecektir. Böylece tarımsal ürün artacak, bazı alanlarda yılda birden fazla ürün alınabilecektir. GAP, ülkemiz ekonomisinin kalkınması için büyük önem taşımaktadır. GAP, 25 büyük sulama projesini kapsayan ve tamamlandığında 1,8 milyon hektar tarım alanının sulamasını gerçekleştirecek olan dev bir projedir. Ülkemizde sulanabilir potansiyele sahip olan alanların 8.5 milyon hektar civarında olduğu düşünülürse bu projenin büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Projenin toplam tutarı 32 Milyar ABD Doları'dır. Projenin, 2013 yılına kadar tamamlanmış olması planlanmaktadır.
 S.) AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı)Nedir?
c.)Kısa şekliyle AGİT olarak bilinen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, 1973 yılında 35 ülkenin katılımıyla Helsinki'de faliyete başlamış ve 1975 yılında 10 temel prensip içeren Helsinki Nihai Senedi kabul edilmiştir.

Güvenlik,
insan hakları ve ekonomi olmak üzere üç temel konunun ele alındığı bu temel prensipler:
· Devletlerin egemen eşitliği ve egemenliğin özündeki haklara
saygı,
· Tehdit veya kuvvete başvurmama,
· Sınırların dokunulmazlığı,
· Devletlerin toprak bütünlüğüne
saygı,
· Uyuşmazlıkların
barışçı yollarla çözümü,
· İçişlerine karışmama,
· Düşünce, vicdan, din ve inanç
özgürlükleri de dahil olmak üzere
insan haklarına ve temel
özgürlüklere saygı,
· Halkların hak eşitliği ve kendi
kader
lerini tayin hakkı,
· Devletler arasında işbirliği ve
· Uluslararası hukuk çerçevesinde istenilen yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesidir. 
                                                                                                                              

S.)Camp David Sözleşmesi (1978)
     Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile, İsrail başbakanı Menahem Begin arasında, 12 gün süren gizli pazarlıkların ardından Camp David'de 17 Eylül1978'de imzalanan ve ABD başkanı Jimmy Carter'ın gözetiminde gerçekleşen bir sözleşmedir.
    Sözleşme, altı ay sonra (
26 Mart1979) imzalanacak olan barış antlaşmasının temelini oluşturuyordu. Buna göre İsrail, askeri birliklerini Sina Yarımadasından çekecek ve Mısır ile diplomatik ilişkilerini normalleştirecekti. Diplomatik ilişkiler 1980'de normale döndü. İsrail'in umduğundan daha az olmakla birlikte ticari ilişkiler canlandı. Mart1980'de havayolu taşımacılığı başladı. Mısır İsrail'e petrol satışına başladı. Bu sözleşme ile, İsrail tarafından Altı Gün Savaşı'nda ele geçirilen Sina Yarımadası, Mısır'a geri verildi. Barış çabalarının sonucu olarak, Menahem Begin ve Enver Sedat, 1978 yılı Nobel Barış Ödülünü birlikte aldılar.

 

 S.)1967 dış uzay antlaşması                                                                               
       27 ocak 1967 günü washington, moskova ve londra’da imzaya açılmış ve 10 ekim 1967’de yürürlüğe girmiş olan antlaşma. kısaca "1967 uzay antlaşması" olarak anılır. türkiye, bu antlaşmaya 27 mayıs 1968 tarihinden geçerli olmak üzere taraf olmuştur.

     1967 dış uzay antlaşması egemenlik eşitliği prensibine dayalıdır ve dış uzaydan yararlanma hakkının tüm insanlığın hakkı olduğunu öngörür. buna göre hiçbir ülkenin bir resmi veya özel girişimi, bir uzay istasyonuna, dünyanın etrafındaki bir yörüngeye, aya veya herhangi bir gök varlığı üzerine nükleer veya bir başka çeşit bir kitle imha silahı yerleştiremez. ay ve diğer gök cisimlerinin kullanımı sadece barışçı amaçlarla sınırlıdır, ve bilhassa askeri üs, tesis, istihkam kurulamaz, silah denemeleri ve askeri tatbikatlar için kullanılamazlar.
S.)Helsinki Nihai Senedi
      1975 yılının ağustos ayında finlandiya'nın başkenti helsinki'de düzenlenen avrupa'da güvenlik ve işbirliği konferansı'nın sonunda avrupa ülkeleri (arnavutluk ve andora hariç), sscb, abd, ve kanada arasında imzalanan konferansın sonuç bildirgesidir. 

S.)SALT   ANLAŞMALARI    Soğuk Savaş sırasında SSCB ile ABD arasında imzalanan nükleer silahların sınırlandırılması  antlaşmalarına SALT ANTLAŞMALARI adı verilmiştir.

SALT-I Anlaşması
    1 7 Kasım 1969'da, Sovyet Rusya ile A. B. D. arasında başlayan Stratejik Silahların Sınırlandırılması (SALT) görüşmeleri iki buçuk yıl kadar sürdü. Bu süre içinde tartışmaların ağırlık noktasını, "Stratejik Füzeler denen, kıtalararası Balistik Füzeler ile Denizaltılardan atılan Balistik Füzeler (SLBM) teşkil etti. Bunlara saldırgan füzeler denilmekteydi ve bilhassa kıtalararası füzeler (ICBM) içinde MIRV denen çok başlıklı ve her nükleer başlığın aynı hedefe yöneltilebildiği füzeler vardı. Bu saldırgan füzeler konusunda kesin bir antlaşma yapılmayıp, ancak bir "geçici" antlaşma gerçekleştirilebildi. Buna karşılık, füze-savar füzeler denen savunma füzelerinin sınırlandırılmasında kesin bir antlaşmaya varılabildi.

    Bu iki çeşit füzeleri kapsayan SALT-I Antlaşması, 26 Mayıs 1972'de Moskova'da A. B. D. Cumhurbaşkanı Richard Nixon ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Leonid Brejhnev arasında imzalandı.

SALT-II Anlaşması
 
Soğuk Savaş sırasında SSCB ile ABD arasında imzalanan nükleer silahların kontrolü anlaşması. 21 Kasım1972'de Cenevre'de başlayan SALT-II görüşmeleri, oldukça zor dönemlerden ve tartışmalardan geçtikten sonra 18 Haziran1979'da Viyana'da Jimmy Carter ile Leonid Brejnev arasında imzalandı.

 

S.)Aşağıdaki verilenlerden hangisi Yumuşama Dönöneminde yapılan silahsızlanma antlaşmalarından biri değildir?
AHelsinki Nihai Senedi)
B)SALT  I  Antlaşması
C)SALT II Antlaşması
D)Dış Uzay Antlaşması
E)Camp Davit Antlaşması

S.)TİKA NEDİR?
c)* Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ya da kısaca TİKA Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'na bağlı olan kurum Türkiye'nin dış yardımlarını organize eder. Ayrıca yurt dışında Türkçe öğretimini destekler. 
TİKA Türkoloji Projesi buna örnektir.
TİKA 1992 yılında Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kuruldu 1999' da Başbakanlığa bağlandı.
TİKA, Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere, 37 ülkede görev yapan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tek Teknik Yardım Kuruluşudur. TİKA Merkez Teşkilatına ilave olarak, 20 ülkede bulunan 22 Program Koordinasyon Ofisi ile çok geniş bir coğrafyada ve bütün sektörlerde çalışmalarını sürdürmektedir.
TİKA,gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak ve bu ülkelerle ekonomik,ticari,sosyal,kültürel iş birliği için kurulmuştur.
 
S.) MAASTRICHT KRİTERLERİ
C.)Avrupa Birliğini oluşturan Belçika, Danimarka, Almanya, Yunanistan, İspanya, Fransa, İrlanda,İtalya, Lüksemburg,Portekiz ve İngiltere olmak üzere 12 ülke
temsilcilerinin 7 Şubat 1992 tarihinde
Maastricht’de bir araya gelerek yapmış oldukları antlaşmadan dolayı bu adı almaktadır.
 
S.) Maastricht Antlaşması hangi amaçla yapılmıştır?
C.)Maastricht Antlaşması, üye ülkelerin ekonomilerini güçlendirmek, ekonomik
bütünlük sağlamak,
tek ve istikrarlı para içeren ekonomik ve parasal bir birlik  
kurmak,Avrupa kıtasının bölünmüşlüğüne
 bir son vermek ve tek bir Avrupa Dev
letler topluluğu nu oluşturmak üzere yapılmıştır.
 
 Demokrasi ve insan hakları ile temel özgürlüklere ve hukuk devletine dayalı,
tarih, kültür g
eleneklerine saygı içinde, halkları arasında dayanışmayı derinleş
tirmek amaçlanmaktadır. 
Ülkelerin kurumlarının üstlerine düşen görevlerini tek bir kurumsal çerçevede
daha iyi yerine 
getirebilmeleri için demokratik niteliklerin ve işlevsel etkinliklerin
güçlendirilmesi arzu edilmektedir.
İç pazarın tamamlanması ve çevrenin bütünlüğü
ile korunması, ekonomik bütünleşme ile diğer alanlarda 
paralel gelişmeler sağla
yacak politikaların yürürlüğe konulması yolu ile halkların ekonomik ve sosyal
kalkınması geliştirilmek istenmektedir.
 
S.)Maastricht kriterleri nedir?
C.) AB’ye üye ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için
 gerekli şartların neler olduğunu içerir.
 
S.)Kopenhag kriterleri nelerdir?
C.) AB’ye tam üyelik koşullarının esaslarını belirlemektedir. 
 
S.)SSCB’de uygulanan ‘’glasnost ve perestroika’’politikaları ile beraber Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması için kurulan ve mücadele eden örgüt aşağıdakilerden hangisidir?
A)Halk cephesi
B)Azerbaycan Yurtseverler Cephesi
C)Halkın dostları cemiyeti
D)Bağımsız Azerbaycanlılar cephesi
E)Milliyetçi halk cephesi
 
 
S.)Aşağıdakilerden hangisi bölgesel kalkınma projelerinden birisi olan GAP’ın temel hedefleri arasında yer almamaktadır?
A)Bölgenin dışarıdan göç almasını sağlamak.
B)Bölgeyi sanayi ve hizmet merkezi haline getirmek
C)Tarım ve hayvancılığı geliştirmek.
D)Bölgede sermaye birikimini sağlamak.
E)İstihdamı arttırmak.

S.)Aşağıdakilerden hangisi 1960-1980narasında Türkiye'deki sosyal hayata ait bir gelişme değildir?
A)Kırsaldan kente göçler başladı.
B)Arabeks filmler yapıldı
C)Avrupa'ya işçi gönderilmeye başladı
D)Gecekondulaşma sayısı arttı
E)Sendikal faaliyetler arttı.
 
S.) Türkiye’yi 1964’de ABD’den uzaklaştırarak SSCB’ye yaklaştıran en etkili olay aşağıdakilerden hangisidir?
A)Arap-İsrail savaşları
B)Kıbrıs meselesi
C)Ege denizi sorunu
D)Vietnam savaşı
E)Amerikan ambargosu
 
S.)Aşağıdakilerden hangisi küresel sorunlardan biri değildir?
A)Terör
B)Açlık
C)Salgın hastalıklar
D)Çevre kirliliği
E)Tüketim
 
S.)Küresel sorunlar nelerdir?Ana başlık altında yazınız.
C.)-Küresel ısınma
-Çevre kirliliği
-Nüfus artışı ve işsizlik
-Yetersiz beslenme ve açlık
-Uluslar arası terör
-Salgın hastalıkları
               
S.)Küresel ısınma sorunun çözmek amacıyla devletlerin aralarında yaptıkları sözleşme ve protokollerin adlarını yazınız.
C.)a)’’BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’’
b)Kyoto Protokolü
 
S.) Türkiye’de 12 Eylül hareketine(12 Eylül 1980 askeri darbe) Avrupa’nın ve ABD’nin tepkisi ne olmuştur?
C.) ABD ve İngiltere hem de AB tasvip etmiştir.
S.) Atatürk’ün ''Azami tasarruf milli prensibimiz olmalıdır''sözüyle,Türkiye’deki  Atatürk’ten sonraki süreci değerlendiriniz?
C.) Atatürk’ten sonra uygulanan, gelirden fazla harcamaya dayanan savurgan politikalar ve bunun için yapılan borçlanmalar,  ülke ekonomisinin çökmesinde büyük etken olmuştur.
 
S.) Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı( TİKA) ne amaçla kurulmuştur?
c.) Gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak ve bu ülkelerle ekonomik,ticari,sosyal,kültürel iş birliği için kurulmuştur.
 

Önemli Bilgiler;
* 2000 ve 2001 yıllarında borsa krizi nedeniyle Türk ekonomisi çöktü.
 
*Maastricht Antlaşması, üye ülkelerin ekonomilerini
güçlendirmek, ekonomik bütünlük sağlamak, tek ve
istikrarlı para içeren ekonomik ve parasal bir birlik kurmak,
 
*İran-Irak savaşında Batılı ülkeler Irak tarafında yer almışlardır.
 
*Ülkemizde 1980 ‘de başlanan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının hayat standart   larını yükselterek diğer bölgelerle arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak,tarım   da verimliliği ve iş imkanlarını artırarak milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak amacıyla GAP(GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ)uygulanmaktadır.Bu proje çok sektörlü,bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir kalkınma projesidir.Avrupa kıtasının bölünmüşlüğüne bir son vermek ve tek bir Avrupa Devletler Topluluğunu oluşturmak    üzere yapılmıştır.
 
*Türkiye’de 1990’larda Özel TV. Kanalları açıldı.

*Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliği  Anlaşması 6 mart 1995 yılında imzalandı.
 
*Türkiye’de 1985’te  İstanbul’da Menkul Kıymetler Borsası kuruldu.
 
****************************************************
S.)Türkiye’yi 1964’te ABD’den uzaklaştırarak SSCB’ye yaklaştıran
en etkili olay aşağıdakilerden hangisidir?
A)Arap-İsrail savaşları
B)Kıbrıs meselesi
C)Ege denizi sorunu
D)Vietnam savaşı
E)Amerikan ambargosu
 
S.)Türkiye’de 1960-1980 yılları arasında uygulanan ekonomik sis
Tem aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A)Liberal ekonomi
B)Devletçi ekonomi
C)İthal İkameci ekonomi
D)Karma ekonomi
E)Serbest piyasa ekonomisi
 
S.)Aşağıdakilerden hangisi Avrupa parlamentosunun özelliklerinden biri değildir?
A)Üye ülkelerden seçilen milletvekillerinden oluşur.
B)Yasa yapma yetkisine sahiptir.
C)Avrupa komisyonu üyelerini görevden alma yetkisine sahiptir.
D)Parlamentoda üye ülkeler nüfusları oranında milletvekili ile temsil edilirler.
E)Yönetmeliklerin ve yönergelerin kabulü konusunda Konseyle eşit yetkiye sahiptir.
 
*AB’ye tam üyelik koşullarının esaslarını belirleyen  Kopenhag kriterleridir.
*  14 Mayıs1955'de VARŞOVA’DA sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı dostluk, İşbirliği ve karşılıklı yardım antlaşması ile kurulan askeri ve siyasal birliktir.

 * Kısa şekliyle AGİT olarak bilinen AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ TEŞKİLAT 1973 yılında 35 ülkenin katılımıyla Helsinki'de faliyete başlamış ve 1975 yılında 10 temel prensip içeren Helsinki Nihai Senedi kabul edilmiştir.

 S.)Nato nedir?Ne zaman kuruldu?
C.)Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü anlamına gelen North Athlantic Traty Organization olarak yazılan İngilizce aslındaki sözcüklerin kısaltılmış şeklidir. Uluslararası bir kuruluştur. Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye bazı uluslar 1949 yılında kendi aralarında yeni bir birleşme ve dayanışma örgütü kurdular.
 
S.)Nato’da hangi ülkeler vardır?
C.)Bu örgütü Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, İngiltere, İzlanda, Hollanda, Belçika, İtalya, Danimarka, Norveç ve Portekiz kurdu. Daha sonra NATO’ya 1952 yılında Türkiye, 1954 yılında Yunanistan, 1982 yılında da Batı Almanya ve ispanya katıldı. Bugün NATO’ya üye 16 ülke vardır.

Üye ülkeler tarafından savunma amacı ile kurulmuş olan bir örgüttür. Üye devletlerin birinin saldırıya uğraması durumunda öbürleri saldırgan ülkeye karşı işbirliği içinde savaşmayı kabul etmişlerdir. Üye devletler birbirlerini korur ve kollarlar. Bu amaçla işbirliği yaparlar.
S.) NATO’nun amacı nedir?
C.)NATO’nun amacı; barış düzenini uluslararası güvenliği, sosyal gelişmeyi, üye ulusların özgürlüğünü korumak olarak özetlenebilir. NATO amacına ulaşmak için çalışmalarını belli bir düzen içinde yürütür.

s.)NATO’nun çalışma organları ve görevleri nelerdir?
C.)

NATO Konseyi: Üye ülkelerin sürekli temsilcilerinden ya da dışişleri bakanlarından oluşur. NATO Genel Sekreterinin başkanlık ettiği bu toplantılarda ekonomik, askeri, siyasal, kültürel konular görüşülür.

Sekreterya: Genel Sekreter ve yardımcılarından oluşur. Görevi NATO’nun günlük işlerini yürütmektir.

Askeri Komite: NATO’ya üye ülkelerin genel kurmay başkanlarından oluşur. Askeri Komite NATO Konseyine bağlıdır. Askeri bakımdan en yüksek kuruldur. Bu kurulda savunma sorunları görüşülür. Komite içinde Daimi Grup adı ile anılan üçlü bir grup vardır. Bu grup yürütme organı işlevini görür. Görevi NATO Komutanlarına gerektiğinde emir vermektir.

NATO’nun dört büyük komutanlığı vardır. Bunlar:
Avrupa Yüksek Komutanlığı,
Atlantik Yüksek Komutanlığı,
Manş Komitesi Komutanlığı,
Amerika, Kanada Bölgesi Komutanlığıdır.
Her yıl 4 Nisan, NATO Günü olarak üye ülkelerde kutlanır. NATO Gününde, NATO’nun kuruluşu, organları, amacı ve çalışmaları anlatılır.
 
s.) Başlangıçta 12 devletin iştirakiyle akdedilmiş olan Kuzey Atlantik Antlaşmasına(NATO) Londra'da 17 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen birProtokol ile Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımları onaylanmış, Türkiye 18 Şubat 1952'de yine Fuat Köprülü'nün dışişleri bakanlığını yaptığıAdnan Menderes hükümeti döneminde NATO'ya resmen üye olmuştur.Norveç, Danimarka gibi üyeler Türkiye'nin üye olmasına, çok yakın zamana kadar Monarşi yle yönetildiği ve yeterli demokrasi tecrübesi olmadığı gerekçesiyle uzun müddet karşı çıkmışlardır.
 
S.)Varşova paktı nedir?
C.) 14 Mayıs1955'deVarşova'da sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması ile kurulan askeri ve siyasal birlik.
 
S.)Varşova paktına üye ülkeler hangileridir?
C.)Antlaşmayı imzalayan ülkelerArnavutluk,Romanya,SSCB,Demokratik Almanya,Bulgaristan,Polonya,Çekoslovakya veMacaristan'dı. Demokratik Almanya, Pakt'ın askeri kanadına 1956'da katıldı. Arnavutluk, 1962-1968 döneminde çalışmalarına katılmadığı Pakt'tan 1968'de kesin olarak çekildi. Anlaşma, daha önceleri SSCB ile Çekoslovakya (1943), Polonya (1945), Bulgaristan, Macaristan ve Romanya (1948) arasında imzalanan ikili anlaşmaları bütünlüyordu.
 
S.)Varşova Paktının kurulma nedeni nedir?
C.) Sosyalist ülkeleri, karşılıklı bağlarını bir pakt içinde güçlendirmeye yönelten başlıca neden; 1949'da dünyadaki barışı sağlamak amacıyla aynı zamanda sosyalist ülkelere ve sosyalizmin yayılmasına karşı kurulanNATO'nun askeri etkinliklerini artırması ve silahlanmaya hız vermesiydi. Birliğin kuruluşuna ilişkin ilk adım, 29 Kasım-2 Aralık 1954 tarihleri arasında sekiz sosyalist ülkenin katılımıyla, ortak güvenliğin ve barışın korunması konusunda ve Moskova'da düzenlenen konferansta atıldı. Varşova Paktı,Londra ve Paris Antlaşmaları ile Federal Almanya'nın NATO'ya girmesi ve NATO'ya bağlı olarak Batı Avrupa Birliği'nin kurulmasıyla Avrupa'da doğan ve giderek artan savaş tehlikesine karşı biçimlendi. Pakt kurucularına göre bu gelişmeler, barışsever devletlerin güvenliği bakımından bir tehdit oluşturuyor ve savunma sağlayıcı karşı önlemlerin alınmasını gerektiriyordu. Paktın kuruluşundan hemen sonra, Temmuz 1955'de Moskova'da, ABD'yi de içine alan bir Avrupa güvenliğinin yararına olmak üzere, NATO ve Varşova Paktı'nın dağıtılması önerildi. Varşova paktını kuruluşunu izleyen süreçte, SSCB ile üye ülkeler arasında zincirleme bir biçimde ikili yardım anlaşmaları imzalandı. SSCB aynı zamanda Polonya, Macaristan, Romanya ve Demokratik Almanya ile 1956 Aralık - 1957 Mayıs döneminde bir dizi kuvvet statüsü anlaşması imzaladı. Aynı tür bir antlaşma, Çekoslovakya'yla 1968'de imzalandı. Anlaşmada uluslararası ilişkilerde tehdit ve kuvvete başvurma kınanarak, üyelerin bunu önlemek konusunda gerekli tüm çabayı gösterecekleri belirtiliyordu.
 
S.)YOGOSLAVYA devleti nerede ne zaman kuruldu ve ne zaman yıkıldı?
C.) Yugoslavya Balkan Yarımadasında yer alan ve 1918-2003 yıllarında varlığını sürdürmüş Slav bir devlet.
 
S.)Aşağıdakilerden hangisi 1960-1980 yılları arasında dünyada bilim-teknik alanında ortaya çıkan gelişmelerin bir sonucu değildir?
A)Uydu aracılığıyla kıtalar arası haberleşmenin yapılması
B)İlk mikro işlemcinin kullanılmaya başlanması
C)İlk tıbbi görüntülemenin (MR)yapılması
D)İlk radyo yayınının başlaması
E)İlk video kaset kullanımının başlanması
 
S.)Aşağıdakilerden hangisi Türkiye ile Yunanistan arasında mevcut olan sorunlardan
biri değildir?
A)Kara suları sorunu
B)Ege adalarının silahlardan arındırılması
C)Kıta sahanlığı sorunu
D)Batı Trakya sorunu
E)Karşılıklı ticaret ambargoları sorunu
 
S.)Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır.
A)Ülkemiz 1950 ‘den günümüze kadar kırdan kente büyük bir göç hareketi olmuştur.
B)Şehirlerimizde sanayileşme göç ile aynı hızla gelişememiştir.
C)Göç eden insanlara yeterli sosyal konut üretilememiştir.
D*)Ülkemizde 1980 yılına kadar ihracata yönelik bir ekonomi politikası uygulanmıştır.
E)İhraç ikameci sanayileşme dışa açık ekonomi modeline dayalıdır.
 
 S.)AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu)ne zaman,hangi devlerler ,hangi antlaşma ile kurulumuştur?                                            
C.)Ilk olarak 1957 yılında Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya tarafından Roma Antlaşması'nın imzalanmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında kurulmuş topluluktur.

S.)Avrupa Birligi’nin temelini hangi topluluk oluşturur?
C.)Avrupa Birligi’nin temelini, II. Dünya Savaşı sonrasında sanayi açısından özellikle önem kazanan iki temel hammadde olan kömür ve çelik sektörünü güçlendirmek amacıyla 1951’de kurulan A vrupa Kömür ve Çelik Topluluğu oluşturmaktadır.
 S.)AB'nin amaçları nelerdir?
 
 C.)AB´yi oluşturan temel değerler kalıcı barışın sağlanması, birlik, eşitlik, özgürlük, güvenlik ve dayanışmadır. AB’nin amaçları özgürlük ve demokrasi ilkelerini korumak ve tüm üyeler tarafından insan haklarına saygı ve temel haklar ile birlikte hukukun üstünlüğü kuralının uygulanmasını sağlamaktır.
 1980 ve SONRASI GELİŞMELER
*S.12Eylül hareketine Avrupanın ve ABD’nin tepkisi ne olmuştur?
C.) ABD ve İngiltere hem de AB tasvip etmiştir.
 S.)1980 ve sonrası gelişmeler nelerdir?
C.)*Liberalleşme dönemine girilmiştir. 
                                                         
*Bütün partiler kapatıldı ve yöneticileri tutuklanarak Zincirbozan’da ikamete mecbur edildiler.
*Dernekler kapatılarak başkanları tutuklandılar. Türkiye’de bütün özgürlükler askıya alındı.
*Yaklaşık 100 bin kişi gözaltına alınıp sorgulandı.
*1982 yılında yeni anayasa yapılarak 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı. Bu anayasada darbecilere yaptıklarından dolayı dava açılamayacağı  ifadesi de yer aldı.
*6 Kasım 1983’te yapılan seçimler sonunda ANAP’si oyların % 45.15’ini alarak iktidar oldu.
*Askeri yönetim döneminde Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal, 1983 seçimlerini ANAP’ın kazanması üzerine genel başkan  sıfatıyla Başbakanlığa atandı.
* Halkçı Parti Kongresinde Necdet Calp Genel Başkanlığı, Aydın Güven Gürkan’a bıraktı
*H.P. ile SODEP birleşerek S.H.P. adını aldı. Genel Başkan Aydın Güven Gürkan görevden ayrıldı ve yerine Erdal İnönü geldi.
*Kasım 1985’te Rahşan Ecevit tarafından Demokratik Sol Parti kuruldu.
*1985’te  İstanbul’da Menkul Kıymetler Borsası kuruldu
* ve 1990’larda Özel TV. Kanalları açıldı.
*Türkiye 14 Nisan 1987’de AET tam üyelik için başvurdu, AET üyelik başvurusunu reddetti ve Türkiye’nin tam üyelik konusunu birliğin gündeminden çıkardı.
* A.B. ile Gümrük Birliği  Anlaşması 1995 yılında imzalandı.
*2000 ve 2001 yıllarında borsa krizi nedeniyle Türk ekonomi çöktü.
* Atatürk’le başlayan Türkiye’nin sanayileşmesi, özelleştirme iddiasıyla iktidara gelen Demokrat Parti ve Adalet Partisi hükümetleri dönemlerinde de sürdürülmüştür.
Özal döneminde ise ekonomi dışarıya açılmış, sanayi ürünlerinin ihracatımız içindeki payı % 70’lere kadar çıkmıştır. Fakat bu dönemde sadece alt yapı yatırımları ile iletişim alanında gelişmeler kaydedilmiş buna karşılık ciddi sanayi yatırımları yapılmadığı gibi var olan kamu ekonomi kuruluşları da özelleştirilmeye başlanmıştır.  ,
 *Süleyman Demirel olmak üzere diğer siyasilerin affı, Eylül 1987 tarihinde yapılan referandumda % 65 hayır oyu çıkmasıyla gerçekleşebilmiştir. Y.S.K.referandum kararını 12 Eylül 1987 tarihinde resmi gazetede yayımladı. Böylece Demirel D.Y.P., Ecevit, D.S.P.’nin başına geçti.
 *Referandum sonunda Özal baskın seçim kararı aldı. Bu arada milletvekili sayısını 400’den 450’ye çakardı. Seçim yasasını kendi çıkarlarına göre düzenledi ve ön seçimi yasakladı.

*Anayasa mahkemesi ön seçim yasasını iptal edince seçim, 29 Kasım 1987 tarihinde yapıldı.

*Seçimler sonunda ANAP oyların %36.29’unu alarak 292 milletvekili, S.H.P. oyların  %24.76’sını alarak 99 milletvekili, D.Y.P.ise oyların %19.16’sını alarak 59 milletvekili çıkardı.
 *9 Ağustos 1989’da Türk parasının kıymetini koruma kanununda bir değişiklik yapılarak Türk lirası tamamen  konvertıbl hale getirildi.. 
 
  *Bu arada  Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in  görev süresinin dolması sebebiyle Başbakan Turgut Özal, 31 Ekim 1989’da T.B.M.M.de üçüncü tur seçimde Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı seçildi.

*Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ANAP Genel Başkanlığı’na seçilen Yıldırım Akbulut Başbakan oldu.
 * 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan seçimler sonunda oyların %27.3’ünü alan D.Y.P  Süleyman Demirel’in Başkanlığında D.Y.P. S.H.P. Koalisyon Hükümeti kuruldu.

*17 Nisan 1993 yılında Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümü, yönetim kadrosunda önemli değişikliklere sebep oldu.
 *16 Mayıs 1993’te Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine D.Y.P. Genel Başkanlığı’na gelen Tansu Çiller başbakan oldu. Kabine’de Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Erdal İnönü’nün görevinden ayrılması üzerine Genel Başkanlık ve Dışişleri Bakanlığına  Murat Karayalçın geldi.
 *D.Y.P.-S.H.P. döneminde 6 Mart 1995’de Türkiye-AB arasında Gümrük Birliği Anlaşması imzalandı. 
 *3 Temmuz 1992’de 12 Eylül yönetiminin kapattığı  partiler yeniden açıldı.

C.H.P.’in Genel başkanlığı’na Deniz Baykal seçildi.

*Uzun görüşmeler ve pazarlıklardan sonra T.B.M.M.’deki sol partilerden S.H.P. C.H.P.’ye katıldı ve Hikmet Çetin Genel Başkan oldu.

*9 Eylül 1995’te C.H.P. kurultayında Deniz Baykal, Genel Başkan oldu ve hükümetten çekildi. Baykal erken genel seçim koşulu ile Çiller ile koalisyon kurmayı kabul etti.

*1995 seçimleri sonunda oyların % 21.4’ünü alan  R.P.158 milletvekili, ANAP % 19.65 oyla 132 milletvekili, D.Y.P. ise % 19.18 ile 135 milletvekili, % 14.6 oyla D.S.P. 76 milletvekili, C.H.P. ise % 10.7 ile 49 milletvekili  çıkardılar.
 *Seçimden sonra  gerçekleşen kısa süreli ANAP-DYP Koalisyonundan ardından RP-DYP koalisyon Hükümeti kuruldu.

*Bu hükümet, denk bütçe yapma, havuz sistemini getirme ve I.M.F.’den borç almama politikası izledi.

*Bu arada RP’li üyelerin tarikatlarla giriştiği ilişkiler, 28 Şubat 1997 tarihinde M.G.K.’da ele alındı. Bunun üzerine Başbakan Erbakan, görevin ortağı Çilleri verilmesi için istifa etti.

*Fakat Cumhurbaşkanı Demirel, görevi Çiller yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi ve ANAP, D.S.P. ve D.Y.P.den ayrılan D.T.P. tarafından bir koalisyon hükümeti kuruldu ve bu hükümeti C.H.P. dışarıdan destekledi. 
* Bill Clinton, Mayıs 1997’de Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisini imzaladı. Belgede bölgemiz ve Türkiye için şu ifadeler yer aldı: “ Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden Türk cumhuriyetleri, Kafkaslar, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kaynaklarına ulaşmak A.B.D.’nin yaşamsal çıkarlarından birisidir.” 

*Bunun üzerine Türk Genel Kurmayı, 1997’de Milli Askeri Strateji Konsepti (MASK)ni değiştirdi. Bu konsepte, bölgenin bağımsızlığı, T.S.K.nin modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların saptanması ve iyileştirilmesi kararlaştırıldı. Kararların Brüksel ve Washington yerine Ankara’dan alınması A.B.D.yi çok rahatsız etti.
 *Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 21 Mayıs 1997’de Refah Partisi’nin laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve mahkeme bu partiyi 17 Ocak 1998 tarihinde kapattı.

*Baykal seçimden önce hükümetin istifa etmesini şart koştu. 11 Ocak 1999’da Ecevit D.S.P. azınlık hükümetini kurdu.
 *18 Nisan 1999 seçimleri sonunda D.S.P. % 22.17 oyla 136. M.H.P. % 17.98 oyla 129, F.P. % 15.4 oyla 111, ANAP % 13.22 oyla 86, D.Y.P. 12.03 oyla 85 milletvekilliği kazandılar. T.B.M.M.’ne 3 bağımsız üye seçildi.
 *1999 seçimlerinden sonra RP’den milletvekili seçilen Merve Kavakçı, meclise başörtüsü ile girmeye kalkıştı, buna izin verilmediği gibi A.B.D. vatandaşı olduğu için milletvekilliği görevi sona erdirildi.

*Bu olay, RP’nin yenilikçi ve gelenekçi olarak ikiye bölünmesine daha sonra yenilikçilerin A.K.P.’yi kurmasına yol açtı. 
 *1999 seçimleri sonucunda DSP-MHP ve ANAP’tan oluşan bir iktidar kuruldu. 

*ABD’nin ırak’a müdahalesine karşı çıktığı için 2000 ve 2001 yıllarında iki ekonomik kriz çıkartılmak suretiyle yıpratıldı. Sonuçta  2002’de yapılan seçimlerde  bu partiler, meclis dışında kaldılar.
 *Bu krizin sebebi olarak M.G.K.’da Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit’in  tartışmaları gösterildi. Krizden sonra Kemal Derviş ABD’den getirilerek Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı yapıldı.
* Bu arada mevcut hükümetin düşürülmesi için dışarıdan bir manipülasyon yapıldı.Şöyle ki, 2002 yılında Kemal Derviş Başbakan’ın haberi olmadan yurtdışına çıktı ve dönüşünde İsmail Cem’in başını çektiği bir ekip D.S.P.’den istifa ederek yeni bir parti kurmaya karar verdiler.Fakat bu gerçekleşmedi.

*Bunun üzerine MHP Genel Başkanı Devlet  Bahçeli Ekim ayında erken genel seçimlerin yapılması gerektiğini söyledi ve kısa süre sonra meclis erken seçim kararı aldı.
 *Milli Görüş  Fazilet Partisi’ni kurdu . Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 Mayıs 1999’da kapatılan bir partinin devamı olduğu gerekçesiyle  kapatma davası açtı.

*Bu arada  parti yenilikçi ve gelenekçi olarak ikiye ayrıldı. Yenilikçilerin lideri Abdullah Gül, Genel Başkan Recai Kutan’a karşı aday olduysa da seçimi kaybetti.

*22 Haziran 2001 tarihinde  laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri sebebiyle F.P. kapatıldı.

*21 Temmuz 2001’de Saadet Partisi kuruldu.Gelenekçiler bu partide kalırken  yenilikçiler A.K.P.yi kurdular  ve Genel Başkan  Recep  Tayyip Erdoğan oldu.
*3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerde oyların %34.2’sini alan A.K.P. 363 milletvekili kazanarak tek başına iktidara geldi. 
 *Atatürk, ''azami tasarruf milli prensibimiz olmalıdır'' demesine rağmen Atatürk’ten sonra uygulanan, gelirden fazla harcamaya dayanan savurgan politikalar ve bunun için yapılan borçlanmalar,  ülke ekonomisinin çökmesinde büyük etken olmuştur.
*A.K.P., dış politikada Milli Şef İnönü ve DP iktidarından çağdaşlaşma mücadelesini sürdürmüştür.
*22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan genel seçimlerde A.K.P. oyların % 46.6’ını alarak 341 milletvekili çıkarıp iktidar oldu.
* Bağımsızların büyük bir kısmı D.T.P’ye katılıp adeta P.K.K.’nın temsilcisi gibi  davranarak meclis içinde ve dışında bölücülük faaliyetlerini pervasızca sürdürdüler.
1960-1980 arası Orta Doğu gelişmelerinde, 1967 Arap-İsrail Savaşı bir dönüm noktası teşkil eder. Çünkü, bu savaşta İsrailin Araplar karşısında kazandığı kesin zaferler neticesinde, topraklarını savaştan öncekinin dört misli genişletmesi, Arap-İsrail meselesine çok büyük boyutlar kazandırmış ve neticelerini günümüze kadar getirmiştir.

    1948 Arap-İsrail Savaşını Araplar tahrik etmiştir.
1956 Arap-İsrail Savaşı ise İngiltere, Fransa ve İsrailin Mısıra saldırıları dolayısıyla meydana gelmiştir. Ancak 1967 Arap-İsrail Savaşı ise, İsrail değil, Araplar istediği için çıkmıştır. Şu farkla ki, Savaşı çıkarmak isteyen Araplar, ilk saldırganlığı İsrailin yapmasını istemişler ve bu da olmuştur.

   Ancak Araplar için, daha Savaşın ilk gününde bir hezimet oldu. Arapların 1967 Savaşının çıkmasını istemelerinde ve savaşı kışkırtmalarında üç önemli neden rol oynamış görünmektedir:

   Başkan Nasırın gerek
1948, gerek 1956 Savaşının ve her iki savaştaki yenilginin intikamını almaya kararlı olması. Bu, Nasır için bir prestij meselesi idi. Eğer İsraili yenecek olursa, intikamını gerçekleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda kazandığı prestijle bütün Orta Doğuda Mısıra büyük bir üstünlük sağlamış olacaktı ki, bunun siyasi neticeleri de çok geniş olabilirdi.

    1956dan beri Sovyet
Rusya, Mısır ve Suriyeyi o kadar silahlandırmıştı ki, İsrail ile yapılacak bir savaşın neticesinden sadece Mısır ve Suriye değil, Sovyetler dahi gayet emin görünüyorlardı. Bu sebeple, 1967 Arap-İsrail Savaşını Sovyetlerin de tahrik ettiklerini söylemek mümkündür.

   Bu sırada
Amerikanın Vietnam bataklığına saplanmış olması ve dolayısıyla İsrailin arkasında yer alamıyacağı düşüncesi.

    Altı gün sürdüğü için Altı Gün Savaşı adını alan 1967 Arap-İsrail Savaşının başlangıç gelişmelerini,
1966 yılının son aylarında oluşmaya başlayan Suriye-İsrail gerginliği teşkil eder. Çoğunluğu Ürdünde bulunan ve diğer Arap ülkelerine de dağılmış bulunan Filistinlileri teşkilatlandırarak, bunları mücadeleye sevketmek için 1964Mayısında, Ürdünün elinde bulunan Doğu Kudüste Birinci Filistin Kongresi toplandı ve burada Filistin Kurtuluş Örgütü kurularak bir de 33 Maddelik Filistin Milli Misakı kabul edildi.

   Bu Misaka göre, İngiliz mandası altındaki Filistin toprakları, Filistinlilerin anavatanı ve 6ıncı maddeye göre de, "Siyonist istilasından önce", yani
1917 Balfour Deklarasyonunundan önce, Filistin topraklarında devamlı oturan Yahudiler de Filistinli sayılacaktı.

    Bunun dışında,
1947 ye kadar Filistin topraklarında yaşayan "Arap vatandaşları" ile, bu tarihten sonra, ister Filistin topraklarında, ister bu toprakların dışında doğmuş olsun, Filistinli babadan olanlar Filistinli sayılacaktı. 9’uncu madde, Filistin topraklarının kurtarılması için silahlı mücadeleyi öngörmekteydi. 15inci madde, "Büyük Arap Vatanı"ndan siyonist, emperyalist istilanın kovulmasından ve Filistindeki siyonist varlığının tasfiyesinden söz etmekteydi.

      19uncu madde, Filistinin 1947deki taksimini ve İsrail Devletinin kurulmasını geçersiz sayıyordu. 21inci madde, Filistin topraklarının tamamen kurtuluşu yerine geçecek her türlü çözümü reddediyordu.

      Kudüs Kongresinde, 9uncu maddenin öngördüğü silahlı mücadeleyi yürütmek üzere fedayin denen gerillalardan meydana gelen bir askeri teşkilat olan El-Fetih (Al-Fatah) teşkilatı kurulmaktaydı.

     1966
Şubatında Suriyede iktidarda bulunan Baas Partisinin sol kanadı bir darbe yaparak, iktidarı ele geçirdi. Bu sol iktidar ile birlikte, Suriye-İsrail sınırında olayler çıkmaya başladığı gibi, bu yeni Baascılar, Başkan Nasırı İsraile karşı yumuşak davranmak ve Birleşmiş Milletlerin kanadının altına sığınmakla suçluyordu.

     1966
Ekiminden itibaren de Suriye topraklarından hareket eden El-Fetih fedayini, İsrail topraklarına saldırılara başladılar. İsrail, bu saldırıları Güvenlik Konseyine şikayet ettiğinde, oradan Suriye aleyhine bir karar çıkarmak mümkün olmadı. Zira her kararı Sovyet Rusya veto etmekteydi. Bu ise Suriyeyi daha da tahrik etti.

     Suriye
Başbakanı Ekim ayında "Biz İsrailin güvenliğinin bekçisi değiliz" diyordu. Kasım ayında ise, Suriye ile Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti) arasında bir savunma antlaşması imzalandı. Bu gelişmeler üzerine İsrail, fedayin saldırı ve akınlarına karşı, Kasım ayının ortalarından itibaren, "mislile mukabele" taktiğini tatbike başladı. Yani, yapılan en küçük bir saldırıya karşı, en ağır bir şekilde ve ağır silahlarla karşılık verilmeye başlandı. Bu suretle, bir yandan Suriye-İsrail, bir yandan da Ürdün-İsrail sınırlarında gerginlik her geçen gün biraz daha artmaya başladı.

     Ocak-Nisan 1967 döneminde Suriye-İsrail sınırlarında küçük çatışmalardan, tank, topçu ve hava çatışmalarına kadar her türlü faaliyet ortaya çıktı. 7
Nisan 1967 günü Suriye ile İsrail arasındaki hava muharebesinde İsrail uçakları Şam üzerinde uçtuğu gibi, altı tane de Suriye uçağını düşürdüler.

     7 Nisan olayı, Suriye ve Araplar için haysiyet kırıcı olmuştu. Bilhassa düşürülen uçakların Sovyet yapısı olması, Sovyetler için de olaynin prestij kırıcı olmasına sebep oldu. Bundan dolayı Sovyetler, Suriyeyi daha silahlandırdıklarından başka, Suriye üzerindeki kontrollarını da arttırdılar. Öyle görünür ki, 7 Nisandan sonra meydana gelen en küçük bir olay, İsraile komşu Arap ülkelerinin İsrail ile münasebetlerinin gerginleşmesine, kendi çapından daha büyük katkıda bulunmuştur.

    Mayıs ayından itibaren Suriyeden İsrail topraklarına fedayin akınları daha da yoğunlaşmaya başladı. İsrail Başbakanı Levi Eshkol, 11 Mayısta radyoda yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "İsrail hükümeti gayet iyi biliyor ki, teroristlerin merkezi Suriyedir. Fakat biz prensibimizi tesbit ettik: Saldırgana mukabil darbeyi vurmanın zamanını, yerini ve vasıtasını biz seçeceğiz"Eshkolün bu sözlerinden sanıldı ki, İsrail Suriyeye karşı harekete geçmeye karar vermişti. Sonradan görüldü ki, İsrailin seçtiği hedef Mısırdır. Bu yanılgı dolayısıladır ki, Mısır Genelkurmay Başkanı 14 Mayısta Şama giderek görüşmelerde bulundu. Bundan sonra olaylar hızla akmaya başladı.

     16 Mayısta Mısır Silahlı Kuvvetleri alarm durumuna geçirildi. Esasen 14 Mayıstan itibaren Mısır kuvvetleri, 1956dan beri Birleşmiş Milletler barış gücünün kontrolünde olan Sinaya girmeye başlamıştı. Yine 16 Mayısta Mısır, gerek Sina Yarımadasında ve Gazzede bulunan ve gerek Akabe Körfezinin Kızıldenize çıkış noktası olan Tiran Boğazındaki Şarm el-Şeyhdeki Birleşmiş Milletler askerlerinin buralardan çekilmesini istedi. B.M. askerleri, 19 Mayıstan itibaren buralardan çekilmeye başladı ve yerlerini Mısır askerleri aldı.

    Bu olay, Arap-İsrail gerginliğinde önemli bir tırmanma teşkil etmekteydi. Mısır, bu hareketi ile iki cepheden İsraile karşı pozisyon alıyordu. Biri, Sinayı tamamen kontrolü altına almak suretiyle, İsraile karşı doğrudan hareket imkânını kazanması ve arada B.M. Kuvvetlerinin mevcut olmamasıydı. İkincisi ise, Şarm el-Şeyhe askerini sokmakla, İsrailin Kızıldenize çıkışı olan Tiran Boğazını kontrol altına alıyordu.

     Nasır, bununla da yetinmedi ve 22 Mayısta Tiran Boğazını İsrail gemilerine ve 24 Mayısta da bütün deniz trafiğine kapadı. Bu sonuncu tedbir ile, İsraile başka ülke gemilerinin yardım getirmesini önlemiş olmaktaydı.

    22 Mayıstan itibaren Tiran Boğazının ve arkasından Akaba Körfezinin kapatılması, Orta Doğudaki havayı birdenbire gerginleştirdi. Çünkü, İsrail Mısırın bu hareketini, kendisine yöneltilmiş bir saldırı olarak kabul etti. Bu sebeple, 23 Mayıstan itibaren Amerika ve Sovyetler harekete geçerek, bir savaşı önleme çabalarına giriştiler.

    Vietnam Savaşının Kongrede uyandırdığı tepkiler dolayısıyla Başkan Johnson, İsrail meselesinde fazla ileri gitmekten korkuyor ve ellerini bağlı hissediyordu. Onun için, Sovyet Rusyanın da Orta Doğuda herhangi bir avantaj elde etmesini önlemek için, bu devletle beraber hareket etme kararı aldı. Bu, Sovyetlerin de işine geldi. Çünkü 7 Nisandaki hava muharebesinde Suriyenin İsrail karşısında hiç bir şey yapamaması, Sovyetlerin Araplara olan güvenini sarsmıştı.

    Fakat Sovyetler, bir yandan da Arapların güvenini kaybetmek istemiyorlardı. Bu sebeple, bir yandan Amerika İsraili, öte yandan da Sovyetler Suriye ve Mısırı yatıştırmaya çalıştılar. İki büyük devletten gelen bu yatıştırma faaliyetinin hiç bir faydası olmadı. Hava yatışacağı yerde, daha da gerginleşti. Nasır, 26 Mayısta yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Eğer savaş gelecek olursa, bu topyekün bir savaş ve hedefimiz de İsraili yoketmek olacaktır. Bu savaşı kazanacağımıza inanıyoruz ve şimdi İsrail ile savaş için hazırız. Bu sefer 1956daki gibi olmayacak. O zaman İsrail ile değil, İngiltere ve Fransa ile savaşmıştık".

    Al Ahram Gazetesinin başyazarı Muhammed Heykel de, yine aynı gün, "Savaş kaçınılmazdır. Araplar ilk defa olarak iradelerini İsraile kabul ettirebileceklerdir" diyordu. Bu arada, Güvenlik Konseyi de 23 Mayıstan itibaren toplantılar yaparak ve bir takım kararlar alarak bir krizin patlamasını önlemeye çalıştı. Fakat bunlar da savaşı önlemeye yetmedi.

   30 Mayısta Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti) ile Ürdün arasında bir savunma antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya 4 Haziranda
Irak da katıldı. Mısır Başkanı Nasır, bu katılım dolayısıyla yaptığı konuşmada, "1956 ihanetinin intikamını almak için savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün dünyaya Arapların da, İsrailin de ne olduğunu anlatacaktır" diyordu.

    Krizin başlangıcında Sovyetler, İsrailin ilk önce Suriye cephesinden harekete geçeceğini tahmin etmiştir. Daha sonraları Başkan Nasır, İsrailin Sina cephesinde harekete geçeceğini, ancak cepheden saldırmayıp, Gazze koridorundan girmesini beklemiştir. Halbuki bunların hiç biri olmadı. Arapların istediği gibi ilk saldırıyı İsrail yaptı. Fakat Araplara ilk ve ağır bir darbe indirmek için 5 Haziran 1967 sabahı 7:30dan itibaren havalanan İsrail uçakları, Mısır, Suriye ve Ürdün havaalanlarını bombardıman etmeye başladılar.

    Mısıra yapılan baskında, İsrail uçakları, Mısır radarlarına yakalanmamak için
Akdeniz üzerinde çok alçaktan uçarak, Mısırın Batı sınırlarına ulaşmışlar ve saldırılarını batıdan yapmışlardır. Sina üzerinden değil. O kadar ki, İsrail uçakları Iraka da ulaşarak Habbaniye Havaalanını bile bombardıman ettiler.

    5 Haziran günü akşam olduğu zaman, 16 Mısır havaalanı artık kullanılmaz hale gelmiş ve 280 Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı ve bir çok da Irak uçağı yerde tahrip edilmişti. Sonradan görülmüştür ki, tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı o gün 400ü aşmış bulunuyordu.

    Havaların kontrolu artık İsrailin elindeydi. Araplar, 5 Haziran günü 160 İsrail uçağını düşürdüklerini iddia etmiş iseler de, bu iddianın gerçekle hiç bir alakası olmadığı görülmüştür. Havalardaki üstünlük, İsrailin kara harekâtını da kolaylaştırmıştır. Bilhassa Sina Yarımadasındaki muharebelerde Mısırın zırhlı kuvvetleri, İsrail zırhlı kuvvetlerinden ziyade, havadan İsrail uçaklarından ağır darbeler yemiş ve perişan olmuşlardır. Bundan dolayı, İsrail kuvvetleri üç gün içinde bütün Sinayı ele geçirip, 7 Haziran akşamı Süveyş Kanalının sağ kıyısındaki, kuzeyde Kantaro, ortada İsmailiye ve güneyde de Port Tevfike ulaşmışlardır.

     Bu durumda Mısırın yapabileceği bir şey kalmamıştı. 8 Haziranda İsrail ile ateşkesi kabul ederek, İsrail kuvvetlerinin Kanalın diğer yakasına geçmesini önlemiştir.

    İsrail için 1967 Savaşının en çetin cephesi Ürdün cephesi ve Batı Şeria cephesi olmuştur. Ürdün kuvvetleri, gerçekten İsraili uğraştırmış ve ciddi kayıplar verdirmişlerdir. Fakat onlar da Mısırdan daha fazla dayanamadı. 7 Haziran günü Nablus muharebesini kaybedip, şehir, İsrail kuvvetlerinin eline geçince, İsrail bütün Batı Şeriayı işgal etmiş oluyordu. Bu sebeple 7 Haziran akşamı Ürdün de İsrail ile ateşkesi kabul etti.

    8 Hazirandan itibaren Suriye cephesinde Golan Tepelerinde muharebeler şiddetlendi. Suriye, Golan Tepelerinden aşağıdaki İsrail yerleşim merkezlerini 1956dan beri 11 yıl süre ile bombalamıştı. Yani bu tepelerin, İsrailin Suriyeye karşı savunması bakımından stratejik bir önemi vardı. Suriyeliler de İsrail karşısında fazla dayanamadılar. İsrail kuvvetleri, Golan Tepelerini aldıktan sonra, Suriye topraklarında ilerlemeye başladılar. İsrail kuvvetlerinin ilerleme istikameti Şamdı.

    İşte tam bu sırada, 10 Haziran günü Sovyetler, Amerikaya başvurarak, İsrail ilerlemesi durdurulmadığı takdirde, "askeri harekât" da dahil gerekli tedbirleri alacaklarını bildirdiler. Bu sırada İsrail kuvvetleri, Şama 40 mil mesafedeki Kuneitraya girmiş bulunuyordu. Dolayısısıyla İsrail, Kuneitrada durdu ve o gün saat 16:30da da İsrail ile Suriye arasında ateşkes başladı. Altı Gün Savaşı böylece sona ermiş oluyordu.

    Savaşın sonu Araplar için tam bir hezimetti. Savaştan sonra bir Arap askeri gücü kalmamıştı. Mısır, Sinaya 80-100 bin kişilik bir kuvvet sürmesine rağmen bir şey yapamamıştı. Mısır, 600-800 tank kaybetmişti. 100den fazla kullanılabilir Sovyet yapısı tank İsrailin eline geçmişti. Yine Mısırın 400 topu ile 10.000 askeri aracı Sinada tahrip edilmişti. Tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı 441 olarak tesbit edilmiştir ki, bunun içinde Sovyet yapısı 280 Mig ve 60 Ilyuşin uçağı da bulunmaktaydı. Başka bir deyimle, 1967 Arap yenilgisi, aynı zamanda Sovyet silahlarının da yenilgisi idi.

    Arapların bu silah kaybı, Sovyetlerin bu ülkeleri tekrar silahlandırmak için daha sıkı kontrolü altına alması ve Orta Doğuda daha fazla söz sahibi olmak için de bir fırsat olmaktaydı.

    1967 zaferi ile İsrail, topraklarını dört misli daha genişletmiştir. Gazze ve bütün Sina Yarımadası İsrailin eline geçtiği için İsrail, Süveyş Kanalına dayanmış ve güneyde de Şarm-el-Şeyhi alarak Tiran Boğazının kontrolüne sahip olmuştur. Yine Sinanın kuzeydoğusundaki Gazze Bölgesi de İsrailin eline geçmiştir.

    İsrail, Ürdünden Şeria Nehrinin batısındaki bütün toprakları alarak, Şeria Nehri, Ürdün ile İsrail arasında sınır olmuştur. Keza, Ürdünün elindeki Doğu Kudüs de İsrailin eline geçmiştir ki, bu suretle
2000 yıldan beri ilk defa olarak Yahudiler Kudüse tekrar sahip oluyorlardı. Osmanlı Devletinin 400 yıl elinde tuttuğu kutsal Kudüsü, Araplar, 50 yıl ellerinde tutamamışlardı.

    İsrail, Golan Tepeleri denen ve Kuneitraya kadar uzayan Suriye topraklarını da işgal etmişlerdi. İsrail, bu toprakları elde etmekle, kendisi için gerekli güvenlikli sınırlara sahip olmaktaydı. Fakat, İsrailin bu güvenliğine karşı da, Sovyetler bilhassa Mısır ve Suriye üzerindeki nüfuzunu daha da arttırarak, bir bakıma bu güvenliği belirli ölçüde zayıflatmış olmaktaydılar. Zira, 1967 Savaşından sonra Sovyetler, Arap ülkelerini yeniden silahlandırmaya başlayarak İsrail karşısında bir silah dengesi kurmaya çalıştıkları gibi, bundan da daha önemlimi, Akdenizdeki varlıklarını arttırdı.

     Bu savaştan sonra Sovyet donanması hemen 50-60 parçaya çıkarıldığı gibi, Sovyetler, Suriyenin Lazkiye ve Mısırın da İskenderiye Limanında deniz üssü elde ettiler. Bu ise, bu iki ülkenin daha fazla Sovyet nüfuzu altına girmesi idi.

     Sovyetlerin Araplar üzerindeki koruyuculuğu, daha savaşın son günlerinde başlamıştı. 10 Haziran günü Sovyetler Amerikaya başvurup ateşkesi sağlamamış olsalardı İsrail kuvvetlerinin Şama girmesi belki işten bile olmayacaktı. Sovyetlerin koruyuculuğu bu kadarla da kalmadı. Güvenlik Konseyinde Amerikanın vetosu ihtimali dolayısıyla, Genel Kuruldan Araplar lehine bir karar çıkarmak amacı ile, B.M. Genel Kurulunun 19 Haziranda olağanüstü toplantıya çağrılmasını sağladı. Ancak, Genel Kurulda 21 Temmuza kadar yapılan toplantılarda, Arap-İsrail barışı için ortaya atılan hiç bir formül, gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayamadı. Bunun üzerine mesele Güvenlik Konseyine havale edildi.

    Genel Kurul, 4 Temmuz2da,
Pakistan tarafından teklif edilen ve Türkiye, İran, Gine, Mali ve Nijer tarafından desteklenen karar tasarısını kabul etti. 20 çekimsere karşı 88 oyla kabul edilen bu karar, İsraili, Kudüsün statüsünü değiştirebilecek her türlü tedbirden kaçınmaya davet ediyor ve bu gibi tedbirlerin hukuken geçersiz olacağını hatırlatıyordu. Güvenlik Konseyi ise İsraili destekleyen Amerikan ve Arapları destekleyen Sovyet görüşlerini uzlaştırmak için uzun süren görüşme ve tartışmalardan sonra, nihayet, 22 Kasım 1967de 242 sayılı kararı kabul etti.

     Karar, İsrailin bu son savaşta işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngörmekteydi. Kararın bundan sonraki kısmında da, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığının tanınması ve buna saygı gösterilmesi isteniyor ve yine her devletin barış içinde, tehdit ve kuvvet kullanılmasından uzak olarak, güvenlikli ve tanınmış sınırları içinde yaşaması hakkı kabul edilmekteydi.

Kararın üçüncü maddesine göre de, bu kararın yukarıdaki prensipleri çerçevesinde barışcı ve taraflarca kabul edilmiş bir anlaşmanın gerçekleştirilmesi amacı ile, Genel Sekreteri, taraflar arasında temas sağlamak için bir özel temsilci tayin edecekti.

    242 sayılı Güvenlik Konseyi kararının 3üncü maddesi gereğince, B.M. Genel Sekreteri,
İsveçli diplomat Gunnar Jarringi taraflar arasında temas ve anlaşma sağlamakla görevli özel temsilci seçti. Ancak Jarringin temasları ve faaliyeti hiç bir netice vermedi. Fakat bu arada Amerika, barışı sağlama çabalarına aktif bir şekilde girdi. Çünkü, 1968
seçimlerinde başkanlığa gelen Richard Nixon, nasıl Vietnam meselesini bir an önce sona erdirmeye karar vermiş ise, Orta Doğuda da barışı gerçekleştirerek Amerikanın prestijini tamir etmeye kararlı idi. Çünkü, İsrailin 1967 Savaşındaki tartışmasız zaferi, Araplar tarafından, Amerikanın İsraile yardım ettiği propagandası ile, bir Amerikan aleyhtarlığına dönüştürülmüştü.

    Nixon, bilhassa bu aleyhte propagandayı önlemek ve Amerikanın Orta Doğudaki itibarını tekrar tesis etmek istiyordu. Bu sebeple Nixonın Dışişleri Bakanı William Rogers, Araplarla İsraili bir barış çözümü etrafında birleştirmek için çeşitli planlar ortaya attı. Fakat Rogersın bu teşebbüslerinden hiç bir netice çıkmadı. Çünkü, Araplar bir barış için önce İsrailin işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini söylüyordu.

    Arapların 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararını yorumlaması bu şekildeydi ve bu yorum, bugüne kadar devam etmiştir. Buna karşılık, İsrail ise, 242 sayılı kararın 3üncü maddesine dayanarak, önce bir müzakere masasına oturulmasını ve "güvenlikli ve tanınmış" sınırların tesbitini ve ondan sonra da, İsrailin, hangi topraklardan çekilecekse, oradan çekilmesi görüşünü savundu. İsrailin bu görüşü de bugüne kadar devam eden bir görüştür.
·
SSCB'NİN AFGANİSTAN İŞGALİ -1979
·         Sovyet-Afgan Savaşı
·              Sovyet-Afgan Şavaşı, Sovyetler Birliği'nin Aralık 1979'da Afganistan'a girmesiyle, 9 yıl sürecek bir savaş başlamış; Sovyetlerin dağılmasına varan gelişmelere ve hem iç ve hem de dış etkilere maruz kalmasına sebep oldu.
·                  Afganistan krallıkla yönetilen bir devlet idi. Ülkede 1973 yılında Davud Han liderliğinde Cumhuriyet ilan edildi. Davud Han'ın hazırladığı Anayasa 1977'de kabul edildi. Davud Han devlet başkanı sıfatıyla kendi aile çevresinden, yakınlarından, devrik kraliyet ailesinin üyelerinden kurulu bir hükümeti iş başına getirdi.
      Bunun üzerine 10 yıldır ayrı çalışan iki sol örgüt, Halk ve Bayrak partileri
Davud Han'a karşı birleştiler. Halk kanadı lideri Hafızullah Amin'in düzenlediği bir darbeyle Davud Han devrildi, kendisi ve aile üyelerinin çoğu öldürüldü.
    
27 Nisan1978'de Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Ama Halk ve Bayrak kanatları arasındaki birlik hızla bozuldu. Orduya dayanan Halk kanadı giderek güçlendi. Yeni yönetimin reform programında kadınlara eşit haklar, toprak reformu ve klasik Marksist - Leninist doğrultuda yönetsel önlemler yer alıyordu. Temel Afgan kültür öğeleriyle çatışan bu program ve siyasal baskılar, nüfusun geniş kesimlerini karşısına aldı. 1978 yazında Nuristan bölgesinde ilk ayaklanmalar patlak verdi ve eşgüdümsüz de olsa tüm ülkeye yayıldı. 5 Aralık
1978'de, Sovyetler  Birliği ile Afganistan arasında Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı.
·     
   
SOVYET DARBESİ VE İŞGALİ
·                    Bu antlaşmanın imzalanmasından  kısa süre sonra Afganistanda  Sovyet yanlısı iktidara karşı ulusal direniş hareketi başladı. Ayaklanmalar karşısında Afgan ordusu güçsüz kalınca iktidarda bulunan Afgan yönetimi SSCB ile imzalanmış olan dostluk ve işbirliği Antlaşmasına dayanarak  Sovyetler'den yardım talep ettiler. Bu talep üzerine ve kısa sürede Afganistan'a çok sayıda Sovyet uzmanı ve askeri geldi. Sovyetler, 27 Aralık 1979'da ülkeyi fiilen işgal ettiler.        
      Devlet başkanı
Hafızullah Amin öldürüldü ve yerine Babrak Karmal getirildi. Sovyetler'in işgal hareketi, çok sayıda Afganlı'nın Pakistan ve
İran'a sığınmasına sebep oldu.
·                   Pakistan, bu durum üzerine BM'ye ve İslam Konferansı Örgütü'ne başvurarak, Afganistan'daki gelişmelerin önlenmesini ve Sovyet askerlerinin çekilmesini istedi. Ancak, bu girişimlerden sonuç alınamadı.
·                 Ülkenin işgali Amerikan destekli mücahitlerin direnişine yol açtı. 1980'de ülke içindeki bazı gruplar Sovyet işgaline karşı birleştiler. Mücahit olarak adlandırılan güçlerin silahlı direnişi 1984'te yoğunlaştı. Afgan mücahitleri Sovyetler'e büyük kayıplar verdirdiler.    
    Bu dönemde özellikle mücahitlere yapılan Amerikan yardımı belirgindir. Türkiye'nin o dönemde sahip olmadığı pek çok modern silah, özellikle helikopterlere yönelik kullanılan omuzdan atımlı
Stinger füzeleri mücahitlere bol miktarda verilmiştir.
·        
ULUSLARARASI TEPKİLER
·                   Mücahitlerin direnişleri, çevre ülkeler ve Batı dünyasını da harekete geçirdi. Çünkü, Afganistan'ın Sovyet kontroluna girmesi, onların, Hint Okyanusu'na ve keza İran üzerinden Basra Körfezi'ne çıkmalarına imkân vermekteydi. Bu durum, Batı ülkelerini olduğu kadar, İran, Çin ve Pakistan gibi çevre ülkelerini de tehdit eden bir durum yaratmaktaydı.
        Keza, dünyanın diğer süper gücü ABD gelişmelerden en çok endişe duyan ülke idi. ABD, Sovyetler'in bu teşebbüsü üzerine
SALT-II Antlaşması'nı onaylamaktan vazgeçti ve 5 Ocak1980'de bu ülkeye yaptığı tahıl ihracatını da durdurdu. Ayrıca Sovyet işgaline tepki olarak, ABD ve 70'e yakın ülke Moskova'da düzenlenen
1980 Yaz Olimpiyatları'na katılmadı.
·                   Dolayısıyla Afganistan'ın işgali, Dünya'nın iki süper gücünü bir kere daha karşı karşıya getirdi. İşgal, mahalli olmaktan çıkıp bir Dünya sorunu haline dönüştü. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen Sovyetler, 1985 yılında Afganistan'daki askeri etkinliklerini daha da arttırma yoluna gittiler. Giderek artan Sovyet tehdidi ve etkinliği, Afgan mücahitlerinin direnişini ortadan kaldırmaya yetmedi.
·        
SOVYETLERİN GERİ ÇEKİLMESİ
·              1982 yılında BM'ce ele alınan Afganistan sorunu; Afganistan, Pakistan, ABD ve Sovyetler Birliği arasında yapılan görüşmelerle çözüme kavuşturulmaya çalışılmakta idi. Ancak, görüşmeler uzun süre devam etti ve sorun 14 Nisan1988Cenevre Antlaşması ile çözümlendi.
·                  Cenevre Antlaşmasının imzalanmasından sonra, Sovyet askerleri 1988-1989 yılı içinde Afganistan'dan çekildiler. Sovyetler'in çekilmesinden sonra ülkede "mücahit" gruplar birleşerek bir hükümet kurdular. Fakat bir süre sonra iktidar için iç çekişmeler başladı.
·                  Afganistan olayı BM temsilcisi Perez de Cuellar'ın siyasi işler yardımcılarından Diego Cordovez'in gayretleri ve altı yıllık bir çabadan sonra çözüme kavuştu. Amerikan Dışişleri Bakanı Schultz ile Sovyet Dışişleri Bakanı Şevardnadze arasında 21-23 Mart 1988'de Washington'da yapılan toplantılarda son pürüzleri giderildi ve Afganistan ile ilgili antlaşmalar 14 Nisan 1988'de Cenevre'de imzalandı.
·          
·                Sovyetler'in Afganistan'dan çekilmeleri konusunda Amerika ile bir takvim tespit edildi ve 120. 000 kişilik Sovyet işgal kuvvetinin 15 Şubat 1989'a kadar çekilme işlemini tamamlaması kararlaştırıldı.
·      
  
SONUÇLARI
·                Afganistan sorunu, Sovyetler Birliği açısından da önemli sonuçlar doğurdu. İşgal olayı, başarısızlık ve hezimetle neticelendi. Başarısızlık, Sovyet Cumhuriyetleri arasında tesirler yarattı ve bu ülkelerde Sovyetler'e karşı bağımsızlık mücadelesine yol açtı. Bu nedenle Afganistan hezimeti Sovyetler Birliği'nin dağılmasında önemli rol oynadı.
·                Sovyet işgali, Afganistan'da, günümüzde de devam eden sorunların bir ölçüde temelini teşkil etti. Nitekim, Afganistan 1997'de aşırı dinci Taliban örgütünün ülkeyi sarsan olaylarına sahne oldu. Taliban örgütünün faaliyetleri tüm dünyayı ve özellikle de Rusya'yı yakından etkiledi. Mücadele bir süre sonra Taliban ile Özbek asıllı general Raşid Dostum kuvvetleri arasında iç çatışmalara dönüştü. Taliban Örgütü'nün özellikle Tacikistan'ı da hedef olarak alması, Rusya'yı daha da endişelendirdi.
·                Gelişmeler üzerine Bağımsız Devletler Topluluğu Güvenlik Konseyi 27 Mayıs 1997'de Moskova'da toplandı ve Afganistan'daki gelişmeleri görüştü. Rusya ile BDT üyesi Orta Asya ülkeleri Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan Taliban rejiminden kaçanların mülteci akımına karşı sınırda önlemlerini artırdılar. Tacikistan ve Kırgızistan'da 30,000 kişilik Rus askeri alarm durumuna geçirildi. Sonuç olarak Afganistan ne zaman sona ereceği tahmin edilemeyen bir iç kargaşa ortamına girdi.
·        
68 KUŞAĞI VE TÜRKİYE
      1960'lı yılların içinde bulunduğu ve tüm dünyada esen özgürlük akımından ve savaş karşıtlığından etkilenmiş ve Türkiye'de sol görüşlü 60 gençliğinin oluşturduğu bir akım olarak bilinir.
    
.
·      ·         UZAYDA İLKLER
·         Uzaya Giden İlk Canlı:Laika adli köpek Sputnik-2(SSCB) tarafindan 1957 senesinde uzaya firlatildi. Firlatimi basariyla atlatti hatta bir sürede yasamina devam etti ancak bir hafta sonunda havasizliktan öldü. Bir sene sonra uzay araci yer atmosferine geri girdi ancak isi korumasi olmadigindan Laika'nin bedeniyle birlikte yandi.

Uzaya Giden İlk İnsan:SSCB'den Yuri Gagarin adli kozmonot Nisan 12 1961 tarihinde Vostok 1 adli uçakla 1 saat 45 dakika süren uçusla Dünya'yi bir kez turladi. Uzay'dan Dünya'nin görünüsü için "Çok güzel bir halesi var, gökkusagi gibi" demistir.

Uzaya Giden İlk Amerikalı:Alan Sheppard uzaya giden ilk Amerikali olmak üzere 5 Mayis 1961 de Mercury 3 ile uzaya gönderildi. Uzay araci yörüngeye oturamadi ancak 187 kilometre yükseldi ve Atlantik Okyanusu'na inene kadar 488 kilometre yol aldi.

Dünya Yörüngesini Tamamlayan İlk Amerikalı:Friendship 7 adli kapsül 20 Subat 1962'de John Glenn adli astronot 5 saat içinde Dünya'yinin yörüngesini 3 kez tamamladi.

Uzaya Giden İlk Kadın:Valentina Tereshkova(SSCB), 6 Haziran 1963'te Vostok 6 ile uzaya çikti.

Uzaya Giden İlk Amerikalı Kadın:Sally Rider, 18 Haziran 1983'te Challenger ile uzaya çikti.

Uzaya Çıkan En Genç İnsan:Uzaya çikan ilk Amerikali kadin olmak disinda ayrica Sally Rider uzaya çikan en genç insandi.

Uzaya İki Defa Çıkabilen İlk İnsan:1961'in Temmuz ayinda Mercury uçuşuyla uzaya çıkan Virgil "Gus" Grissom,daha sonra ilk insanlı Gemini uçuşu olan Gemini 3 ile 1965 Mart ayında tekrar uzaydaydı.

İlk Uzay Yürüyüşü:18 Mart 1965'te uzay boslugundayken uzay aracindan disari çikan ilk insan, Sovyetlerden Alexei Leonov'du. 12 dakika disarida duran Alexei Leonov, Voskhod 2 adli uzay aracindan 5.5 metre uzaklasti.

Ay'a Ayak Basan İlk İnsan:"Insan için küçük bir adim ancak insanoglu için büyük bir siçrayis" diyen Neil Armstrong(ABD) 20 Temmuz 1969'da Ay'a Apollo-11 adlı uzay aracı ile ayak basti.
 
 DOMUZLAR KÖRFEZİ ÇIKARTMASI  
NEDENİ VE  BAŞLANGICI:
     Kübalı devrimci Fidel Castro, ABD'nin desteklediği Batista diktatörlüğünü 1959'da devirdiği zaman, ülkedeki tüm kumarhane ve genelevleri kapattı, ekonomiyi millileştirdi. Bu, mafya ile çokuluslu ABD şirketlerini çok kârlı bir birliktelikten yoksun bıraktı. ABD cephesinde ise, en iyi arkadaşı Bebe Rebozo ve diğerleri üzerinden mafyayla uzun zamandan beri bağlar kurmuş olan Başkan Yardımcısı Richard Nixon, CIA ile birlikte Castro'yu saf dışı bırakmak için gizli planlar yapmaya başladı. Bu işe, sonraki başkanın Nixon olacağı beklentisiyle, Eisenhower'dan habersiz girişilmişti.
    
Nixon'ın yerine John Fitzgerald Kennedy   başkan seçilince, hakkında ciddi endişe duyduğu bir operasyon devraldı: Domuzlar Körfezi'nden Küba'yı işgal etmek. CIA, Castro'nun öldürülmesi için mafyayı kiralamıştı. Bunu hem CIA, hem de mafya canı gönülden istiyordu. Suikast, işgalle aynı anda olacaktı. Tetikçi, Castro'dan sonra Küba'yı yönetmek için seçilmiş Kennedy 'nin desteklediği sekiz Kübalı göçmen liderden birisiydi. Fakat Nixon bu sekiz kişinin hepsini işgal girişimi sırasında tutukladı. Eğer işgal başarıya ulaşsaydı bu sekiz Kübalı öldürülecek ve yerlerine Nixon'un desteklediği Kübalılar geçecekti. CIA tarafından eğitilmiş ve silahlandırılmış 2000 sürgün Kübalı 17 Nisan
1961´de Domuzlar Körfezi´ne çıkarma yapmaya başladı.

SONUÇ:
    
Çıkarma birlikleri Küba ordusu tarafından kolayca geri püskürtüldüler. İşgalcilerin hemen hepsi ya öldürüldü ya da esir edildi. Esir edilenler de vatana ihanet suçundan 30 yıl hapse çarptırıldı.
      Daha sonra ABD ile yapılan pazarlıklarla bu esirler 53 milyon dolarlık yiyecek ve ilaç yardımı karşılığında serbest bırakıldı. Aslında, Kennedy de Castroa´dan kurtulma arzusundaydı ancak bu iş için Amerikan kuvvetlerini değil, yalnızca Kübalı mültecileri kullanmak istiyordu. CIA, Kennedy'yi Amerikan ordusunu kullanmaya ikna edecek bir provokasyon yapabileceğini umdu. Fakat JFK inatla Amerikan silahlı kuvvetlerini bulaştırmayı reddedince, 1961 Nisanı'ndaki işgal harekâtı başarısız oldu. Belki de işgal her durumda başarılı olmayacaktı, 1500 kişilik işgal kuvvetinin eğitimi gibi, operasyonun güvenliği de zayıftı. Guantanamo'daki Amerikan üssünden başlatılması planlanan yanıltıcı saldırının yapılamamasının yanı sıra, CIA'nın öteki kozu olan, Castro'ya suikast da gerçekleşmedi.
      Bu olay sonucunda CIA başkanı işten alındı, Küba ile ABD arasındaki uçurum iyice açıldı, Amerika tekrar dünyanın gözünde itibar kaybederken Castro bir kahraman olarak görülmeye başlandı. CIA, kendisine yönelecek suçlamaları önlemek ve Kennedy 'yi daha savaşçı bir tutuma zorlamak için, JFK'nin Küba'ya hava saldırısını iptal etmesinin Domuzlar Körfezi başarısızlığına yol açtığı yönünde propaganda kampanyası başlattı. 
       Aslında, hava saldırısı kararı Kenndy 'nin haberi olmadan alınmıştı. Tıpkı Eisenhower'ın benzer bir durumda yaptığı gibi, Kennedy’ de bütün sorumluluğu üstlendi. Kennedy 'nin ölümünden sonra da CIA'nın Castro ile savaşı sürdü. CIA, en azından 1987'ye kadar, Castro'yu öldürmek için iki düzineden fazla girişimde bulundu. Ayrıca, biyolojik savaş da dahil, Küba'da çok sayıda CIA sabotajı düzenlendi. Domuzlar Körfezi'ne karışan Kübalılarin çoğu sonradan örgütlü suça yöneldi. Diğerleri, örtülü operasyonlarda CIA için çalışmayı sürdürdü. Elbette büyük bölümü ikisini bir arada yürüttü.
          Aslında birçok kişi ve kurum tarafından planlanıp uygulamaya konulduğu halde (çıkarmanın fiyaskoyla sonuçlanmasından dolayı) tüm yükün dönemin ABD başkanı John F. Kennedy'e kalması üzerine başkan, siyasi tarihe geçen o ünlü sözünü sarfetmişti: "Zaferin yüz tane babası vardır; ancak hezimet yetimdir." Ve bu olay Kennedy  suikastinin ilk kıvılcımıdır.

· 
        KEŞMİR VE KEŞMİR SORUNU
    Keşmir ,
Hindistan, Pakistan ve Çin'in sınırlarında bir dağlık bölgedir. Himalayalar'ın batı ucunun güneyindeki vadi bu adla anılmıştır. Bölgede üretilen Kaşmir adlı kumaşın ismi de buradan gelmektedir.
·        
    1947'de
Britanya'nın sömürgesinden bağımsızlığı kazandığında nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlarından ibaret olduğundan Pakistan, Keşmir Emirliği'ne ait bu bölgeyi talep etmiştir. Ancak Keşmir Emirliği'nin kendisi Hindistan'a bağlanmasını istediği için Hindistan da bölgede hak iddia etmiştir.
·         Srinagar başta olmak üzere bölgenin güney kısmı Hindistan'ın Jammu ve Kashmir eyâleti olmuş kuzey kısmı ise Pakistan'ın kontrolü altına girmiştir. Pakistan'ın kontrolü altındaki bölgeye 'Azadi Kaşmir' denilmektedir.
·               1960'ta doğu kısmı Aksai Çin'i ,Çin Halk Cumhuriyeti işgal etmiş ve hala kontrol altında tutmaktadır.
·                 Pakistan ve Hindistan'ın bir türlü paylaşamadığı Orta Asyadaki sorunlu bölgeyi en son 1977'de Pakistan kazandığı askeri zaferle topraklarına katmıştır. Fakat masa başında batılı ülkelerin yoğun diplomasi ve propagandalarıyla geçmişten bu yana Pakistan'a ait Keşmir toprakları hala iki ülke arasında paylaşılamamaktadır.

·         KEŞMİR SORUNU NEDİR?
·                  Keşmir sorunu, 1948 yılından itibaren Birleşmiş Milletler'in gündeminde yer alıyor. Müslüman Keşmir halkının Hindistan ile bütünleşmek istememesi nedeniyle biri 1947, diğeri 1965'de olmak üzere Hindistan ile Pakistan arasında iki savaş yaşandı. Üçte ikisi Hindistan, kalan kısmı Pakistan topraklarında yer alan Keşmir'i Hindistan kendi topraklarının ayrılmaz bir parçası sayarken, Pakistan Keşmir'in geleceğinin BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde kendi halkı tarafından yapılacak bir referandum ile belirlenmesini savunuyor. Pakistan'ın sorunu uluslararası zeminlere taşımasını engellemeye çalışan Hindistan, BM Genel Sekreteri ve ABD'li yetkililer dahil, üçüncü tarafların iyi niyet girişimlerini reddediyor.
·  


       
  VİETNAM SAVAŞI   
                 
·          ·         Bu savaşın sebebi Amerika’nın Asya bölgesinde giderek yayılmakta olan komünist rejimden korkmasıydı.
Vietnam savaşı alenen ve 1965’te başlayıp 1973 yılı başlarına kadar 8 yıl devam eden, Amerika’nın kuzey Vietnam’la mücadelesi, Amerikan tarihi bakımından olduğu kadar, savaş sonrası milletler arası münasebetlerin gelişmesi açısından da son derece önemli bir hadise teşkil eder. 
        Vietnam savaşı bir süper ülkeni, 17 milyonluk küçücük bir ülkede bataklığa nasıl saplandığının da hikayesidir. Bu aynı zamanda ağır tabiat şartlarından da iyi yararlanan bir gerilla taktiğinin, en mükemmel konvansiyonel silahlar karşısındaki zaferinin de bir ifadesidir. 1861-1865’den beri yani son yüzyıl içerisinde ilk defa amerikan halkı, manasız ve amansız bulduğu bu savaş dolayısıyla federal hükümete karşı başkaldırmıştır.
       Amerika’nın Vietnam’a bulaşması birdenbire değil, yavaş yavaş gelişen bir politikanın neticesi olarak ortaya çıkmıştır. 1954 Temmuz’unda yapılan Cenevre anlaşmaları ile Laos, Kamboçya, Kuzey ve Güney Vietnam Bağımsız Devletler olmuşlardır. Yalnız Kuzey Vietnam’da Ho Chi Mink liderliğinde bir komünist rejim bulunuyordu. Bu rejimin daha kuzeyinde ise Çin gibi bir komünist dev vardır. Onun da kuzeyinde Sovyet Rusya gibi bir komünist süper devlet bulunuyordu.
      Meseleye bu açıdan bakınca, Kuzey Vietnam Asya’daki büyük komünist bloğun bir ileri ucu, bir ileri karakolu idi. Bu hali ile de bütün Hindiçini kıtası için muhtemel bir tehdit ve tehlike idi. Bu sebeple Amerika 1954’den sonra Vietnam’da ve genel olarak Hindiçini’de Fransa’nın yerine geçti ve Asya komünist bloğu ile antikomünist Güneydoğu Asya arasında tampon teşkil eden Güney Vietnam ile yakından ilgilenmeye başladı.
      Güney Vietnam’da 23 Ekim 1955’de yapılan bir referandumda imparator Bao Dai düşürüldü ve yerine Algo Diem geçti. Koyu bir komünist aleyhtarı olan yeni imparatoru Amerika hemen 26 Ekim’de tanıdı ve imparator da ilk günden Amerika’ya dayanma yoluna gitti. 8-10 Mayıs 1957 yılında imparator Amerika’yı ziyaret ederek, yayınlanan demeçte komünizmin yıkıcı faaliyetlerinin gittikçe artmakta olduğuna dikkat çekildi. Diğer taraftan 1954 Cenevre anlaşmalarına göre 1956 yılında yapılacak seçimler ile Kuzey ve Güney Vietnam birleştirilecekti.
       O zamanki düşünceye göre eğer 1956 yılında seçimler yapılırsa Güney Vietnam’da da Ho Chi Mink seçimleri kazanabilirdi. Bunu bildiği için Güney Vietnam İmparatoru Diem seçimlere yanaşmadı. Amerika’da Diem’i destekledi. Ho Chi Mink 1957 yılına kadar bekledi fakat Diem’in seçime yanaşmadığını görünce, Diem hükümetini devirmek için Güney Vietnam’daki Viet Kong vasıtası ile yoğun terörist faaliyetlerine ve gerilla mücadelelerine girişti.
        Viet Kong’un Güney Vietnam’da yarattığı huzursuzluk o derece ciddi bir hal aldı ki, Başkan Eisenhower 4 Nisan 1959’da yaptığı bir konuşmada 12 milyon nüfuslu Güney Vietnam’ın komünist kontrolü altına girmesinin 150 milyonluk bir bölgeyi tehlikeye sokacağını, Amerika için ve hürriyet için yıkıcı bir gelişmeyi başlatacağını, bundan dolayı Amerika’nın kendi menfaatleri ve güvenliği için Güney Vietnam’a ekonomik ve askeri yardım yapması gerektiğini söylüyordu. Amerika’nın Kuzey Vietnam’a bulaşması böyle başladı.      
       Başkan Eisenhower 1960 Kasım’ında görevden alında ve Kennedy başkanlık seçimlerini kazandı. Bu sırada Amerika’nın Güney Vietnam’da 1000 askeri danışmanı bulunuyordu.
Amerika’nın yeni başkanı Kennedy 20 Ocak 1961’de görevine resmen başladığı zaman Viet Kong’un faaliyetleri ile Güney Vietnam’da durum daha da kötüleşmişti. Bu sebeple Kennedy Başkan Yardımcısı Johnson’u, durumu yerinde incelemek üzere Güney Vietnam’a gönderdi.
       Kennedy iki baskı arasında kalmıştır. Askerlere göre Güney Vietnam’a Amerikan askeri gönderilmeliydi. Dışişleri Bakanlığı ise bu fikrin tehlikeli olabileceğini düşünüyordu. Çelişkide kalan Kennedy danışma sayısını arttırdı. 1963 Kasım’ında bir suikaste kurban gittiğinde danışman sayısı 17.000’i bulmuştu. Fakat bu meseleye çare olmadı.
      Öte yandan Güney Vietnam’da Diem’in diktatörlüğü her geçen gün çekilmez hale gelmişti. Diem 1963 yılında iktidardan düşürüldü ve yerine General Von Mink başkanlığında bir askeri konsey geçti.
Kennedy’nin öldürülmesinden sonra ise Anayasa gereği yerine Başkan Yardımcısı Johnson geçti. Johnson ile birlikte Amerika fiilen savaşa bulaştı.
      2 Ağustos 1964 günü Tonkin Körfezinde Amerikan donanması Kuzey Vietnam gemilerinin saldırısına uğradı. Amerikan donanması saldırıları püskürtmekle ve iki Vietmink gemisini batırmakla hukuken Vietmink Amerika’ya saldırıda bulunmuş oldu. 
       Böylece başkan Johnson Kongreye gönderdiği mesajla bu saldırılara karşı koymakta, asker çıkarmak dahil bütün yetkilerin Başkan’a verilmesini istedi. 10 Ağustos’ta ise başkana bu yetki verildi. Amerika’nın bu kararlılığı Vietmink’in cesaretini kırmak yerine güneydeki faaliyetlerini daha da arttırdı. 1965 Şubat’ından itibaren Kuzey Vietnam’ı bombalamaya başladılar. Özellikle askeri hedefler bombardıman ediliyordu. Çünkü gerillaların gücünü kaynağından yok etmek istiyorlardı.
        Bu hareket 3 yıl sürecektir. Fakat istenen netice alınamadı. Ho Chi Mink Amerika’nın havadan yaptığı saldırılara karada kendi baskısını artırarak cevap verdi. Böylece güneye daha çok girildi. 1965 Mayıs’ında Güney Vietnam’a 80.000 asker gönderildi.
       Vietnam’a asker gönderilmesi Amerika’nın kendi içinde büyük çalkantıya sebep oldu. Amerikan askerleri ölmeye başlayınca kamuoyunda tepkiler artmaya başladı.
      Amerika Güneydoğu Asya ile Pasifik’i kendi milli menfaatlerinin ve güvenliğinin hayati bölgesi olarak kabul ediyordu. Kuzey Vietnam’a da Çin açısından bakıyor ve Çin’in bir uzantısı olarak görüyordu. Vietnam’ın yüzlerce yıl Çin hakimiyeti altında yaşamış olmasını ayrıca Çin Vietnam’a hakim olduğu takdirde bölgede yaşayan geniş Çin azınlıklarını da harekete geçirebileceğini de unutamazdı.
       Bununla birlikte Başkan John bir yandan savaşta tırmanmaya giderken bir yandan da barış teşebbüslerini eksik etmiyordu. 1965 Mayıs’ında Paris’te Vietnam ve Amerika arasında barış görüşmeleri başladı. Daha sonra 31 Ekim 1965 tarihinde bombardıman durduruldu.
       Bu arada Amerika’ya yeni bir Başkan seçildi. Nixon seçimleri kazanında Dışişleri Bakanı ile Vietnam politikasına yeni bir şekil verdiler. Böylece Amerika askerini yavaş yavaş geri çekerken bir yandan Kuzey Vietnam’ı bombalamayı daha da arttırdı. Sebep Kuzey Vietnam’ı barışa zorlamaktı.Nixon Amerika’yı Vietnam bataklığından çıkarmayı amaçlıyordu. Böylece Pasifik bölgesine yaptığı bir gezide bundan sonra Amerika’yı Vietnam örneği bir savaşa sürüklemeyeceklerini ilan etti.
         Müttefiklerine Amerikan askeriyle değil ekonomik ve askeri yardımla destek olacaklarını belirtti. Bu da Eisonhower Doktirininin tam tersiydi. Çünkü Eisonhower asker yardımı yanlısıydı.
Ancak 1972 yılında Çin ve Amerika münasebetlerinin olumlu yönde değişmesi Ho Chi Mink’i endişelendirdi. Yalnız kalmak düşüncesi, Amerika saldırısının sonucunda Vietnam’da oluşan tahribatla birlikte savaş sona erdi.
       Amerika’ya 55.000 askerin ölümüne mal olan Vietnam barışı 27 ocak 1973’te Paris’te imzalandı. Bu barış sonunda Kuzey ve Güney Vietnam halkının kaderini kendisinin belirlemesi ve istediği siyasi rejime kendisinin karar vermesine müdahale edilmeyecekti. Ayrıca Kuzey Vietnam’ın savaş sonunda uğradığı tahribatı düzeltmek için Amerika’nın yardım etmesine karar verildi.
     Fakat bu barış 22 ay devam etti. Bu süre sonunda Güney Vietnam komünistlerin eline geçti. Amerika Güney Vietnam’a yardımlarını azaltmıştı. Bu şartlardan yararlanan Kuzey Vietnam en son 30 Nisan 1975’te başkent Saygon’u ele geçirerek, 30 yıllık bir mücadeleden sonra Vietnam’ın bütününün komünist rejimin altına girmesine sebep oldu.
  KÜBA DEVRİMİ                       
      Küba devrimi, 26 Temmuz Hareketiyle birlikte kovulan Fulgencio Batista rejimi yerine Fidel Castro önderliğinde yeni bir Küba hükümeti kurulmasıdır. Süreç 26 Temmuz1953Moncada Kışlası isyanıyla başlar, 1 Ocak1959`da Batista`nın kovulması ve Santa Clara, Santiago de Cuba şehirlerinin Fidel Castro, Che Guevara, Raul Castro liderliğindeki isyancılar tarafından ele geçirilmesiyle son bulur. "Küba devrimi" terimi, aynı zamanda kısaca Batista`nın devrilmesi ve sosyalizan ilkelerin yeni Küba Hükümeti tarafından uygulanmasını da belirtir.
     26 Temmuz1953`te yaklaşık yüz kişilik az cephaneli gerilla grubu Moncada Kışlası`na saldırdı. Birçoğu saldırıda hayatını kaybetti. Hayatta kalanlar, Fidel Castro ve Raúl Castro da bu gruba dahildir, kısa süre içinde yakalandı. Dava sonunda hepsi uzun süreli hapis cezaları aldı. Castro, Isla de la Juventud adasında yer alan Presidio Modelo hapishanesinde geçirmek üzere 15 yıl hapis cezası aldı.
      1955`te baskılar üzerine Batista Moncada baskıncıları da dahil bütün politik mahkumları serbest bıraktı. Castro kardeşler Meksika`ya sürgün edildi, burada sürgün edilmiş diğer Kübalılarla tanışıp daha da güçlendiler. Bu yeniden örgütlenme sürecinde Castro, Arjantinli doktor Ernesto "Che" Guevara ile tanıştı, Che de onlara katılmakta gecikmedi. Burada Kübalı eski askeri lider devrimci Alberto Bayo tarafından eğitildiler.
     Meksika`da eğitilen grup Fidel Castro önderliğinde Küba`ya gitmek için Kasım1956`ta Granma yatına bindiler. Planlarına göre Doğu Küba`ya geldikleri zaman Küba`da kalan isyancılar tarafından genel bir çatışma başlatılacak böylelikle Batista hükümetini çabucak devireceklerdi.
 
Ocak 1956 - 1958 ortası
    Granma yatı Küba`ya planlanan zamandan daha geç ve planlanan bölgeden daha doğuya vardı. 26 Temmuz Hareketi`ne bağlı olan llano kanadıyla temas etmek zorlaştı ve koordine bir saldırı gerçekleştirilemedi. Varıştan sonra gerillalar Sierra Maestra dağlarına kendi çabalarıyla ilerlemeye başladılar. Kısa bir süre sonra Küba Hava Kuvvetleri'nin saldırısı sonucu birçok kişi hayatını kaybetti, yüz civarında kişiden geriye 15-20 kişi kalmıştı. Hayatta kalanlar küçük gruplara ayrılıp, dağlarda ilerleyerek hayatta kalan kişilere ulaşmaya çalıştılar. Birbirlerini bulmaları köylü sempatizanlar sayesinde oldu. Bu 12 kişilik küçük grup, Fidel Castro, Raúl Castro, Camilo Cienfuegos ve Che Guevara da buradaydı, gerilla kuvvetinin çekirdek lider grubunu oluşturacaklardı.
       1956`dan 1958`in ortalarına kadar Castro Ramos Latour, Frank País, Huber Matos ve diğerlerinin yardımıyla Sierra Maestra dağlarındaki ufak Batista garnizonlarına başarılı saldırılar düzenledi. Cevap olarak Batista kontrolü kaybetmemek için Küba`daki şehirlerde kanlı tepkiler verdi. Che Guevara ve Raúl Castro da dağlarda Batista yanlılarını ve Castro düşmanlarını idam ederek politik kontrolü sağladı.
Bu zaman diliminde Castro ve ekibi yaklaşık 200 kişiden oluşuyordu ve bu sayı Küba ordusu ve polis gücünün toplamına (30.000-40.000 arası Bockman, Chapter 2) oranla oldukça küçüktü. Fakat her çatışma öncesi savaşmaya isteksiz olan orduydu ve saldırıları etkisiz oluyordu. Batista güçleri için diğer bir sorun ise Birleşik Devletler tarafından 14 Mart1958`de konulan ambargoydu. Küba Hava Kuvvetleri uçakları tamir ettiremiyor ya da yedek parça alamıyordu.
       Batista güçleri sonunda Verano Operasyonuyla dağlara güçlü biçimde saldırmaya başladı. 12.000 asker (yarısından fazlası eğitimsiz erdi) bu operasyona katıldı fakat Castro`nun kararlı savaşçıları tarafından püskürtüldü. Örneğin 11 temmuzdan 21 temmuza kadar süren La Plata Muharebesi`nde Castro`nun güçleri 240 kişiyi esir alırken sadece 3 kişi kaybetti. 29 temmuzda General Cantillo`nun tuzağına düşen Castro ve savaşçıları yaklaşık 70 kişiyi yitirdi. Castro 1 Ağustos`ta geçici ateşkes önerdi ve Cantillo kabul etti. Pazarlıklar sürerken Castro savaşçılarını tekrar dağlara taşıdı ve operasyonu en az kayıpla bitirdi. Büyük umutlarla başlatılan Verano Operasyonu Batista hükümeti için başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
 
 
Ağustos 1958 - Zafer
      Batista saldırısı başarısızlığa uğratıldıktan sonra 21 Ağustos1958 tarihinde Castro güçleri saldırmaya başladı. Fidel Castro, Raúl Castro ve Juan Almeida komutanlığındaki "Oriente" bölgesinde (şimdi 4`e ayrılmıştır, Santiago de Cuba, Granma, Guantánamo, Holguín) 4 cephe kurulmuştu. Batista saldırısı sırasında ele geçirilen cephaneler oldukça işe yaramıştı ve Castro güçleri seri halde zafer kazanmaya başladı.
       Bu sırada, Che Guevara, Camilo Cienfuegos ve Jaime Vega kumandanlığındaki 3 ekip de Santa Clara`ya doğru ilerlemekteydi. Jaime Vega ekibi yok edildi. Kalan iki ekip ana merkezlere ulaşarak Castro kumandanlığında olmayan direniş örgütleriyle birleşti. Cienfuegos 30 Aralık1958`de Yaguajay Çarpışma`sını kazanarak önemli bir başarı elde etti ("Yaguajay Kahramanı" ismi buradan gelir). Ertesi gün (31 Aralık) Santa Clara şehri Che Guevara, Cienfuegos ve William Alexander Morgan güçleri tarafından ele geçirildi. Bu haberler Batista`yı paniğe sürükledi. Haberi aldıktan saatler sonra, 1 Ocak1959, uçakla Dominik Cumhuriyeti`ne kaçtı.
Castro, Batista`nın kaçtığını duydu ve Santiago de Cuba`yı almak için görüşmelere başladı. 2 Ocak`ta Albay Rubido askerlerine Castro güçleriyle savaşmamalarını emretti ve şehir ele geçti. Guevara ve Cienfuegos da Havana`ya aynı saatlerde girdi. Santa Clara`dan Küba`nın başkenti Havana`ya gelirken hiçbir güçle karşılaşmamışlardı. 6 Ocak`ta Castro`nun kendisi Havana`ya ulaştı. Küba`nın yeni başkanı ve lideri belli olmuştu.

1959 SONRASI
    Yüzlerce Batista yanlısı ajan, polis ve asker "insan hakları ihlali" ve "savaş suçu"ndan idamla yargılandı. Suçlu bulunanların çoğu öldürüldü yahut uzun süreli hapis cezalarına mahkum edildi. "Devrim adaleti"`ne bilinen bir örnek de Santiago`yu aldıktan sonra Raul Castro`nun yönettiği 70 Batista rejimi yanlısı askerin idamıdır.[kaynak belirtilmeli] Guevara hapishane olarak da kullanılan La Cabaña kalesinin en yüksek savcısı oldu. Batista yanlılarının karşı devrim yapmasından  çekiniliyordu ve birçoğu bu yüzden idam edildi. Ceza almayan birçoğu da polis ve askerlikten uzaklaştırıldı.
 
 
 
 
   PAKİSTAN VE MUHAMMET ALİ CİNNAH     
 

      
Pakistan İslam Cumhuriyeti kısaca Pakistan(PIC),
Güney Asya'da bir ülkedir. Umman Denizi'ne 1046 km. kıyısı vardır. Batısında Afganistan ve İran, kuzeyinde Çin, doğusunda Hindistan vardır. Nüfus bakımından dünyada 6.'dır.[2]
      1947'de İngiliz sömürgesindeki Hindistan'dan, yaşanan kanlı bir mücadele sonrası ayrılarak 14 Ağustos1947'de kurulmuştur. Daha sonrasında yine bir bölünme yaşayıp, batısı bugünkü Pakistan doğusu da Bangladeş olmuştur.
Pakistan'da Pencap, Sind, Kuzeybatı Sınır Eyaleti ve Belucistan olmak üzere 4 eyalet vardır. Federal başkent İslamabad'dır.

Coğrafi Konum ve Toplumsal Yapı
     Pakistan'ın kuzeydoğusunda Çin Halk Cumhuriyeti, kuzeybatısında ve batısında Afganistan, doğusunda Hindistan ve güneybatısında İran yer almaktadır. Ülkenin yüzölçümü 796.095 kilometrekaredir. En yüksek noktası, 8,611 metre ile dünyanın ikinci en yüksek zirvesi olan Himalayalar'daki K-2 Godwin Austen Zirvesi'dir.
      Pakistan, Güney Asya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinin kültürel, sosyal ve tarihi etkisi altında, değişik dil, mezhep ve etnik gruplara mensup 160 milyon civarında nüfusa sahiptir. Toplam nüfusun % 96,68'i Müslümandır. Müslüman nüfusun %20'sini Şiiler, geriye kalanını Sünniler oluşturmaktadır. Nüfusun % 3.32'sini ise Hıristiyan, Hindu, Sih ve Budistler oluşturmaktadır. Gayrimüslim azınlıklar içinde en büyük grubu %1.55 ile Hıristiyanlar teşkil etmektedir. Pencap Eyaleti'nde Pencabiler, Sind Eyaleti'nde Sindler, Kuzey Batı Sınır Eyaleti'nde Pathanlar, Belucistan Eyaleti'nde Beluciler ağırlıklı olarak yerel nüfusu oluşturmaktadır.
     "Pakistan" Urdu dilinde ve Fars dilinde "Pak ülke" anlamına gelmektedir. İlk olarak "PAKSTAN" sözcüğü Choudhary Rahmat Ali tarafından 1934 yılında telafuz edilmiştir ve İngiltere'nin eski Hindistan sömürgesinin 5 eski eyaletinin harflerinden türetilmiştir. Söz konusu eyaletler bugün Pakistan'ı meydana getirmektedir.
  • P- Pencap
  • A- Afganya (ülkenin kuzeybatı bölgesi)
  • K- Keşmir
  • S- Sind
  • TAN - BelucisTAN => PAKSTAN => PAKİSTAN
Tarihçe
       Müslümanlığın Güney Asya'da kitlesel yayılışı 11. yüzyılda Gazneliler Devleti'nin kurulması ile başlamıştır. 1000-1026 yıllarında Pencap'a yaptığı akınlarla İslamiyeti Alt-kıtaya sokan Gazneli Mahmud döneminde, özellikle Sufi düşüncesine bağlı İslam bilginleri bölgede İslamiyetin yayılmasında etkili olmuşlardır. Alt-kıtadaki Babür İmparatorluğu ’nun kurucusu Babür Şah, 1526'da Delhi yakınlarında Penipat'da Delhi Sultanlığı’nın son yöneticisi İbrahim Lodi'yi yenerek Delhi Sultanlığına son vermiştir.
     17. yüzyıldan itibaren İngilizler bölgeye öncelikle Doğu Hindistan Şirketi (East Indian Company) aracılığıyla girmeye başlamışlardır. Şirket, ilk fabrikasını 1612 yılında açmıştır. 1858-1859 yıllarında ilk bağımsızlık savaşı olarak da tanımlanan geniş çaplı bir ayaklanma, şirketin yönetimindeki toprakların İngiliz Krallığı yönetimine geçmesi ile sonuçlanmıştır. 1858 yılında İngiltere Parlamentosu Hindistan'ın İngiliz Krallığı yönetimine alındığına dair bir kanunu kabul etmiştir.
     Sir Seyyid Ahmed Han, Ağa Han gibi liderlerin öncülüğünde Hint Müslümanları 1906 yılında "Tüm Hindistan Müslüman Ligi" (All Indian Muslim League) Partisini kurmuşlardır.
      Müslüman Ligi'nin Muhammed Ali Cinnah'ın başkanlığındaki 23 Mart 1940 tarihli oturumunda Hindistan'ın Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasında bölünmesi kararı alınmıştır. 23 Mart halen, Pakistan'da, "Pakistan Günü" olarak kutlanmaktadır.
     14 Ağustos 1947 yılında Muhammed Ali Cinnah, Pakistan Genel Valisi olmuş ve Pakistan bağımsızlığını kazanmıştır. Bilahare, milyonlarca Müslüman, Hindu ve Sih'in karşılıklı göçü başlamış, toplam 12 milyon civarında kişi sınırın iki tarafında yer değiştirmiştir.
       1971'e kadar Pakistan bugünkü Pakistan (Batı Pakistan) ve Bangladeş (Doğu Pakistan) topraklarından oluşmaktaydı. Hindistan ve İngiltere'nin de etkisiyle 1971 yılındaki iç savaştan sonra Doğu Pakistan Bangladeş adında bağımsızlığını ilan etti. Bu savaştan sonra Pakistan ile Bangladeş'in arası düzelmedi.
      Ülkede 1999 yılında gerçekleşen askeri darbe ile Pervez Müşerref tüm yetkileri kendisinde toplamıştır. 2008 Ocakta genel seçimlere gidilmesi kararı alınmıştır. Sürgünde bulunan eski başbakan Benazir Butto 2007 Ekimde ülkesine dönmüş ve döndüğünde düzenlenen saldırıdan yara almadan kurtulurken 140 civarında kişi ölmüştür. Bundan sonra karışıklıklar devam ederken olağanüstü hal ilan edilmiş ancak 1 ay sonra kaldırılmıştır. Bu süreçte sürgünde bulunan muhaleefet lideri Navaz Şerif'te ülkesine dönmüştür. Aralık 2007 Pakistan için çok kötü bir dönem olmuş ve Benazir Butto öldürülmüştür. Butto'nun ölümünden sonra yaşanan şiddet olaylarında onlarca kişi ölmüş, milyonlarca dolarlık maddi hasar meydana gelmiştir.    
       Bunun üzerine seçimler Şubat 2008'e ertelenmiştir. Şiddet olayları giderek azalmaya başlarken Afganistan sınırındaki
El Kaide yanlısı aşiretlerle sorun devam ediyordu. Ertelenen seçimler 18 Şubat 2008'de yapılmış ve devlet başkanı Müşerref'in partisi yenilgiye uğrarken Buttoların partisi birinci, Navaz Şerif'in partisi ise ikinci olmuştur.
      Buna rağmen Müşerref once devlet başkanlığı görevini sürdüreceğini açıklamakla beraber, fakat sonra ordunun desteğini kaybeden Pervez Müşerref 18 Ağustos 2008de devlet başkanlığı görevinden istifa etmiştir. Bu durum Pakistan için sıkıntılı günlerin devam edeceğinin göstergesidir.
Pakistan'da bu süreç yaşanırken; Afganistan sınırında El Kaide yanlısı gruplarla çatışmalar, ayrılıkçı Beluci militanlarıyla yaşanan çatışmalar, parasız eğitim veren medreselerin bazılarının radikal dinciler yetiştirmeleri, halkın önemli kesminin yoksul olması günümüzde Pakistan için önemli güncel sorunlar olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye Pakistan İlişkileri
     Türk ve Pakistan halkları arasındaki ilişkilerin kökleri yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Alt kıtadaki Türk kökenli Gazne ve Babür hanedanlıklarının hüküm sürdüğü zamana dayanan ortak bir kültür de mevcuttur. İki ülke halkları, tarih boyunca yakın etkileşim içerisinde olmuşlar ve birbirlerini sosyal ve kültürel açıdan etkilemişlerdir. Urduca'nın “Ordu dili” anlamına geldiği; "ordu" kelimesinden türediği ve bu dilde Türkçe kökenli sözcükler olduğu bilinmektedir.
     1920 Kurtuluş Savaşı'nda bazı müslüman halkların aksine Hindistan Müslümanları (Pakistan) Türkiye'ye maddi ve manevi desteğini esirgememiştir.
      Pakistan'la ilişkilerimiz, Pakistan’ın bağımsız bir devlet olarak kurulduğu 14 Ağustos 1947’den itibaren yakın dostluk ilişkileri temelinde şekillenmiştir. Pakistan’ın kurucusu Cinnah Türkiye’yi model almıştır.
      Türkiye ile Pakistan arasındaki örnek teşkil eden yakın dostluk ilişkileri, sadece iki ülke halklarının değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrarın da yararınadır. İki ülke arasında, uluslararası platformlardaki siyasi konularda ve seçimlerde geleneksel olarak karşılıklı destek verilmektedir.


Türkler Pakistan’ı Neden Sever?
     İlişkilerin ulaşmış olduğu düzey, iki ülke arasındaki potansiyel işbirliği alanları için de sağlam bir zemin oluşturmaktadır.
      Türkiye ve Pakistan ’da, ilişkilerin ve işbirliğinin daha da geliştirilmesi için sağlam bir irade mevcuttur. Türkiye açısından Pakistan, müslüman ülkeler arasında en sıkı müttefikidir. Bu çerçevede, iki ülke arasında sık sık üst düzey ziyaretler de gerçekleştirilmektedir.
     Ülkemizin Pakistan’la ekonomik ilişkileri siyasi ilişkilerin düzeyini yansıtmaktan uzaktır. Yaklaşık 150 milyon dolarlık ithalatımıza karşı 50 milyon dolar civarındaki ihracatımızla ülkemiz aleyhine 100 milyon dolarlık bir denge gösteren ticaret hacmimiz mevcuttur.
     
Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti arasında bugüne kadar toplam 14 adet Askeri Anlaşma akdedilmiştir. 7 adet Anlaşma ve Protokol taslak durumda olup çalışmaları halen devam etmektedir.
     Pakistan ile üst düzey askeri ziyaret ve temaslar yoğun bir şekilde devam etmektedir. İki ülke arasında askeri eğitim konusunda da yakın işbirliği mevcut olup, 1955 yılından günümüze kadar 501 Pakistanlı askeri personele Türkiye'de, 134 Türk askeri personele ise Pakistan'da eğitim-öğretim verilmiştir.

İran-Irak Savaşı (1980-1988)
       İran-Irak Savaşı, Arap Dünyasında Birinci Körfez Savaşı olarak anılan 1980-1988 yılları arasında Irak ve İran arasında yapılmış bir savaştır. Yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, 150 milyar Amerikan Doları maddi hasara, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açmıştır. Irak'ın zaferleri ile başlayan savaş, İran'ın direnmesiyle yıpratma savaşına dönüşmüş ve galibi olmadan sonuçlanmıştır.
Savaş öncesinde Irak-İran ilişkileri
     Soğuk Savaş boyunca Irak-İran ilişkileri iyi olmadı. 1969 Nisan ayında, Amerika Birleşik Devletleri’nin de desteğini alan İran Şahı, önemli bir su yolu olan ve 1937 yılı Irak-İran sınır antlaşması ile Irak’a bırakılan Şatt-ül-Arap’ı geri almak istedi. Bu amaçla, güç gösterisi olarak gemilerini bölgeye gönderdi. 1970 yılında kesilen diplomatik ilişkiler, 1973 yılında tekrar kuruldu ve 1975’te bir antlaşma imzalandı. Buna göre iki ülke arasındaki sınır, su yolunun en derin noktasından geçecekti. Ayrıca İran, Irak’taki Kürtleri merkezî hükümete karşı desteklemeyeceğini taahhüt ediyordu. Fakat 1971 yılındaki silahlı çatışmalar sırasında İran’ın ele geçirdiği Körfez adalarından çekilmemesi, iki ülke arasındaki ilişkinin gelişmesine engel oldu.
İran’da Humeyni iktidarı
     Adalar sorunu yüzünden zaten gergin olan Irak-İran ilişkileri, İran’da Şiiliğin savunucusu olan Humeyni iktidarının başa gelmesi ile iyice bozulmaya başladı. Bağdat’taki Saddam Hüseyin hükümeti, İran’daki Şii hükümetin, Irak’taki Şii çoğunluğu Sünni iktidara karşı kışkırtmasından endişe ediyordu. Bu arada Irak, İran’daki Arap bölgesi Huzistan’ı elegeçirmek fikrini savunmaya başlamıştı.


Savaşın başlaması ve ilk aşamalar
     1980 yılının ortalarında, ordudaki yüksek rütbeli subayların tasfiye edilmesi ve rehineler olayıyla ABD’nin düşmanlığını çekmesi dolayısıyla, İran'ın güçsüz durumda olduğu izlenimi uyanmıştı. İran’ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül1980’de Irak ordusu sınırı geçti. Irak 16 Eylül’de, Şatt-ül-Arap antlaşmasını feshettiğini açıklamıştı.
     Savaşın ilk günleri, baskın avantajını koruyan Irak’ın üstünlüğü ile geçti. Fakat, zamanla İran’ın direnişinin artması ile savaş karşılıklı yıpratma sürecine girdi.

Savaş
    İran’ın ilk tepkisi, sadece ilerleyen Irak birliklerini değil, aynı zamanda Irak’ın Basra limanını da bombalamak oldu. Aynı günlerde Tahran ve Bağdat karşılıklı bombalandı. Eylül ayının sonunda Irak ordusu Abadan ve Hürremşehr kentlerini abluka altına almıştı, ama kış gelmeden bitirmek istediği savaşta istediği sonuca gidemiyordu. 1980 kışı boyunca yapılan barış girişimleri başarısız oldu ve 1981 Nisan ayından itibaren savaş yeniden alevlendi.
     Tarih, yıpratma savaşlarında ekonomik gücünü ve insan kaynağını en uzun süre kullanabilen tarafın avantajlı olduğunu göstermiştir. İran bu uzun savaşta kendisini, stratejisini hızlı bir zafer üzerine kuran Irak’a göre daha rahat hissediyordu. Bunu bilen Irak, İran’ın ekonomik gücünü zayıflatma amacıyla saldırıya başladı.
    İki ülkenin de ekonomik gücü büyük ölçüde, en büyük ihraç ürünleri olan petrole dayanıyordu. Irak, boru hatlarından petrol ihraç edebilirken İran, ihracatını büyük ölçüde Basra Körfezi’nden yapıyordu. Yani, Basra Körfezi'ndeki petrol ticaretinin kesintisiz sürmesi Irak’ın değil, İran’ın işine geliyordu. Bu sebeple Irak, petrol taşıyan İran gemilerine saldırılar düzenlemeye başladı. Benzer şekilde İran da, Irak petrol tesislerine saldırıya başladı.
     Körfez petrol ticaretinin zarar görmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa aktif olarak katılmasına sebep oldu. ABD ve müttefikleri (Avrupa ve Japonya) büyük ölçüde Körfez petrolüne muhtaçtı ve petrol yolunun saldırıya açık olması Batı dünyası için tehlikeliydi. Körfez petrol yolunu açık tutmak için Amerika Birleşik Devletleri bölgeye bir filo gönderdi ve ABD bayrağı çekmiş Kuveyt tankerlerini korumaya başladı.
      Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında yapılan ateşkes ile sonlandı. Ancak Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan barış görüşmelerinden sonuç alınamadı. İran, görüşmeler için ön koşul olarak topraklarındaki tüm Irak askerlerinin çekilmesini isterken, Irak Şatt-ül-Arap suyolu üzerinde ortak denetim kurulmasında ısrar etti. İki ülke arasındaki barış, ancak Irak’ın Kuveyt’i 1990 Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma korkusuyla İran’dan aldığı toprakları geri vermesiyle gerçekleşti.


Amerika’nın tutumu
     Amerika Birleşik Devletleri, İran’daki müttefiki Şah'ı devirip iktidara gelen İslami rejimden hiçbir zaman hoşnut olmamıştı. Bu sebeple, 1967 yılında diplomatik ilişkilerini kestiği Irak ile tekrar yakınlaşmaya çalıştı. Çeşitli kanallardan Irak’a silah yardımı yaptı ve büyük miktarda borç para sağladı. Irak’ın biyolojik ve kimyasal silahlar üretmesine yardımcı oldu.
      Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere1986 Mart’ında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Irak’ın İran’a karşı kitle imha silahları (kimyasal ve biyolojik silahlar) kullanmasını eleştiren kararlar almasını, karşı oy kullanarak engelledi.[1]


Savaşın Sonuçları
  • Irak-İran Savaşı, yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal oldu. Savaşan taraflar ufak kazançlar için ekonomik kaynaklarını tüketti. Savaşın sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi. Savaşın etkileri yıllar boyunca hissedildi.
  • İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düştü, petrol fiyatları arttı.
  • Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıştı. Bu borçları ödemekte zorlanması,
  • 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalışmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bıraktı.


  • SORULAR – 1


    1. 19. yüzyıl ile
    20. yüzyılın ilk yarısında “Pancermenizm” politikasını izleyen ve bu
    politikanın öncülüğünü yapan devlet, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Rusya


    B) İtalya


    C) Almanya


    D) Japonya


    2. Paris’te, 18
    Ocak 1919 tarihinde 32 devletin katılımıyla toplanan Paris Barış Konferansı’nda


    daha çok öne çıkan
    ve etkili olan devletler, aşağıdakilerin hangisinde birlikte verilmiştir?


    A) Fransa – İtalya


    B) ABD – Japonya


    C) İngiltere – Fransa


    D) Yunanistan – İngiltere


    3. Aşağıdaki
    devletlerden hangisi I. Dünya Savaşı sonrasında kurulmuştur?


    A) İran


    B) İtalya


    C) Bulgaristan


    D) Macaristan


    4. – Rusya’nın
    onayı alınarak İngiltere ve Fransa arasında 1916 yılında yapılmış gizli bir
    antlaşmadır.


    - Antlaşmanın
    amacı, Türkiye’nin Orta Doğu topraklarını antlaşmayı imzalayan devletlerce
    paylaşmaktır.


    - Bu antlaşmaya
    göre; Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis Rusya’ya, Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana,
    Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları Fransa’ya, Hayfa ve Akka
    limanları, Bağdat ile


    Irak’ın güneyi
    İngiltere’ye bırakılmıştır.


    Hakkında bilgi
    verilen antlaşma, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Londra Antlaşması


    B) İstanbul Antlaşması


    C) Sykes – Picot Antlaşması


    D) Saint Jean de Maurienne
    Antlaşması


    5. Ufa şehrinde, 29
    Kasım 1917’de “İdil-Ural Devleti”ni kurduklarını ilan eden Türk topluluğu,


    aşağıdakilerden
    hangisidir?


    A) Cüzler


    B) Kazan Türkleri


    C) Yaka Türkmenleri


    D) Sayan – Altay Türkleri


    6. 19. yüzyılın
    ikinci yarısına kadar Japonya’da hâkim olan yönetim şekli, aşağıdakilerden


    hangisidir?


    A) Oligarşi


    B) Cumhuriyet


    C) Teokrasi


    D) Feodalite


    7. Türkiye’nin
    1930’lara doğru devletçilik yönünde değişen ekonomi politikasına bağlı olarak


    hükümet denetiminde
    kurulan ve yerli malı kullanımı ile tasarrufu özendiren ayrıca yeni


    ekonomi
    politikasının halka benimsetilmesinde ve propagandasında işlev gören dernek,


    aşağıdakilerden
    hangisidir?


    A) Anadolu Ajansı


    B) Hilâl-i Ahdar Cemiyeti


    C) Memleket Sandıkları


    D) Millî İktisat ve Tasarruf
    Cemiyeti


    8. Ünlü “Scala”
    nutkunda; “Her şey devlet içinde ve devlet için, hiçbir şey devlet dışında ve


    başka bir şey için
    değildir. (…) Birey, devletle uyumlu olduğu ölçüde önemlidir.” diyen devlet


    adamı,
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Franco


    B) Mussolini


    C) Adolf Hitler


    D) Franklin Roosevelt


    9. Alman bilim
    insanı Albert Einstein, aşağıdaki bilim dallarının hangisinde ün yapmıştır?


    A) Fizik


    B) Kimya


    C) Biyoloji


    D) Edebiyat


    10. Türkiye,
    aşağıdakilerden hangisinin sonucunda boğazlar bölgesinde asker bulundurma


    hakkını elde
    etmiştir?


    A) Balkan Antantı


    B) Sadabat Paktı


    C) Montrö Sözleşmesi


    D) Lozan Barış Antlaşması


    11. İtalya, II.
    Dünya Savaşı öncesinde Yugoslavya ile daha önce “Serbest Şehir” olarak
    bağımsızlık statüsü elde etmiş olan aşağıdaki hangi şehirden dolayı sınır
    sorunu yaşamıştır?


    A) Roma


    B) Zagreb


    C) Fiume


    D) Palermo


    12. 1934 yılında,
    “Asya, Asyalılarındır.” diyerek Batılıların Çin ile olan ilişkilerini kesmesini


    isteyen ülke,
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Çin


    B) Japonya


    C) Hindistan


    D) Endonezya


    13. II. Dünya
    Savaşı’nda Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal eden devlet, aşağıdakilerden


    hangisidir?A) ABD


    B) SSCB


    C) İngiltere


    D) Japonya


    14. Pearl Harlbor
    baskınını planlayan ve düzenleyen Japon komutan, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Oramiral Osami Nagano


    B) Koramiral Takazumi Oka


    C) Koramiral Gunichi Mikawa


    D) Oramiral Isoroku Yamamoto


    15. Almanya, II.
    Dünya Savaşı sırasında “Barbarossa” adı verilen harekâtı, aşağıdaki ülkelerden


    hangisine karşı
    düzenlemiştir?


    A) SSCB


    B) Romanya


    C) Polonya


    D) Yugoslavya


    16. Aşağıdaki
    kuruluşlardan hangisi, II. Dünya Savaşı öncesinde kurulmuştur?


    A) Milletler Cemiyeti


    B) Uluslararası Para Fonu


    C) Petrol İhraç Eden Ülkeler
    Teşkilatı


    D) Uluslararası İmar ve
    Kalkınma Bankası


    17. Aşağıdaki
    konferansların hangisinde Kore’nin, iki işgal bölgesine ayrılarak; kuzeyinin
    Ruslar,


    güneyinin de
    Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edilmesine karar verilmiştir?


    A) Kahire Konferansı


    B) Yalta Konferansı


    C) Potsdam Konferansı


    D) Washington Konferansı


    18. 25 Ocak 1949
    tarihinde, komünist ülkeler arasında ekonomik iş birliğini ve dayanışmayı


    sağlamak amacıyla kurulan
    ve Türkçe açılımı “Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi” olan kuruluşun İngilizce
    açılımının kısaltması, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) AET


    B) NATO


    C) OPEC


    D) COMECON


    19. Aşağıdaki
    ülkelerden hangisi, siyasal ve askerî nitelikli bölgesel bir örgütlenme olan
    Batı


    Avrupa Birliği’nin
    kurucularından değildir?


    A) İtalya


    B) Belçika


    C) Hollanda


    D) Lüksemburg


    20. “Kara Kıta”
    olarak da anılan kıta, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Asya


    B) Avrupa


    C) Afrika


    D) Avustralya


    1. C


    2. C


    3. D


    4. C


    5. B


    6. D


    7. D


    8. B


    9. A


    10. C


    11. C


    12. B


    13. B


    14. D


    15. A


    16. A


    17. B


    18. D


    19. A


    20. C


     


    SORULAR


    1. 1990’lı
    yıllarda, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ Bölgesi’nde meydana


    gelen “Hocalı
    Katliamı”nı gerçekleştirenler, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Sırplar


    B) Fransızlar


    C) Yunanlılar


    D) Ermeniler


    2. Manas Destanı,
    aşağıdaki devletlerden hangisinin kültür ürünüdür?


    A) Özbekistan


    B) Kazakistan


    C) Kırgızistan


    D) Türkmenistan


    3. Türkiye’de
    yaygın olarak, aşağıdaki organlardan hangisinde meydana gelen iltihabi
    reaksiyon


    “sarılık” olarak
    tanımlanır?


    A) Saç


    B) Mide


    C) Beyin


    D) Karaciğer


    4. Yumuşama
    Dönemini başlatan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Genel Sekreteri (SSCB


    Başkanı),
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Yuri Andropov


    B) Nikita Kruşçev


    C) Mihail Gorbaçov


    D) Konstantin Çernenko


    5. Baas Partisi,
    aşağıdaki devletlerin hangisinde iktidara gelmiştir?


    A) Irak


    B) İran


    C) Kuveyt


    D) Suudi Arabistan


    6. Ekmeleddin
    İhsanoğlu, aşağıda verilen uluslararası kuruluşlardan hangisinin genel
    sekreterliğini yapmaktadır?


    A) NATO


    B) Birleşmiş Milletler


    C) Bağlantısızlar Hareketi


    D) İslam Konferansı Örgütü


    7. Mekik
    Diplomasisi yöntemiyle 1979 yılında İsrail ile Mısır arasında diplomatik ilişki
    kurulmasına katkıda bulunan dönemin ABD Dışişleri Bakanı, aşağıdakilerden
    hangisidir?


    A) John Hay


    B) Dean Rusk


    C) Henry Kissinger


    D) Hillary Clinton


    8. İran ve Irak
    arasında, 6 Mart 1975’de imzalanan ve taraflar arasında geçici de olsa barışı


    sağlayan antlaşma,
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Tahran Antlaşması


    B) Cezayir Antlaşması


    C) Bağdat Antlaşması


    D) Trablusgarp Antlaşması


    9. Aşağıdakilerden
    hangisi konvansiyonel silahlardan değildir?


    A) Top


    B) Tank


    C) Piyade Tüfeği


    D) Atom Bombası


    10. Aşağıdaki
    devletlerden hangisi, “Haziran Savaşı” veya “Altı Gün Savaşı” olarak da
    isimlendirilen 1967 Arap – İsrail Savaşı’na katılmamıştır?


    A) Mısır


    B) Ürdün


    C) Suriye


    D) Suudi Arabistan


    11. 10 Ocak 1966
    tarihli “Taşkent Deklarasyonu”, aşağıdaki sorunlardan hangisinin çözümüne


    ilişkin olarak
    imzalanan bir belgedir?


    A) Küba Sorunu


    B) Keşmir Sorunu


    C) Kıbrıs Sorunu


    D) Dağlık Karabağ Sorunu


    12. 1960 yılı
    ortalarında, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıslı Rumların ortak kurduğu Kıbrıs


    Cumhuriyeti’nin ilk
    cumhurbaşkanı yardımcısı, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Rauf Denktaş


    B) Fazıl Küçük


    C) Derviş Eroğlu


    D) Mehmet Ali Talat


    13. “12 Eylül
    Dönemi”nin başbakanı, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Sadi Irmak


    B) Turgut Özal


    C) Bülent Ulusu


    D) Yıldırım Akbulut


    14. Fransız yazar
    ve şair Louis Aragon’un “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” olarak tanımladığı


    “Cemile” adlı
    romanın yazarı olan ünlü Kırgız edebiyatçısı, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Ali Şir Nevai


    B) Gaspıralı İsmail


    C) Cengiz Aytmatov


    D) Mehmet Emin Resulzâde


    15. Moldova’ya
    bağlı özerk Türk cumhuriyeti, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Gökoğuz Cumhuriyeti


    B) Dağıstan Cumhuriyeti


    C) Tataristan Cumhuriyeti


    D) Çuvaşistan Cumhuriyeti


    16. Avrupa Birliği
    (AB) organlarından olan Avrupa Konseyinin “Konsey Başkanlığı” görev


    süresi ile ilgili,
    aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur?


    A) Almaya başbakanı aynı
    zamanda Konsey başkanıdır.


    B) Başkanlık, 6 aylık
    dönemlerle üye devletler arasında el değiştirir.


    C) Konsey başkanlığı, 18 aylık
    süre için üye ülkelerce oy çokluğu ile seçilir.


    D) Konsey Başkanlığını, her üye
    devletten en az bir yargıç olmak üzere toplam 27 yargıçtan oluşan bir heyet
    yürütür.


    17. Türkiye’nin,
    aşağıdaki kaynaklardan hangisine sahip olması, onu, Orta Doğu’daki devletlere


    karşı üstün kılar?


    A) Su


    B) Demir


    C) Petrol


    D) Doğalgaz


    18. Kafkasya’da
    bulunan ülkeler, aşağıdakilerin hangisinde birlikte verilmiştir?


    A) Ukrayna – Ermenistan
    –Azerbaycan


    B) Gürcistan – Azerbaycan
    -Özbekistan


    C) Azerbaycan – Gürcistan
    –Ermenistan


    D) Gürcistan – Türkmenistan
    -Azerbaycan


    19. “Türkiye ile
    Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler, “Mavi Akım Projesi” adı ile bilinen Rus


    doğal gazının
    Karadeniz’in altına döşenen bir boru hattıyla ………………. iline ulaştırılması


    çalışmaları
    sayesinde son yıllarda daha da gelişmiştir.”


    Verilen cümlede boş
    bırakılan yere gelmesi gereken ilimiz, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Ordu


    B) Sinop


    C) Trabzon


    D) Samsun


    20. Aşağıdakilerden
    hangileri birbirleriyle eş anlamlı değildir?


    A) Zirve – Çukur


    B) Harp – Savaş


    C) Ülkü – İdeal


    D) Kimlik – Hüviyet


    1. D


    2. C


    3. D


    4. B


    5. A


    6. D


    7. C


    8. B


    9. D


    10. D


    11. B


    12. B


    13. C


    14. C


    15. A


    16. B


    17. A


    18. C


    19. D


    20. A


    SORULAR – 2


    1. Türkiye’nin ilk
    kadın başbakanı, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Tansu Çiller


    B) Türkan Akyol


    C) Sabiha Gökçen


    D) Fakihe Öymen


    2. Yumuşama
    sürecini başlatan devletler, aşağıdakilerin hangisinde birlikte verilmiştir?


    A) ABD – Çin


    B) SSCB – ABD


    C) İngiltere – Almanya


    D) Fransa – İtalya – Japonya


    3. 27 Mayıs 1960
    askerî müdahalesi ile iktidarına son verilen siyasi parti, aşağıdakilerden


    hangisidir?


    A) Adalet Partisi


    B) Millet Partisi


    C) Demokrat Parti


    D) Yeni Türkiye Partisi


    4. Aşağıdakilerden
    hangisi, Megola İdea hedefi çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını


    ifade etmektedir?


    A) EOKA


    B) NASA


    C) ENOSİS


    D) FIBA


    5. Uzaya ilk uzay
    aracı gönderen ülke, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) ABD


    B) SSCB


    C) Japonya


    D) Fransa


    6. Basra Körfezi ve
    Şattülarap Su Yolu üzerinde egemenlik mücadelesi, aşağıdaki devletlerden


    hangileri arasında
    savaşa neden olmuştur?


    A) İran – Irak


    B) İsrail – İran


    C) Mısır – İsrail


    D) Irak – Kuveyt


    7. Hindistan ve
    Pakistan, “Keşmir” meselesi için ilk kez hangi yıl birbirleriyle
    savaşmışlardır?


    A) 1939


    B) 1948


    C) 1954


    D) 1961


    8. Aşağıdaki Arap –
    İsrail Savaşlarından hangisi yanlış verilmiştir?


    A) 1945 Arap – İsrail Savaşı


    B) 1956 Mısır – İsrail Savaşı


    C) 1967 Altı Gün Savaşı


    D) 1973 Yom Kippur Savaşı


    9. Petrol rezervi
    en az olan kıta, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Avrupa – Asya (Avrasya)


    B) Kuzey Amerika


    C) Güney Amerika


    D) Afrika


    10. 1974 yılındaki
    İslam Zirvesi’nin ikinci toplantısı, aşağıdaki şehirlerin hangisinde
    yapılmıştır?


    A) Riyad


    B) Cidde


    C) Rabat


    D) Lahor


    11. İran – Irak
    Savaşı kaç yıl devam etmiştir?


    A) 6


    B) 7


    C) 8


    D) 9


    12. Orta Asya’da
    bulunan aşağıdaki ülkelerle başkentleri eşleştirilmiştir.Bu eşleştirmelerden
    hangisi yanlıştır?


    A) Özbekistan – Bişkek


    B) Kazakistan – Astana


    C) Tacikistan – Duşanbe


    D) Türkmenistan – Aşkabat


    13. Türkiye’de
    yaygın olarak, aşağıdaki organların hangisinde meydana gelen iltihabi reaksiyon


    “sarılık” olarak
    tanımlanır?


    A) Saç


    B) Mide


    C) Beyin


    D) Karaciğer


    14. Azerbaycan
    doğal gazının dünyaya pazarlanmasını hedefleyen proje, aşağıdakilerden


    hangisidir?


    A) Mavi Akım Projesi


    B) Şah Deniz Projesi


    C) Trans – Hazar Boru Hattı
    Projesi


    D) Bakü – Tiflis – Ceyhan
    Petrol Boru Hattı Projesi


    15. Nil Nehri
    suyunun kullanımında su sorunu yaşayan devletler, aşağıdakilerden hangisinde
    bir


    arada verilmiştir?


    A) Mısır – Sudan – Etiyopya


    B) Zaire – Libya – Mısır


    C) Somali – Etiyopya – Çad


    D) Ürdün – Suriye – İsrail


    16. Aşağıdakilerden
    hangisi “Şanghay Beşlisi” adı ile kurulan örgütlenmenin içinde yer


    alan devletlerden
    biri değildir?


    A) Kazakistan


    B) Kırgızistan


    C) Tacikistan


    D) Türkmenistan


    17. Merkez üssü
    İzmit’in 12 km güneydoğusu, Kuzey Anadolu Fay Hattı olan 7,4 büyüklüğündeki


    17 Ağustos Depremi
    hangi yıl meydana gelmiştir?


    A) 1997


    B) 1998


    C) 1999


    D) 2000


    18. Aşağıdakilerden
    hangisi, “Avrupa Birliğine üye olmak için başvuruda bulunan aday ülkelerin tam
    üyeliğe kabul edilmeden önce yerine getirmesi gereken şartlar”dır?


    A) Wilson İlkeleri


    B) Kyoto Protokolü


    C) Maastrich Kriterleri


    D) Kopenhag Kriterleri


    19. Türkiye
    topraklarından Akdeniz’e dökülen “Asi Nehri”, aşağıdaki ülkelerin hangisinden


    doğmaktadır?


    A) Mısır


    B) Lübnan


    C) Irak


    D) Gürcistan


    20. Afganistan’da
    Taliban yönetimine muhalif olanların oluşturduğu birliğe verilen isim,
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Kuzey İttifakı


    B) Halk Cephesi


    C) Baas Hareketi


    D) Basmacı Hareketi


    1. A


    2. B


    3. C


    4. C


    5. B


    6. A


    7. B


    8. A


    9. B


    10. D


    11. C


    12. A


    13. D


    14. B


    15. A


    16. D


    17. C


    18. D


    19. B


    20. A


    SORULAR


    1.San Remo
    Konferansı’nda Orta Doğu’yu kendi aralarında paylaşan devletler, aşağıdakilerin
    hangisinde birlikte verilmiştir?


    A) Rusya – ABD


    B) İngiltere – İtalya


    C) Fransa – Almanya


    D) İngiltere – Fransa


    2. Aşağıdakilerden
    hangisi I. Dünya Savaşı’nın sonuçlarından değildir?


    A) Milletler Cemiyetinin
    kurulması


    B) Avrupa’nın siyasi
    haritasının değişmesi


    C) Japonya’nın, Uzak Doğu’daki
    sömürgelerini ABD’ye kaptırması


    D) Sömürgeciliğin isim
    değiştirip “manda yönetimi” adıyla daha da yaygınlaşması


    3. I. Dünya Savaşı
    sonunda yapılan antlaşmalarla bu antlaşmaların yapıldığı devletler aşağıda


    eşleştirilmiştir.Bu
    eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?


    A) Almanya Nöyyi Antlaşması


    B) Osmanlı Devleti Sevr Antlaşması


    C) Avusturya Sen – Jermen Antlaşması


    D) Macaristan Triyanon Antlaşması


    4. Aşağıdaki
    devletlerin hangisinde “Sadabat Paktı” imzalanmıştır?


    A) Türkiye


    B) Irak


    C) İran


    D) Afganistan


    5. Türk – Yunan
    ilişkilerinde ve Yakın Doğu’da barışın sağlanmasındaki büyük katkılarından


    dolayı Atatürk’ü
    1934’te “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösteren devlet adamı, aşağıdakilerden


    hangisidir?


    A) Wilson


    B) Venizelos


    C) Mussolini


    D) Franklin Roosevelt


    6. I- Boğazlar II-
    Suriye Sınırı III- Musul Sorunu


    Yukarıdakilerden
    hangileri Türkiye’nin Lozan’da çözüme kavuşturamadığı konulardandır?


    A) Yalnız I


    B) Yalnız II


    C) II ve III


    D) I, II ve III


    7. II. Dünya Savaşı
    sırasında SSCB’ye karşı “Barbarossa” harekâtını gerçekleştiren devlet


    aşağıdakilerden
    hangisidir?


    A) İtalya


    B) Japonya


    C) Almanya


    D) Romanya


    8. Aşağıdakilerden
    hangisi I. Dünya Savaşı sonunda kurulan uluslararası barış düzenini


    korumaya yönelik
    bir gelişme değildir?


    A) Sykes – Picot Antlaşması’nın
    yapılması


    B) Briand – Kellogg Paktı’nın
    imzalanması


    C) Locarno Antlaşması’nın
    imzalanması


    D) Milletler Cemiyetinin
    kurulması


    9. Amerika Birleşik
    Devletleri’nin dış politika tarihinde bir dönem benimsenmiş olan “yalnızlık”
    politikası, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Truman Doktrinim


    B) Monroe Doktrini


    C) Marshall Planı


    D) Wilson Prensipleri


    10. Aşağıdakilerden
    hangisi Atatürk Döneminde yaşanan Türk dış politika konularından değildir?


    A) Balkan Antantı’nın
    imzalanması


    B) Türkiye’nin NATO’ya üye
    olması


    C) Türkiye’nin Milletler
    Cemiyetine girmesi


    D) Montrö Boğazlar
    Sözleşmesi’nin yapılması


    11. 24 Ekim 1929’da
    New York Borsası’nın dibe vurması olayı, yakın tarihe hangi isimle geçmiştir?


    A) Kara Perşembe


    B) Marshall Planı


    C) Banker Skandalı


    D) Basmacı Hareketi


    12. II. Dünya
    Savaşı’nın sonlarına doğru, gelecekteki barışın esaslarını saptamak amacıyla


    4 – 11 Şubat
    1945’te toplanan konferans, aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Yalta Konferansı


    B) Potsdam Konferansı


    C) Kazablanka Konferansı


    D) San Francisco Konferansı


    13. Büyük
    devletlerin üyeliklerinin sürekliliği ve veto haklarının varlığı, Birleşmiş
    Milletlerin


    aşağıdaki
    organlarından hangisinde kabul edilmiştir?


    A) Sekreterlik


    B) Güvenlik Konseyi


    C) Vesayet Konseyi


    D) Uluslararası Adalet Divanı


    14. “SSCB’nin
    komünist partiler aracılığıyla ………… egemenlik kurması üzerine ABD, “Truman
    Doktrini”ni ve “Marshall Planı”nı uygulamaya koymuştur.”


    Verilen bilgi
    cümlesinde boş bırakılan yere, aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?


    A) Çin’de


    B) Kuzey Afrika’da


    C) Doğu Avrupa’da


    D) Doğu Türkistan’da


    15. Demokratik
    Almanya ile Federal Almanya’yı birbirinden ayırmak için aşağıdaki şehirlerin
    hangisinde duvar inşa edilmiştir?


    A) Hamburg


    B) Duisburg


    C) Münih


    D) Berlin


    16. ABD’nin, Batı
    dünyasının liderliğini açık bir şekilde üstlenmek için yaptığı ilk girişim,
    aşağıdakilerden hangisidir?


    A) Marshall Planı’nı uygulamak


    B) Truman Doktrini’ni ilan
    etmek


    C) İngiltere’ye silah yardımı
    yapmak


    D) Molotof Planı’nı yürürlüğe
    sokmak


    17. Nazizm
    ideolojisi hangi ülkede ortaya çıkmıştır?


    A) Fransa


    B) İtalya


    C) Almanya


    D) Japonya


    18. Japonya’nın
    Pearl Harlbour baskınını yapması, aşağıdaki devletlerden hangisinin II.


    Dünya Savaşı’na
    girmesine neden olmuştur?


    A) ABD


    B) Fransa


    C) Rusya


    D) Almanya


    19. Aşağıdakilerden
    hangisi Türkiye’nin içinde olduğu örgütlerden biri değildir?


    A) NATO


    B) Bağdat Paktı


    C) Avrupa Konseyi


    D) Avrupa Birliği


    20. Muhammed Ali
    Cinnah’ın liderliğini yaptığı “Müslümanlar Birliği Cemiyeti” aşağıdakilerden
    hangisini amaçlamıştır?


    A) Hind Yarımadası’nı ele
    geçirmek


    B) Pakistan Devleti’ni kurmak


    C) Pakistan’ın ekonomisini
    geliştirmek


    D) Güneydoğu Asya milletleriyle
    iş birliği yapmak


    1. D


    2. C


    3. A


    4. C


    5. B


    6. D


    7. C


    8. A


    9. B


    10. B


    11. A


    12. A


    13. B


    14. C


    15. D


    16. B


    17. C


    18. A


    19. D


    20. B

    SORULAR

    1) Türkiye Atatürk Döneminde en çok hangi devlet ile yakın ilişkiler
    kurmuştur?

    *A) Sovyet Rusya

    B) İngiltere

    C) Fransa

    D)Afganistan

    E) ABD



    2)

    I- Irak

    II- Suriye

    III- Bulgaristan

    IV- İran

    V- Yunanistan

    Türkiye Atatürk Döneminde yukarıdaki devletlerden hangileri ile bölgesel bir
    Pakt ya da Antant kurmamıştır?

    A) Yalnız II

    B) I-III

    C) III-IV-V

    *D) II-III

    E) II-III-IV



    3)

    I- Sadabat paktı

    II- Balkan Antantı

    III- Briand-Kellog

    IV- Nato

    V- Cemiyet-i Akvam



    Yukarıdaki uluslar arası kuruluşlardan hangileri Türkiye’nin komşularıyla
    kurduğu bölgesel işbirliği örgütleridir?

    A) Yalnız I

    B) Yalnız II

    *C) I-II

    D) I-II-III

    E) III-IV-V



    4)

    I- Nato

    II- Varşova Paktı

    III- BM

    IV- Milletler Cemiyeti

    V- Balkan Antantı



    Yukarıdakilerden hangileri II. Dünya savaşı sonucu kurulmuşlardır?



    A) I-III

    *B) I-II-III

    C) I-II-IV

    D) II-IV-V

    E) II-III-IV





    5) Hatay’daki Türk varlığını belirten ve Hatay’ın özerk yapısını destekleyen
    uluslararası Milletler Cemiyeti raporu aşağıdakilerden hangisidir?



    A) Bristol Raporu

    B) Harbourd Raporu

    C) Wilson İlkeleri

    D) Milne Raporu

    *E) Sandler Raporu





    6)

    I - Bulgaristan’ın kaybı

    II- Bosna Hersek’in kaybı

    III- Karadağ’ın kaybı

    IV- Romanya’nın kaybı

    V- Musul’un kaybı



    Yukarıdakilerden hangilerinin kaybı içerde yaşanan önemli bir iç sorunun
    sonucudur?



    A) Yalnız I

    B) I-II

    C) III-IV

    *D) I-II-V

    E) I-V





    7) Aşağıda bazı devletler ve bunlarla yaşadığımız sorunlar eşleştirilerek
    verilmiştir.

    Bu eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?



    A) Yunanistan-Nüfus Mübadelesi

    B) İngiltere-Musul Sorunu

    C) Fransa-Dış Borçlar ve Yabancı okullar

    D) Suriye-Hatay

    *E) Rusya - Kapitülasyonlar





    I- Yunanistan-Nüfus Mübadelesi

    II- İngiltere-Musul Sorunu

    III- Fransa-Dış Borçlar Sorunu ve Yabancı Okullar Sorunu

    IV- Sovyet Rusya-Doğu Sınırı

    Yukarıdaki sorunlardan hangileri Lozan’dan sonra yaşanmamıştır.

    A) Yalnız I

    B) I-III-IV

    *C) Yalnız IV

    D) I-II-III

    E) I-III





    9)

    I- Kore Harbine Katılma

    II- BM’ye giriş

    III- Cento’ya katılma

    Yukarıdakilerden hangileri Türkiye’nin NATO’ya girişine sebep olan
    gelişmelerdendir?

    *A) Yalnız I

    B) Yalnız II

    C) Yalnız III

    D) I-III

    E) II-III





    10)

    I- Türk Kurtuluş Savaşı – Nizami ve Gayrı Nizami Savaş

    II- I. Dünya Savaşı - Nükleer Savaş – Soğuk Savaş

    III- Nato - Varşova Paktı - Soğuk Savaş



    Yukarıdaki Savaş ve Savaş türleri eşleştirmelerinden hangileri yanlıştır?



    A) Yalnız I

    B) I-II

    *C) Yalnız II

    D) I-III

    E) II-III


     

       





Örnek Sokak 1a, 12345 Örnekşehir
0.535 607 5459