Loading...

Uluslararası İlişkiler(ders notları)


 

 







 irfgzr2 ile ilgili görsel sonucu
İRFAN GEZER

 





 

ULUSLARASI İLİŞKİLER
 

SOSYALBİLİMLER  

     Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır;nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.

Sosyal bilim dalları
    Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.Antropoloji
İletişim bilimi
Ekonomi
Eğitim bilimi
CoğrafyaTarih
Uluslararası ilişkiler
Dilbilim
Siyaset bilimi
 
Psikoloji

Sosyoloji

 Filoloji

Müzikoloji
Arkeoloji
 

 

ULUSLARARASI (İnternational) ve Uluslarası İlişkiler:farklı ulusların beraber olması, aynı çatı altında toplanması, ulus topluluğu, ulusların birbiriyle ilişkisi. ulus devletlerinin, dünya düzenini sağlama amaçlı ortaya koydukları davranışlar bütünüdür. bir ulus devlerin sizinle olan ve sizin onla olan ilişkinize politika, her hangi iki devletin ilişkisine ise ULUSLARARASI İLİŞKİ denir.

A)Uluslararası İlişkiler Nedir?

 Siyasi Bilimlerin bir dalıdır ve "uluslararası sistem" içindeki aktörlerin, özellikle de uluslararası ilişkilerin temel aktörü olarak kabul edilen devletlerin, diğer devletlerle, uluslararası/bölgesel/hükümetlerarası örgütler, çok uluslu şirketler, uluslararası normlar ve uluslararası toplumla olan ilişkilerini inceleyen disiplinlerarası bir disiplindir.Disiplinlerarası bir disiplin olması sebebiyle siyaset bilimi, iktisat(uluslararası iktisat, uluslararası politik ekonomi), tarih (siyasi tarih), hukuk (anayasa hukuku, yönetim hukuku ve özellikle uluslararası hukuk), felsefe (siyaset felsefesi ve etik), sosyoloji, psikoloji, coğrafya,antropoloji gibi pek çok farklı disiplinden faydalanır.

Uluslararası İlişkilerin çalışma alanı oldukça geniştir. Küreselleşme ve bu olgunun uluslararası topluma ve devlet egemenliğine etkisi, sürdürülebilir kalkınma, nükleer yayılma, terörizm, organize suç, milliyetçilik, insan hakları, çevre sorunları, güvenlik ve insan kaçakçılığına kadar pek çok konuyu uluslararası düzeyde inceler.


SİYASET BİLİMİ

Siyaset kavramı, Arapça “sase” fiilinden türetilmiş; seyislik, at idare etmek, ülke yönetimi gibi anlamlara gelir.

İngilizce karşılığı, Yunanca “politica” sözcüğüne dayanan “politics” (siyaset) dir.Policy (siyasa),bir kurum veya kişinin belirli bir konudaki anlayışına, yaklaşımına ve icraatına denilir.

Siyaset, toplum için bağlayıcı kararların alındığı ve yürütüldüğü süreçtir.

Mal, hizmet ve değerlerin otoriteye ilişkin olarak dağıtımıdır.

Devlet, ülke ve insanların yönetimidir.

Sistem olarak siyaset, inançlar, bireyler, yapılar ve siyasalardan meydana gelir.

Devletle ve Toplumla ilgili şeyler;

1.Yapılacak işleri belirlemek (kamu politikaları oluşturmak):Siyasetin görevidir.

2.Kamu politikalarını uygulamak, yürütmek, yasaları tatbik etmek, kamu hizmetlerini yürütmek:Kamu yönetiminin görevidir

 

    Uluslararası politika: uluslarası siyaset bilimide denilebilir. bir devletin sınırlarının ötesinde işler nasıl yürür, kim kimi nasıl etkiler, bu ilişkilerde, idealist öğeler (insanlığın refahını ve barışını sağlamak ve savaşlara son vermek...gibi hedefler) ve realist öğelerden (ulusal çıkarı ön planda tutmak, bunun için gerekirse savaşmak, güç dengesini gözetmek...gibi hedefler) hangileri baskındır, insan doğası nasılsa devletlerin doğası da öyle midir, diyelim ki insan doğası özünde iyiyse devletler arasındaki ilişkiler de iyi bir zeminde mi yürür, uluslararası örgütlerin dünya politikasında etkileri ne kadardır, bu uluslarası olarak nitelediğimiz alan bir arena mıdır yoksa barışçıl işlerin yapılabileceği bir platform mudur, dahası, uluslararası alan diye bir şey mevcut mudur, bir yöneticinin neleri gözetmesi gerekir, uluslararası alanda gerçek aktör kimdir (devlet diyenler var, bireylerdir diyen var, uluslararası örgütlerdir diyen var, supranasyonal oluşumlardır diyenler var.)...gibi sorulara farklı şekillerde yaklaşımların mevcut olduğu disiplin.

     Düşünsel bazda realistler ve idealistler hakimdir bu disiplinde. son zamanlarda globalist yaklaşım diye bir akım da ortaya çıkmıştır. bunlar uluslararası alanda bir çeşitliliğin olduğunu değişik zamanlarda değişik eğilimlerin hakim olduğunu belirtirler. aslen çok farklı şeyler söyleyen kişilerin toplandığı bir akımdır globalism. mesela, feminist paradigma, çevreci yaklaşım, eleştirelyaklaşımla uluslararası ilişkileri okuyan uluslararası siyaset bilimciler vardır. ancak, hakim olan realistler bütün bu yaklaşımları globalistler diye kategorize etmeyi uygun görmüşlerdir.

2.DİPLOMASİ TARİHİ

      Eskiçağda devletlerarası kimi konuların görüşülmesi için ülkeden ülkeye elçiler gönderilirdi. Bu elçilerin ayrıcalıkları vardı ve yaşamları güvence altında sayılırdı. Ortaçağda devlet başkanlarının aracıya gerek duymadan, mektupla ilişki kurduklarını biliyoruz. O dönemin en örgütlü devleti olan Bizans'ın ise elçileri vardı. Bu elçiler göreve başlarken and içerlerdi. Örgütlü diplomasi ilk kez İtalya'da doğdu. Ortaçağda İtalya çok sayıda krallığa bölünmüştü. Venedik, Floransa, Cenova, Pisa (Piza), Roma ve Napoli gibi kentler bağımsız birer devlettiler. Çoğu zaman bu krallıklar ya birbirleriyle savaşıyor ya da aralarında çeşitli dostluk antlaşmaları yapıyorlardı. Bu yüzden diplomasiye gereksinim duyuluyordu. İtalyanların başka ülkelere gönderdikleri temsilcilere büyükelçi ya da elçi, bu kişilerin yabancı topraklarda oturdukları yerlere de elçilik deniyordu. Başlangıçta genellikle belli bir soruna çözüm bulmak üzere gönderilen elçiler, iş bitince ülkelerine geri dönüyorlardı. Bunların birçoğu casus gibi hareket ediyor ve kendi ülkelerine yarayacak değerli siyasal belgeleri çalmak, rüşvet vermek ve yalana başvurmaktan hiç de çekinmiyorlardı. Floransalı bir diplomat olan Niccolo Machiavelli kendi deneyimlerinden yola çıkarak, döneminin diplomatik uygulamalarını 1513'te yazdığı Hükümdar (II Principe) adlı ilginç kitabında anlatmıştır (bak. Machiavelli, Niccolo).

      Başka ülkelerde sürekli elçilikler kuran ilk ülkenin Venedik Cumhuriyeti olduğu söylenir. Oysa, daha eski tarihli bir kayıtta Milano dükünün Cenova'da sürekli bir elçi bulundurduğu belirtilmiştir. 16. yüzyıl süresince, bağımsız İtalyan devletlerinden birçoğunda iki özel hükümet görevi geliştirildi. Bunlardan ilki siyasal konularla ilgili diplomatik görevlerdi. Öbürü de ticareti denetleyerek ülke yöneticisine rapor hazırlayan danışmanlık göreviydi. Bu iki görevin gelişimi, devletlerarasında daha yakın ilişkilerin kurulmasını sağladı. Bugünkü uluslararası hukukun temellerinin böylece atılmış olduğu da söylenebilir

     Eski Türk yazıtlarından ve Çin belgelerinden anlaşıldığına göre Türkler ile Çin İmparatorluğu arasında diplomatik ilişkiler vardı. Oğuz boylarının Mezopotamya'ya indikleri sırada Gazne Hükümdarı Mesut ile Selçuklu beylerinin görüşmeleri de diplomasi belgeleri arasında sayılır. Osmanlı Devleti güçlü olduğu dönemlerde sınırlardaki ve devletlerarasındaki anlaşmazlıkları gidermek için elçi gönderirdi. 1454'te Venedik, 1530'da Avusturya, 1532'de Fransa, 1583'te İngiltere İstanbul'da sürekli elçilikler kurdular.

3.ULUSLARARASI EKONOMİ
   
Uluslararası İktisat, biliminin aşağı yukarı ikiyüz yıllık bir geçmişi vardır ve bu zaman zarfı içerisinde birçok insan bu bilimin gelişmesi için katkıda bulunmuştur. Bu gelişme sürecinde katkıda bulunmuş birçok değerli iktisatçı vardır. Bunlardan en önemlileri: Adam Smith, John Stuart, Alfred Marshall, David Ricardo, Jacop Viner, Paul Samuelson, Eli Hecksler, Bertil Ohlin'dir.İktisat 'ın bir dalıdır ve iki altdisiplini vardır. uluslar arası ilişkilerde önemlidir buna bağlı olarakta insanların nekadar ülke dışı yapmış oldukları ticaretler belirlenmiştir.

 4.ULUSLARARASI HUKUK
Devletlerin birbirleriyle ilişkilerinde uymak zorunda oldukları kuralları düzenleyen hukuk.bir yüce otoriteye bağımlı omayan ve "bağımsız" siyasal toplulukların(devletlerin) oluşturduğu bir toplumun hukukudur.uluslararası hukuk, devletlerin devletlerle ve devletlerin uluslararası örgütlerle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk sistemidir.
aslında uluslararası hukukun varlığı kimi hukukçular tarafından başlı başına reddedilmektedir. bunun sebebi devletlerin üzerinde meşru bir otoritenin varolmayışıdır. bu görüşü savunanların haklı oldukları konular olmakla beraber (abd'nin bm'in izni olmadan ırak'a girmesi gibi), gözardı ettikleri noktalar da vardır. çünkü uluslararası hukuk günümüzde hava sahası, kıta sahanlığı, haberleşme, telekomünikasyon gibi birçok teknik ayrıntıları düzenleyen, işler fakat bizim farkında olmadığımız kurallar bütünüdür.

DİPLOMAT OLMAK;
Diplomat olmak dışişleri bakanlığı meslek memuru olmak demek. Bunun için Uluslar arası ilişkileri okumak büyük bir avantaj. Ama tek başına elbette yeterli değil. Hem okul derslerinin iyi olması, hem yabancı dil konusunda iyi olman, hem de sosyal olman önemli.
Uluslararası hukuk Uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler altında bir disiplindir. Uluslararası ilişkilerin hukuksal boyutunu bilimsel bir disiplin içinde inceler. Devletler ararası hukuk da denir. Ancak uluslararası ilişkilere yeni aktörlerin girişi bu dalı sadece devletler arası olmaktan çıkarmıştır.

Bazı üniversitelerde hukuk fakültesi altında yer alır, ama genel uygulama uluslararası ilişkiler bölümleri içinde olmasıdır.

Alt dalları

Uluslararası hukuk, devletler hukuku (genel olarak)
Deniz ve su hukuku (Okyanus hukuku)
Uluslararası ticaret hukuku
Uluslararası özel hukuk
Uluslararası örgütler
Savaş-barış hukuku
Uluslararası Akarsular Hukuku
Uzay hukuku

     20. yüzyılda uluslararası hukuğun en önemli konularının başında Birleşmiş Milletler hukuku gelmiştir.

   Uluslararası hukuk disiplini Türkiye'de henüz gelişme aşamasındadır. Ankara Üniversitesi SBF, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Işık Üniversitesi [uluslararası ilişkiler bölümlerindeki çalışmalar son dönemde dikkat çekicidir.

    Sadece bu konuya odaklanmış az sayıda kurumdan biri de Ankara'da faaliyetlerini sürdüren UHAM'dır (Uluslararası Hukuk Araştırmaları Merkezi). Ayrıca yine Ankara merkezli DESHAM da (Deniz ve Su Hukuku Araştırmaları Merkezi) uluslararası hukuğun dar bir alanında çalışmalarını sürdürmektedir.

     Türkiye'de sadece bu alanda faaliyet gösteren tek dergi UHP'dir (Uluslararası Hukuk ve Politika). Ayrıca SBF, İİBF ve hukuk fakültelerinin dergilerinde de bu konuda yayınlara rastlanmaktadır.
 

Açık Diplomasi (open diplomacy)

Gizli diplomasiye tepki olarak ortaya atılan diplomasi anlayışı. Bu anlayışa göre, diplomatik görüşmelerle ilgili tarafların yüklenecekleri hak ve sorumlulukların kamuoyunun bilgi ve denetimine sunulması gerekir. Gizli diplomasiye en büyük tepki ABD başkanı olan W. Wilson'dan gelmiştir. Savaş sonucunda yayınladığı "Ondört Nokta"nın birincisinde "açık görüşmeler sonunda varılacak açık sözleşmeler" ilkesini iler sürmüştür. Bu diplomasi anlayışının gelişmesini etkileyen iki ana etkendensözedilebilir. İlk olarak, genel anlamda katılımcı demokrasinin sınırlarının gelişmesi hem kitlelerin meclislerini, hükümetlerini denetleme ve yönlendirme olanağını nisbeten artırmış, hem de kamuoyunu çeşitli baskı gruplarına ait örgütler yolu ile yöneticileri etkileme mesaj iletme kanallarının açılması, açık diplomasiyi belirli bir ölçüde de olsa zorunlu kılmıştır. İkinci olarak da özellikle konferans diplomasisi, parlamenter diplomasi gibi gizli biçimde yürütülmesi pek de kolay olmayan diplomasi türlerinin yaygınlaşması açık diplomasiyi kaçınılmaz hale getirmiştir.

Bu tür diplomasinin asıl amacı, iki veya daha fazla devletin aralarında gizlice anlaşarak, bir başka devletin temel hak ve yetkilerine yönelik bir eyleme hazırlanmalarını engellemeye çalışmaktır.

Fakat iki dünya savaşı arasındaki dönemde ayıp sayılmış olan kapalı ya da gizli diplomasi yöntemine son savaştan bu yana yoğun bir biçimde dönülmüş bulunuyor.

Avrosantrizm Diplomasisi (eurocentric diplomacy)

Uluslararası ilişkilerdeki yaklaşım biçimlerinden birisidir ve Avrupa'yı önem ve öncelik bakımından en ön planda ve bütün işlerin ve olayların merkezi olarak görmek ve bunu kabullenmektedir. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı öncesi yıllardaki kabuğuna çekilme politikası nedeniyle ve Sovyetler Birliğinin içerdekomünizmi yerleştirip pekiştirmek için meşgul bulunuşu sonucu Avrupa daima en önemli diplomasi odağı olarak göze çarpmıştır. Savaş sonrası yıllarda ABD ve Sovyetler'in iki süper devlet oluşları dünya politikasını iki kutuplu hale getirmiş, zamanla Çin'in ve Üçüncü Dünya denilen gelişmekte olan ülkelerin gruplaşmaları ile çok kutuplu (multipolar) bir durumda söz edilmeye başlanmıştır. Bu arada Avrupa kendi birliğini kurma yolunda bazı önemli adımlar atmış ve AET (Ortak Pazar veya Avrupa Ekonomik Topluluğu) çerçevesinde önce 6 sonra 9 ülke ekonomik birliğe yönelmiş ve diplomatik alanda ortak ve uyumlu bir dış politika amaçlanmakta ve sürdürülmektedir. Böylece bir çok önemlidünya sorunlarında ve olaylarında bunlar birarada hareket ile avronsantrizm diplomasisini güçlendirmekte ve iki süper güç arasında önemli bir pozisyon sağlamaktadır. Avrupa ülkelerinin ekonomik ve teknik gelişmeleri ile ortak diplomasileri bu durumunu sürdürmesinin başlıca etkenleri olacaktır. Türkiye'nin de avrosantrik gelişmeleri iyi izlemesi ve bir rol alması, üzerinde önemle durulan bir husustur.


Atatürk'ün Dış Politikası

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün izlediği dış politika. Üç döneme bölünerek incelenebilir: i. Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki Türk Dış Politikası, ii. Lozan Andlaşması'ndan 1930'a kadar olan dönem, iii. 1930'dan Atatürk'ün ölümüne kadar ki dönem.

Birinci dönemde Atatürk'ün amacı en kısa sürede ve tam bir şekilde ülkenin düşman işgalinden kurtarılmasıydı. Bu işgalin sona ereceği sınır ise son Osmanlı Mebusan Meclisince belirlenen Misak-ı Milli sınırları idi. Ayrıca Misak-ı Milli ilkeleri bu dönem dış politikasını temelini oluşturuyordu. Bu dönemde Türkiye yeni kurulmuş Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurarak bu devletten yardım almış ve gerek bu devleti Batılı devletlere gerekse de Batılı devletleri Sovyetlere karşı kullanarak kendi hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Ayrıca Atatürk Müttefik devletler arasındaki menfaat çatışmalarından doğan ayrılıkları da kullanmasını iyi bilmiştir.

Lozan'dan sonra Türkiye'nin gerçekçi bir dış politika izlediği söylenebilir. Her ne kadar Lozan'dan arta kalan sorunlar çözülmek isteniyorsa da-Hatay, Musul, Boğazlar gibi- bu dönemde Türkiye Lozan'la elde ettiği statükoyu koruma çabasındadır. Sovyetler Birliği ile dostça ilişkiler sürmekle beraber bu ülke artık Türkiye'nin dayandığı tek devlet olmaktan çıkmaktaydı. Bu arada 1925'te Musul sorununun Türkiye'nin aleyhine bir şekilde çözülmesi ile Türk-İngiliz ilişkilerinde bir soğukluk yaşanmıştır.

Son olarak 1930-1938 döneminde Türkiye bütün devletlerle iyi ilişkiler kurmaya çalışmış ve Türk dış politikasının temelini belirleyen "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözü bu dönemde söylenmiştir. 1932'de Milletler Cemiyeti'ne giren Türkiye, Yunanistan ve diğer Balkan devletleri ile kurulan sıcak ilişkiler doğrultusunda bu devletlerle Balkan Antantını imzalamıştır. 1937 yılında da aynı barışçı politika doğrultusunda Türkiye İran, Irak ve Afganistan ile Sadabat Paktı'nı kurmuştur. Türkiye bu dönemde de statükocu bir politika izlemiştir. Montreux Sözleşmesi ve Hatay'ın Türkiye'ye katılması bu statükoculuktan kayış gibi değerlendirilse de bu gelişmelerin barışçı ve meşru yollardan sağlanması Türkiye'nin statükocu dış politikasının sürdüğünün göstergesidir.

Atatürk’ün Diplomasi Alanında Başarılı Olmasının Nedenleri
Atatürk pek çok alandaki başarısıyla dikkat çeken bir liderdir.Bu alanlardan bir de hiç kuşkusuz ki diplomasi alanındaki üstün kaabiliyet ve başarısıdır. Atatürk’ün diplomasi alanında başarılı olmasını sağlayan en önemli etken üstün liderlik vasıflarına sahip olmasıdır.Adnan Nur Baykal M. Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları adlı kitabında bu özellikleri şöyle sıralamaktadır:

1. Açık Olma
2. Adam Yetiştirme
3. Bilgi ve Tecrübe Sahibi olma
4. Bilgi Toplama Yeteneği
5. Bilgilendirme Alışkanlığı
6. Kendini Bilme
7. Cesur Olma
8. Çevre Bilincine Sahip Olma
9. Dayanıklı Olma
10. Karşısındakini Dinleme Alışkanlığı
11. Emrivakiye İzin Vermeme
12. Esnek Olabilme
13. Espri Sahibi Olabilme
14. Soyut Düşünebilme Yeteneği
15. Fedakar Olma
16. Gerçekçi Olma
17. Göreve Talip Olma
18. Güvenilir Olma
19. Kendine Güvenme
20. Hazırlıklı Olma
21. Hedefe Yönelik Kararlı Olma
22. Hesap Adamı
23. İkna Etme Yeteneği
24. İnsiyatif Kullanma
25. İnsaf Sarrafı Olma
26. İnsana Değer Verme
27. Yaptığı İşe İnanma
28. Kamuoyu Oluşturma Yeteneği
29. Çabuk Karar Verebilme Yeteneği
30. Karar Verme Yeteneği
31. Konuşma ve Yazma Yeteneği
32. Liyakat Aşığı Olma
33. Mükemmeliyetçi Olma
34. Müsamahalı Olma
35. Müteşebbis Olma
36. Mütevazi Olma
37. Öğrenme Azmine Sahip Olma
38. Öncü Olma
39. Örgütleme Yeteneği
40. Prensip Sahibi Olma
41. Problem Çözücü Olma
42. Programlı Olma
43. Sıradışı Olma
44. Sorumluluk Alma Alışkanlığı
45. Strateji Bilincine Sahip Olma
46. Olacakları Tahmin Edebilme
47. Vizyon Sahibi Olma
48. Yönetme Yeteneği
49. Zaman Mevhumuna Sahip Olma
50. Zamanlama Yeteneği


C. Uluslararası İlişkilerde Üç Temel Yaklaşım
1. Realizm: Başlangıç Noktaları ve Temel Kavramları

S.)Realizm nedir?

C.) Realizm, hayal aleminden gerçek aleme dönüştür. 

S.)Realizm nasıl gelişme göstermiştir?

C.)Realizm, Auguste Comte’un  ( 1798 – 1875 ) kurduğu, Hippolyte Taine’nin  ( 1828 - 1893 ) uyguladığı  pozitivizmin  etkisi altında gelişmiştir.

 Realizme göre tüm devletlerin ortak özelliği

 S.)Realizme göre tüm devletlerin ortak özelliği nedir?

C.)Hepsinin idealler veya etik değerler yerine çoğunlukla ekonomik ve askeri güç peşinde olmasıdır.

S.)Realizm ‘e göre devletlerin ilişkileri nasıldır? 

 C.)Realizm, temelde devletlerin birbiriyle işbirliği yapmaya yanaşmayacağını, işbirliği halinde dahi öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözeteceğini belirtir.Bu bağlamda realist teoriler güç dengesi,çıkar optimizasyonu gibi konularla yakından ilişkilidir.

         Bu teoriye göre devletler arasındaki işbirlikleri kısa süreli ve rastlantısaldır.

 S.)   I. Dünya Savaşı ile yükselişe geçen realizmin kurucuları kimlerdir?

C.)*Thucydides,

*Morgenthau,

*Machiavelli ,

*Thomas Hobbes olarak kabul edilir

 

S.)Realizmde   kaç değişik karşıt görüş vardır?
C.)1.    Realist  kimsenin, düşünülen gerçek nesnelerin veya özelliklerin bizim deneyimlerimize nasıl bir katkısı olduğunu hesaba katmadığıdır.
2.    Realistin inandığı nesnelerin veya özelliklerin inanılmaz olduğudur.  

S.)Realizme karşı olanların  stratejileri nelerdir?
1. Gerçekçi veya potansiyel, var olmayan fikirlerin düşünülen benzeyişine karşı çıkar. Böylece, ahlaki ve estetik kararların farkını hissederiz, örneğin, kararların şartların görünüşüne ve gözlemcinin durumuna bağlı olması kavramı.

2. Benzeyişi kabul eder. Fakat, bunu, nesnelerin bağımsız yapısından ziyade, bizim yapımızın benzerliğinden ortaya çıkmış olarak açıklar. Bundan dolayı, ahlaki tarafsızlığın aslında bir öznellik olduğu tartışılmaktadır. Bu durum, dünyada, bağımsız ahlaki özelliklerden ziyade insanın psikolojik tepkilerinin bir sonucudur ya da sınıflandırmanın değişik dillerdeki düzenleri arasındaki benzerlik, gerçek evrenselliğin bizim üzerimize uyguladığı zorunluluğun değil insanın temel ilgilerinin bir sonucudur.  

     Kant, zamana ve mekana bağlı olarak değişen çevremizin deneyiminin bile kendi içinde dünyevi doğası olmayan veya diğer varlıkların kanuni olarak tepki gösterdikleri şeylere bir insan tepkisi olduğunu savundu. Buna göre, benzeyiş tartışmasının çok soyut bir realizm kurmak için kullanıldığı düşünülebilir.   

    REALİZMİN ÇEŞİTLERİ

 S.)Realizmin  ortaya çıkan farklı şekilleri nelerdir?   
C.)1.Nesnelerin varoluşlarının insan zihninden bağımsız olduğunu öne süren teoriler :

a) Ontolojik Realizm : Gerçekliğin yapısını ve doğasını varlık, oluş, değişme, zaman , mekan, öz, zorunluluk,  yokluk, edimsellik gibi kategorileri kullanarak, kapsayıcı bir tarzda açıklamaya çalışan felsefe türüne denir. Ontoloji, varlığın temel ilkelerini konu alınarak, bir kategoriler öğretisi ortaya koyar. Bu şekilde nihai ve en yüksek gerçekliğin, mutlak varlığın  yani bir olanın, ideaların doğasını ifade etmeye, dış dünyadaki şeylerin varoluşları için  söz konusu gerçekliğe nasıl bağlı olduğunu göstermeye çalışır. Buna göre ontoloji var olmanın ne olduğunu ,varolmanın ne anlama geldiğini konu alır ve çeşitli şeylerin ,örneğin düşüncelerin ,matematiksel nesnelerin ,tümellerin, algının nesnelerinin hangi anlam içinde varolduğunu  araştırır.   
b) Kavramsal Realizm : Kavram, bir şeyin, bir nesnenin zihindeki ve zihne ait tasarımına; soyut düşünme faaliyetinde kullanılan ve belli bir somutluk ya da soyutluk derecesini sergileyen bir düşünce , fikir ya da ifadeye  verilen ad.   
Kavramsal Realizmi ise tümellerin, genel kavramların insan zihninden ve insanın bilgisinden bağımsız bir biçimde varolduğunu, tümellerin, onların bilincine varacak, bilgisine sahip olacak zihinlerin hiç var olmaması durumunda bile var olacağını savunan görüş. Bu görüşün en büyük temsilcisi ünlü Yunan filozofu Platon’dur.

 

 c ) Bilimsel Realizm : Bilimsel teoride gözlenebilir olağanüstü şeylerin gerçek olduğunu açıklamak için varsayılan, elektronlar gibi kuramsal varlıkların bağımsız olarak var olduğunu söyleyen görüştür.
d  ) Şekilsel Realizm :  Düşüncelerimizden ve dilimizden bağımsız ve gerçek olan şekilsel gerçeklerin olduğunu savunan görüştür.
e ) Ahlaki Realizm : ( i ) Bizim inançlarımızdan ya da davranışlarımızdan bağımsız, ahlaki gerçeklerin olduğunu söyleyen görüştür. ( ii ) İlahi ya da insani kanun yapıcılarının isteklerinden bağımsız olan ahlaki gerçeklerin olduğunu kabul eden görüştür.

 

  2. ) Anlamsal Realizm :  Bizim için hangisi olduğunu bilmemizi sağlayacak bir yol olmamasına rağmen her ifade edici beyanat kesin bir gerçeklik değerine sahiptir. Bu fikrin zıttı, basitçe antirealizm olarak tanımlanır ve buna göre de hiçbir şekilde doğruluğu kanıtlanmamış gerçekler hakkında konuşmanın bir mantığı yoktur; bir beyanat açıklamaları garanti edilerek anlamları mevcut olmadıkça doğru ya da yanlış olarak söylenemez.  


     
 3 ) Epistemolojik ( Bilgi Kuramı ) Realizm : Bağımsız dünyanın, evrenin bir parçası olan nesnelerin ve niteliklerin zihinsel olarak algılanarak var olduğunu kabul eden görüştür.


4 )  Politik Realizm : Üç düşünceye ayrılır :
( i )      Politika çalışmalarına deneysel yaklaşım,
( ii )  Politikanın mümküniyetin sınırları içinde olması gerektiğini savunan düşünce. Bu düşüncenin realistleri, var olan şartlar tarafından kabul ettirilen sınırlamaları kabul etmeye meyillidirler.
( iii ) Ahlaki düşüncelerin politik kararlara karşı ilgisiz olması gerektiği düşüncesi.
5 ) Edebiyatta Realizm : Realizm, olguculuğun etkisi altında, hayali ve duyguyu yenme akımıdır. Realizm, gerek akıl, gerek hayal yolundan eşyanın ve doğanın gerçeğine ulaşmanın mümkün olamayacağına inanmaktadır.  Realizme göre sanatta gaye, doğayı olduğu gibi kopya etmektir. Realist romancı, tarafsızdır; insanları, olayları olduğu gibi vermek ister.  

 


S.)    REALİZMİN TARİHSEL SÜRECİ belirtiniz?

C.)Realizm tarihsel süreçte dört dönemde incelenir: İlkçağda realizm, antikçağda realizm, ortaçağda realizm ve günümüzde realizm.

S.) İlkçağda Realizm
Her insan çevresinde , bilinçten bağımsız bir dünya olduğunu bilir. Taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünyada insanlar var olmadan önce de vardı. Dünya milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla birlikte insansız yaşadı. İlk insanların gerçekçilik anlayışına “ kendiliğinden gerçekçilik ” ya da “ çocuksu gerçekçilik ” denir. Bu anlayış sağlamdır ancak  güçsüz yanları da vardır. Birincisi ,öz’le olguyu özdeşleştirmesidir. İkincisi ise dünyanın varlığı sorununu önemsemeyişidir. Bunlara rağmen felsefe de çocuksu anlayış özdekçi felsefenin, bilgini ve bilimin temellerini oluşturmuştur. 

 

REALİZİM

Gerçekçilik çoğu insanın benimsediği , kendiliğinden ortaya çıkan bir görüştür. Algılarımızın gerçek dünyayı kavradığını ve bize bilgi verdiğini tabii olarak , yani kendiliğinden düşünürüz. Gerçekçilik, bir felsefe doktrini olmadan önce yani başlangıçta bir hakikatti. Gerçekçilik felsefenin ortaya çıkışında bir çeşit tabiat bilgisi niteliğine bürünmüştür. İlkçağın filozofları (mesela Empedokles), evrenin mahiyetini ne olduğunu soruyor ;alemi oluşturan unsurlar ( toprak, su, ateş, hava ) ele alıyor ve inceliyorlardı. Demokritos’un  atomculuğu da , eşyanın mahiyetinin ne olduğunu açıklamak için bir teoriydi. Felsefe , başlangıçta tabii olarak bilimin uzantısı sayılıyordu. Bilginin kapsamı meselesi, daha sonraları Platon tarafından ortaya çıkarıldı ve gerçekçilik ancak o zaman hakiki bir felsefe doktrini haline geldi.

S.) Antikçağda Realizm
C.)Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ gerçekçiliğinin tohumları antikçağ Yunanlılar tarafından atılmıştır. Elea öğretisi, Platon ve Aristotales bu anlamdaki gerçekçiliğin kurucusudur. Bu anlayışa göre gerçek, bireysel olan değil, tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde varolabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Gerçek “ bağımlı varoluşu değil, bağımsız varlığı olandır ”. Dünyada olan tüm bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu yüzden gerçek değillerdir. Tümellerse bağımsız bir varlığı olanlardır, bundan dolayı gerçektirler. Varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler, varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler. Antikçağ da bu idealist savın sahibi Aristotales’tir. Eleacılarla Platon bu savın tomurcuğunu taşırlar.

 

Felsefi gerçekçilik : Burada ruhçu gerçekçilik ile maddeci gerçekçiliği ayırmak gerekir. Ruhçu gerçekçiliği Platon öne sürmüştür. Zihnin ele aldığı fikirler ,bizim varlığımızdan bağımsız ve duyusal eşyanın gerçekliğinden farklı ve ayrıdır. Bu idealar, “hatırlama” yoluyla edindiğimiz bilgiden önce kavranabilir bir dünyada bulunur. Bu gerçekçilik tümellerin gerçekçiliğini  kabul eden bir doktrin tarafından ortaçağ da daha da geliştirildi.


Maddeci gerçekçilik : Çocuksu  gerçekçiliğin felsefi açıdan haklı çıkarılmasıdır. İki aşamada ortay çıkar. Birincisi tüm bilgimizin duyusal deneyden hareket edilerek gelişmiş ve meydana gelmiş olduğunu ileri süren ampirist bir teorinin kurulmasıdır. İkincisi ise gerçek eşyaya özdeş olarak düşünülen bilginin temelleri hakkında maddeci bir teorinin ortaya çıkmasıdır. Maddeci gerçekçiliğin belli başlı örneklerinden biri marksist bilgi teorisidir. Marksist bilgi teorisine göre fikirlerimiz , bize, kendinde gerçek hakkında bilgi verir. Çünkü bu fikirler gerçek dünyanın yansılarıdır.

 

S.) Ortaçağda Realizm

Eleacılık, Platon ve Aristotales temeline dayanan ortaçağ gerçekçiliği, bilimsel gerçekçilik anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını, asıl gerçekliğin düşünce ürünleri olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden öncedir. Tümeli gerçek saydıklarından ötürü gerçekçi adını alan düşünürlerin savları altında, Roma Katolik Kilisesi'nin evrensellik savı yatar. Hristiyanlık, başta Tanrı kavramı olmak üzere bütünüyle tümellere dayanır. Tümeller gerçek sayılmazsa Tanrı’nın da gerçek sayılmaması gerekir. Kırmızı bir addır ve ancak kırmızı bir çiçekte veya böcekte varlaşır, evrende bir özneye yüklenmeksizin kendi başına var olan bir kırmızı yoktur.


Varlık olgusal değil mantıksaldır; bu yüzden de varoluş gibi bilincin dolaysızca karşısında olan değil, tam tersine bizzat bilinç ,düşünce, zihin ya da us  olgusal , bireysel ve öznel değil, tam tersine ,soyut, evrensel ve nesneldir. Gerçek, nesnel düşüncedir. Bu yüzden de gerçek , varoluşu bulunmayan bu mantıksal varlık, her şeyin kaynağıdır ve evrenin ancak onunla açıklanabileceği bir ilk ilke ya da son erektir.  

 

     Ortaçağ felsefesinde , önce , tümellerin bireylerden ayrı ve daha yüksek bir varoluşa sahip olduklarını öne süren radikal kavram realizmi egemen olmuştur.

     Patristik felsefesinin büyük düşünürü St.Augustinus , hem Platon’dan miras alınan radikal kavram realizmini savunmuş ve hem de bu görüş üzerinde görünüşte önem taşıyan birtakım değişiklikler yapmıştır . Buna göre ; tümeller , Platon’da olduğu gibi , tikellerden ayrı ve bağımsız bir biçimde varolan  formlar olarak değil de , Tanrı’nın zihnindeki ideler olarak düşünülmüştür.
Bu realist görüşe , ilk olarak 11. yüzyılda Roscellinus tarafından karşı çıkılmıştır. Roscellinus , cins isimlerin yalnızca bireyleri gösterdiğini, tümellerin yalnızca dilsel ya da sözel bir statüsü olduğunu iddia etmiştir . Bu tümel görüşü ,felsefede nominalizm olarak bilinir. Nominalizmin en önemli avantajı varlık bakımından sağladığı tasarruftur. Bu görüş ayrı bir tümeller dünyasını varsaymanın gereksizliğini göstererek , filozofu yalnızca “şu” diye gösterdiğimiz bireylerin varoluşuna sevketmiştir. Bundan dolayı , nominalizm felsefe tarihinde popüler bir görüş olarak , etkisini hep korumuştur.
    

 

     Bununla birlikte , Ortaçağda  Roscellinus’un nominalizmine , yalnızca , dine ve teolojiye sağladığı destekten dolayı kavram realizmini benimseyen filozoflar tarafından değil , fakat “aynı sözcüğün , farklı şeyler için nasıl kullanılabildiği” sorusunu yanıtlama çabası içinde olan düşünürler tarafından da karşı çıkılmıştır.

        Sözü edilen soru , 12. yüzyılda,  Champeaux’lu William ve  Abelardus tarafından ele alınmıştır. Bu düşünürlerden , William tümeller konusunda , kavram realizminin savunuculuğunu yapmış ve aynı sözcüğün , bir bakımdan özdeş olan birçok farklı şey için  kullanılabildiğini öne sürmüştür.

        Buna göre ,  bireyler çokluğuna yayılan bu karakter , gerçek bir tümeldir; aynı tümelden pay alan ve bundan dolayı aynı türün üyesi olan bireyler ise, birbirlerinin aynıdırlar.  

 

S.). Günümüzde Realizm
C.)Yeni gerçekçilik, yeni Tomacılık, kişilikçilik, varlıkbilimcilik vb. gibi nesnel düşünceci öğretiler hala ortaçağın gerçekçilik anlayışını sürdürmektedir. Yeni gerçekçilik, ortaçağ gerçekçiliğinin savlarına, bir yenilik olarak tümellerin gerçek oldukları halde  zihinsel olmadıkları savını katmışlardır. Kimi çağdaş matematikçiler de matematik kavramların insan bilinci dışında gerçekten var olduğunu ileri sürmekle aynı geleneği izlemektedirler. Bunların dışında gerçekçilik, varlığın bilinçten bağımsız olarak var bulunduğunu dile getirir ki Marksçılık bu anlamda bir gerçekçiliktir.
Marksçı gerçekçilik, insanların bütün yaratıcı eylemleriyle , oluş halindeki gerçeğe ve aynı zamanda da kendi oluşmalarına katkıda bulunmalarıdır.

6.    REALİZMDEKİ  FİLOZOFLAR
Realizmin temelini oluşturan fikir, nesnelerin insan zihninden bağımsız bir varoluşa sahip olduğu fikridir. Sokrates tarafından dile getirilen bu düşünce Platon ve Aristoteles tarafından geliştirilmiştir. Yeni realistler arasında yer alan önemli filozoflar arasında Thomas Aquinas , Russell ve Moore sayılabilir.   Sokrates  mutlak ve değişmez olanla değişen arasındaki ilişki ile ilgileniyordu. Ona göre, doğru ve yanlış, zaman ve mekandan bağımsız kurallara bağlıydı ve biz bunlara ancak mantık kullanarak ulaşabilirdik.  

6.1. Platon  ( İ.Ö. 427-347 )

 

     Platon’a göre temel sorun Sofistlerin görelilik ve öznellik  görüşlerine kuramsal temel sağlayan duyumculuğu çürütmekti . O’na göre duyumculuk mutlak bir tutarsızlığa yol açıyordu. Çünkü duyular dünyasına ait olan her şey zamanın yok edeceği maddelerden oluşmuştu. Sadece  algıladığımız şeyler hakkında kesin olmayan  kavrayışlara varabilirdik.  

      Platon’a göre biz , duyumlarımızı  ussal sınıflamalar yapmadan bilemeyiz. Örneğin ‘üşüdüm’  derken  üşüyenin kendi bedenimiz olduğunu ; onu bitkilerden,  hayvanlardan ve öteki bedenlerden ayırabildiğimiz yani bir sürü kavramla sınıflandırabildiğimiz  ölçüde bilebilirdik. Kendi bedenimizin de üşümüş olduğunu onu kaşınmalarından, kızarmalarından veya ısınmalarından ayırabildiğimiz  yani bir sürü kavramla sınıflandırabildiğimiz için bilebiliyorduk. Buna göre bilgi kavramsaldı  ve kavramlar duyuların değil , bütün bu sınıflamaları yapan usun ürünüydü.

 

İdealar kuramı: Platon tümellerin anlattığı ve bugün bizim kavramlar dediğimiz varlıklara idea der. İdealar bu dünyadaki nesnelerin bölümlerini oluşturmazlar . Tikel varlıklar şeklinde  başka bir dünyada bulunurlar .Ölümsüz olduğu kabul edilen ruh tarafından bu dünya görüldüğü için,  nesneler daha önceden  tanınmaktadır. İdealar nesnelerin hem varlık nedeni hem de onların bilgisini sağlayan yetkin varlıklardır.   
    

Platon’un bir “ Mağara benzetmesi ” vardır ;
Yeraltında bir mağarada yaşayan bir takım insanlar olduğunu düşünür. Bu insanlar sırtları  mağaranın girişine dönük oturmaktadırlar. Elleri ve ayakları bağlıdır ve yalnızca mağaranın duvarını görebilmektedirler. Arkalarında yüksek bir duvar vardır. Yine bu duvarın arkasında insana benzer bir takım görüntüler , duvarın üzerinde bir takım değişik cisimler tutmaktadırlar. Bu cisimlerin arkasında bir ateş yandığı için cisimlerin gölgesi mağaranın duvarlarına yansır. Mağarada yaşayanların gördüğü tek şey de bu “ gölge tiyatrosudur ”.Doğduklarından beri bu şekilde oturdukları için ,varolan tek şeyin gölgeler olduğunu sanırlar.
    

 

Şimdi bu mağaradakilerden bir tanesinin bu esaretten kurtulduğunu düşünelim. Bunu öncelikle duvardaki gölgelerin nerden geldiğini kendi kendine sormaya başlayarak, sonunda da zincirlerini kopararak başarır. Arkasını dönüp duvarın üzerinde tutulan cisimleri görünce ,ilkin bu çok güçlü ışıktan gözleri kamaşır. Gördüğü keskin hatlı cisimlerden de gözleri kamaşır, çünkü o ana dek yalnızca cisimlerin gölgelerini görmüştür. Duvarın üstünden atlayıp ateşin yanından tırmanmaya başlar ve mağaranın dışındaki doğaya çıkınca gözleri daha da kamaşır. Ancak gözlerini biraz ovuşturduktan sonra her şeyin ne kadar güzel olduğunu  görüp şaşkınlığa uğrar. Hayatında ilk kez renkleri ve keskin hatları görmektedir. Gerçek hayvanları ve çiçekleri de görür. Mağaradaki cisimlerin bunların kötü birer kopyasından başka bir şey olmadığını anlar. Ancak şimdi kendisine ve tüm bu hayvanların  ve çiçeklerin nerden geldiğini soracaktır. O zaman gökyüzündeki Güneşe bakıp ,mağarada gölgeleri görmesini  sağlayan şeyin yanan ateş olması gibi, doğadaki tüm çiçeklere, hayvanlara hayat veren şeyin de Güneş olduğunu anlayacaktır. Şimdi, halinden son derece memnun olan mağara adamı, doğaya koşup yeni kazandığı özgürlüğün tadını çıkarabilir.Ancak o, hala mağarada olanları düşünüp geriye döner. Döner dönmez diğer mağara adamlarını , duvarlarda gördükleri gölgelerin gerçek şeylerin yalnızca birer benzetmesi olduğuna ikna etmeye çalışır. Ama ona kimse inanmaz. Duvarı gösterip gördükleri şeylerin varolan şeyler olduklarını söylerler. Sonunda onu bir güzel döverler.
    

 

Mağara benzetmesiyle Platon, bulanık düşüncelerden doğadaki şeylerin gerisinde yatan gerçek idealara uzanan felsefe yolunu anlatır. Bu şekilde mağara benzetmesi filozofun cesareti ve pedagojik sorumluluğunu anlatan bir benzetme olur.
    

Platon burada mağaranın karanlığı ile yeryüzündeki doğa arasındaki ilişkinin doğadaki biçimler ile idealar dünyası arasındaki ilişkiye karşılık geleceğini anlatmak istiyor. Doğanın karanlık ve hüzünlü olduğunu kastetmiyor ancak doğa ideaların açıklığıyla karşılaştırıldığında karanlık ve hüzünlüdür, diyor.

 

S.) Aristoteles  (İ.Ö.384-322) göre realizm nedir*
C.)Aristo’ya göre gerçek varlık nesnelerin içinde gelişen özdür. Öz somut nesneler içinde , onlarla fiziksel olarak özdeş, ancak tanımsal olarak ayrıdır. Özün ve nesnenin ayrılabilirliği ancak soyuttur , kavramsaldır. Somut olduğu her durumdaysa bir tikelle fiziksel olarak özdeş olmalıdır.  Bir şeye yüklenilmesi zorunlu olan nitelikleri ,  o şeye  yüklenilmesi olanaklı olmayan niteliklerden ayırt etmemiz gerekir. Çünkü Aristo’ya göre her genel özün bir de karşıtı bulunur ; gerçeklikler dünyası baştan aşağı bu tür karşıtlıklarla kurulmuştur.   Özü ile birlikte düşünülen varlık tözdür. Töz  Aristo’nun   varlığın belirlenimleri için kullanılan  nitelik , nicelik, ilişki, yer , süre ,konum, koşul, etkinlik, edilginlik kategorileri ile birlikte gelir.  Töz var olabilmek için kendisinden başka bir şeye gereksinim duymaz.  

       İdealar nesnenin  içinde yer alır. Buna form ya da şekil denir. Formu sadece dış biçim olarak değil , her nesnenin özünde bulunan ve maddeye  biçim ve canlılık kazandıran bir özellik olarak kabul eder. Madde oluşmuş , şekil kazanmış bir olabilirliktir; maddede kendini gösteren  öz  olabilme imkanı ise gücüdür. Bu imkan ve gücü , maddenin şekillenmesinde görürüz.   

 

S.)Aristo ve Platon Arasındaki Farklar NELERDİR?
 C.)Aristo ideaları gerçek varlıklar olarak görmektedir. Biçimin bir öz nitelik ya da özellik olduğunu kabul etmiştir. Genel sözcükler özel adlardır. Örn. ağaç sözcüğü Platon’da bir tözsel varlığın adıyken Aristo’da bir tek özelliğin adı olur. Platon’da bütün ağaçlar bir ağaç ideasına benzedikleri için ağaçtır , Aristo’da ise hepsinde ortak bir ağaç özelliği  bulunduğu için ağaç olmaktadır.  
         Aristo’nun Platon’dan ayrıldığı bir diğer noktada genel kavramlarla öğrenme yoludur.  Platon’a göre  daha önce  tikel nesneleri görmüş olan  ruhun yapması gereken tek iş yalnızca anımsamaktır. Aristo’ya göre ise tümeller bir sezgisel tümevarım yoluyla öğrenirler ; bir tümel için ilk olarak  bulanık ayırımına varma zihinde yerleşik bir durum alır ve sonunda onun  açık ve kolay anlaşılır bir kavramı oluşur. Tikeldeki bir tümeli açıkça  sezme konusunda , deney süresi içinde ortaya çıkan bir ölçümüz vardır. Buna göre Platon’da olduğu gibi Aristo’da , nesneler arasında  yapılan  gruplamanın kendiliğinden yapılmış olduğunu kabul ediyoruz.   

 

      Platon tümeli duyulur dünyadan başka bir yerde, varlığını  güvence altına aldığı ve aynı yüklemin iki farklı bireye verilebileceğini açıklayan değişmez gerçekliklerde aramıştır.

      Aristo eğer idealar apayrı varlıklarsa tanınıp bilinmeleri olanaksızdır der çünkü bilen ile bilinen nesne arasında türdeşlik olmalıdır. Ayrıca ideaların kopyaları olan varlıkların olduğu öne sürülen kalıtım düşüncesinin ortaya çıkardığı sorun şudur: İnsanların , kendinde insana katılmalarını söyleyebilmeleri için onlarla arasında ortak bir terim olduğunu kabul etmek gereklidir. Bu insan ile  somut insan arasında da yeni bir ilişki terimi bulunmalıdır.  

 

     Platon için gerçeklik aklımızla düşündüğümüz bir şey iken Aristo için gerçeklik duyularımızla algıladığımız bir şeydi. Platon doğada gördüklerimizin gerçekte idealar dünyasında ya da insan ruhunda varolan şeylerin yalnızca birer yansıması olduğunu söyler. Aristo ise  insan ruhunda varolan şeylerin doğadakilerin yansıması olduğunu söyler. Önce duyularda varolmayan bir şeyin doğada varolmayacağını söyler. Platon ise önce fikirler dünyasında olmayan bir şeyin doğada olamayacağını söylüyordu. Aristo ise içimizdeki her türlü düşünce ve fikrin , bilincimize görüp işittiklerimiz yoluyla yerleşmiş olduğunu söylüyordu. Duyularımız olmadan akıl boş kalırdı.  
        Tümel önerme Aristo için sadece bir araçtır, Platon’daki gibi amaç değildir. Platon’da bilgi , tümele  ulaşınca  gerçek olur. Aristo’nun bilmek istediği tümel değil , tekildir  çünkü tümel  nesnelerin  kavramsal özünü oluşturur. Bundan dolayı  bilgide yapılacak şey , tekil ile onun içinde bulunan tümel arasında bir bağlantı kurmak , tekili tümelden bir sonuç olarak çıkarmaktır bu da tümdengelim yöntemidir.

 

b) Bilimlerin Sınıflandırılması

S.)Aristoya göre bilimler kaça ayrılır?

C.)Aristo’ya göre bilimler üçe ayrılır :
1.    Kurumsal
2.    Pratik
3.    Poietik
İlk ilkelerin ve ilk nedenlerin bilimi kuramsal bilimler arasında yer alır. Doğup büyüme ve çürüyüp bozulmanın fizik dünyası ile ay üstü dünya birbirinden ayrıdır. Bu ayrım duyulara dayanılarak yapılmış bir ayrımdır.  

 Kuramın ele alacağı nesneler ise , iki özellik çiftine göre sınıflandırılabilir :


1.    Hareketlilik-hareketsizlik
2.    Ayrılma-ayrılmama
Hareketsizlik olumludur, hareketlikte ise düşüş ve yozlaşma vardır. Sadece ilk hareket ettirici hareketsizdir. Ayrılmamış ve hareketli nesneleri fizik bilimi inceler ; hareketsiz ama ayrılmamış varlıklar ise matematiğin konusudur. Hem ayrılmışlığı, hem de hareketsizliği kendinde birleştirmiş varlıklar varsa bunlar dar anlamda ilk hareketsiz hareket ettiricinin konusudur.  

 

c) Tümevarım  ve Tümdengelim  :
Tümdengelim ve tümevarım bilgi edinmede kullanır ancak baskın olarak kullanılan tümdengelimdir çünkü duyum zorunlu olarak tikeli ilgilendirir. Oysa bilim evrensel bilgiye dayanır. Bilimsel bilgi tikellerin değil , tümellerin bilgisidir ve buna da akıl yoluyla varılır.
Akıl iki ayrı davranışla kendini gösterir :
1.Eylem : Etik. Yüreklilik ,cömertlik , adalet vb. Bunlar alışkanlıklarla yapıp etmelerle ilgilidir. Kesin bilgiyi içermezler .
2. Dianoethik erdem : Uzun süren eğitimle kazanılır. Bunlar matematikte olduğu gibi kesin bilgiyi içerir.
Dengeli durum ise tüm aşırılıklardan kaçmak , çelişkili durumlardan sakınmak ve orta yolu bulmaktır.

3. Thomas Aquınas  (1225-1274)
     

En önemli bilgi zihinsel bilgidir  çünkü insanı insan kılan   , yöneten yönler zihinsel yönlerdir. En önemli bilim de maddeden en çok ayrılan bilimdir. Bu bilimin konusu ilk düşünülendir. İnsan zihnini  başlangıçta bir tabula rasa olarak görür yani zihinde duyumdan önce hiçbir şey yoktur. Bilginin kökeni duyumlardır. İnsani bilgiyi açıklamak , maddesel şeylerle , duyular ve zihin arasında oluşmuş olan  işbirliğini, ortak çalışmayı açıklamaktır. Asıl zihinsel bilgi tümelin bilgisidir. Zihin ancak soyutlama ile ortak bir kavrama , tümele ulaşır. Ortak kavram sayesinde bilinen , bilinen şeyin  özüdür . Tümel ona göre bir yandan düşünmenin ürünüdür , öte yandan tümel sadece zihinde değildir; maddesel dünyadaki tözsel bir formdur.

 

4. Bertrand Russell (1872-1970)
Dünya tek bir tözden oluşmaz fakat çok sayıda ayrı ve tikel şeyden meydana gelir. Bu basit öğeler tinsel bir yapıda değildir. Bunlar basit oldukları ve yalnızca varoldukları için, kendilerinde hiçbir niteliğe sahip değildirler. Onlar, olgular adı verilen kompleks yapılar içinde ortaya çıkar ve bunlardan bazıları da tinsel bir varlık taşır.  

5. George  Moore   (1873-1958)
Önceleri Hegelci bir idealizmi benimsediyse de , daha sonraları gerçekçiliğe yöneldi. Moore’nun felsefesi ahlak , bilgi teorisi ve metafiziği kapsar . İyiyi kendi içinde iyi olarak kabul eder. İyilik dolaysız bir sezgi nesnesidir ama  bu dolaysız sezgi başka kavramların algılanmasıyla da tamamlanır. 

2) . ÇOĞULCULUK: Başlangıç Noktaları ve Temel Kavramları

ÇOĞULCULUK: Pluralizm temelde uluslar arası ilişkilerde işbirliğini açıklayan bir teoridir. Pluralistler global sorunların ancak global bir işbirliği ile çözülebileceğine inanmaktadırlar. Pluralizm 19. yy’ın sonlarına doğru birden fazla felsefi teoriye ve sistemleri aynı anda işletebilmektir. Amerika’da “Eritme Potası” görüşüne alternatif olarak ülkenin meşru olarak değişik etnik gruplardan oluştuğunu kabul etmektir.
   Pluralizme göre toplum her biri kendi arasında birlik oluşturmuş değişik gruplardan oluşmaktadır. Toplumun gidişatını belirleyen asıl unsur gruplar arası rekabettir. Buna göre toplumu yöneten ve yönetilen diye ikiye ayıran elitistlerden ayrılırlar. (McLean Politics sözlüğü) Buna göre uluslar arası ilişkilerde kendi çıkarları ve bütünlükleri belli devlet benzeri yapılar vardır. Devlet bunlardan sadece biridir. Uluslar arası ilişkiler bu gruplar arasındaki pazarlıklar neticesinde ortaya çıkar.
    Faruk Sönmezoğlu, Pluralizme göre uluslar arası sistemde rol oynayan temel birimler yalnızca devletler değil, aynı zamanda şirketler, örgütler ve bireylerdir. Devletin dış politika yapımına ilişkin iç yapılanması da sorgulanmakta ve dış politikaların üretilme süreçlerinde devletin içinde de bazı uzlaşmazlıkların ve pazarlıkların söz konusu olduğu öne sürülmektedir. Joseph Nye, James Rosenau gibi isimlerin temsil ettiği bu akım transnayonelleşme olgusuna da parmak basarak günümüz gelişmeleri ile uluslar arası ilişkiler yaklaşımları arasındaki bağı güçlendirme çabası içindedir. (Sönmezoğlu, sözlük S 575)
     1970’lerde popüler hale gelen Pluralizm, uluslar arası sistemin gücün merkezileşmiş bütünsel sistemler ve çok sayıdaki alt sistemler arasında dengesizce dağıldığı bir yapı olduğunu iddia etmektedir. (Arıboğan 207-208) Kimi zaman liberal ve idealist teoriler içinde de değerlendirilen  bu görüşe göre Realistlerin devleti üniter görmeleri çok doğru olmamakla beraber gittikçe uluslar arası sistemde ekonomik güçlerinin de yardımıyla söz sahibi olmaya başlayan şirketler, uluslar arası kurumlar, sivil toplum kuruluşları, ürettikleri enformasyonun da yardımıyla uluslar arası ilişkilerde söz sahibi olmaktadırlar.
     Joseph Nye, ekonomik karşılıklı bağımlılığın arttığını, gelişmekte olan ülkelerde modernleşmeyle beraber gücün gittikçe hükümetlerden özel aktörlere doğru dağıldığını, zayıf devletlerin giderek güçlendiğini ve uluslar arası ilişkilerin konularının savunma, siyaset gibi konulardan çevre sorunları AIDS gibi konulara kaydığını belirtmektedir. Bu şekilde Pluralizmin mevcut düzeni daha iyi anlattığını savunan Nye’in yanında James Rosenau ise “uluslar arası sonrası politika” kavramı ile II. Dünya savaşından sonra global düzeyde ortaya çıkan çalkantıların karşılıklı bağımlılık, kollektif aktörlerin giderek daha fazla yaygınlaşması, aktörler arası otorite ilişkilerinin değişmesi, farklı aktörlerin amaçlarını izlemek için yeni stratejiler geliştirmesine neden olduğunu belirtmektedir. Bu çalkantılı dönemde güç kullanma ise iyice belirsizliğe neden olacağı gerekçesiyle uzak durulan bir yöntemdir. Rosenau “Devletlerin dış politika yapımında oynadıkları rollerle, değişiklik yapabilmeleri için çok az alan kalmıştır.”  Pluralistler devletlerin ve bürokrasilerin arasındaki ilişkileri sorgulamışlar ve bürokrasilerin ve hükümetlerin kendilerine has çıkarları olabildiğine ve sonuçta farklı davranabildiklerini görmüşlerdir.
    Pluralist bir kavramı ifade eden dünya toplumu kavramı yalnız egemen devletler ve onların resmi resmi görevlileri arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda bunların dışında ve çoğu zaman bunların denetiminde olmayan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmeleri de kapsamaktadır. John Burton devlet merkezli paradigmanın benimsediği “bilardo topu” modeli gücü esas alan ve realist bir görüşü benimseyen bir yaklaşım olmakla beraber Pluralist bir yaklaşımı ifade eden “örümcek ağı” modeli ise gücün göreceli bir kavramı olduğunu ve değişik grupların ilişkileri örümcek ağı gibi birbiri içine geçtiğini belirtir. Ernst Haas da gücün kaynağının bilgi olduğunu belirtmektedir. Richard Little ise 20 yy’ın başında Pluralist teorilerin bilimsel çalışmalarda yer aldığını belirterek karşılıklı bağımlılığın artması ve sınırların belirsizleşmesi üzerinde durmaktadır.
     Viotti ve Kauppi’ye göre Pluralizmin dört özelliğini şu şekilde saymak mümkündür. İlk olarak uluslar arası ilişkilerde devlet dışı aktörler de söz sahibidir. Bunlara örnek olarak çok uluslu şirketleri General; Motors, Microsof gibi, uluslar arası organizasyonlar; BM, AB gibi, ve sivil toplum kuruluşları; Greenpeace,  gibi  ve bunların yanında uluslar arası terörist gruplar ve silah tacirleri verilebilir. İkinci olarak Pluralistler devleti yekpare olarak görmemekte; onun alt örgütlenmelerden ve birimlerden oluştuğunu kabul ederek Pluralist/ çoğulcu bşir yapı olduğunu belirtmektedirler. Üçüncü olarak realistlere karşı olarak, dış politikada devletin rasyonel bir aktör olmayıp kararların değişik aktörler arasında pazarlıklar neticesinde alındığını belirtirler. Dolayısıyla dış politika her zaman optimal bir karar değildir. Zaman zaman taraflar arasında bir konsensüs neticesinde oluşturulur. Dördüncü olarak ise uluslar arası ilişkilerin gündemi oldukça yoğundur ve kesinlikle, realistlerin belirttiği gibi savunma ve siyaset konuları ile sınırlı değildir. Bu konular arasında, global ısınma, AIDS, spor ve turizm olayları da sayılabilir.
     Uluslar arası ilişkilerde bireylerin de önemli bir etkisi vardır. Ancak bu etkinin çok abartıldığını belirten Realistler hükümetler değiştiğine ülkelerin birden bire değişmediklerini belirtmektedirler. Bir realizm eleştirisi olan Pluralizme realistler fazla ütopik olarak bakmışlardır. Realistler Pluralistlerin uluslar arası ilişkilerde anarşi ve güç dengesinin hafife alındığını belirmektedirler. Pluralistler ise artık ulus devletlerin ve sınırların etkisini  yitirdiğini, bilgi ve enformasyon ve ekonomik güçleri sayesinde devlet dışı aktörlerin de dış politikada söz sahibi olduklarına dikkat çekmişlerdir. Ayrıca Pluralistlere göre muhtemel bir çatışma güç maksimizasyonu yerine sürekli istikrarsızlık getirir. Realistler uluslar arası ilişkilere sıfır toplamlı bir oyun olarak bakarken Pluralistler pozitif toplamlı olarak bakmışlardır.
 

3. İdealizm: Başlangıç Noktaları ve Temel Kavramları

    İdealizm, felsefede, en geniş anlamıyla, dinsel güçlerin evrendeki tüm süreçleri ya da olup bitenleri belirlediğini savunan tüm felsefe öğretilerini içerecek biçimde kullanılan terim.Varolan her şeyi "düşünce"ye bağlayıp ondan türeten; düşünce dışında nesnel bir gerçekliğin varolmadığını, başka bir deyişle düşünceden bağımsız bir varlığın ya da maddî gerçekliğin bulunmadığını dile getiren felsefe akımını niteler.

       İdealizm, varlığın düşünceden bağımsız olarak varolduğunu kabul eden "gerçekçilik", "maddecilik" ve "doğalcılık" felsefe anlayışlarının tam karşı kutbunda yer almaktadır.

    Felsefede İdealizm, dünyanın temellendirilmesinde en önemli görevin, bilince ya da maddi olmayan zihne yönelik bir gerçeklik kuramı geliştirmek olduğu düşüncesi üstüne kurulmuştur. İdealizm anlayışının temelleri önce Platon'un "Idealar Dünyası Kuramı" yla atılmış olmakla birlikte, daha sonra çeşitli filozoflarca sunulan izahlarla güçlendirilmiştir.

Metafizikte 

idealizm, bütün fiziksel nesnelerin bütünüyle zihne bağımlı olduğu, onların bilincinde olan bir zihin olmaksızın metafizik anlamda hiçbir varlıkları olmadığı anlayışına karşılık gelmektedir. Bir başka deyişle, metafizik idealizme göre gerçeklik her durumda zihne bağımlı olduğu için gerçekliğin gerçek bilgisi ancak tinsel bir bilinç kaynağına başvurularak elde edilebilirdir. Buna karşı, idealizm ile taban tabana zıt bir konuma yerleştirilip temellendirilen Maddecilik, zihnin ya da bilincin bütünler halinde fiziksel öğeler ile süreçlere indirgenebileceğini savunmaktadır.      İdealistler; doğadaki şeyleri ya da nesneleri, her şeyin özünü oluşturan tek bir gücün ya da     enerjinin geçici görünümleri olarak görür; varlığın tüm görünüşlerinde tek bir anlamın yattığını düşünür; varoluşu tek bir birlik olarak algılar; aklın sağladıklarının dışında gerçekliğe ulaşmanın olanaksız olduğunu öne sürer; gerçekliği "idea"olarak belirleyip maddeyi bunun bir yansıması sayar.

      Felsefi anlamda idealizm dünyanın yalnızca düşüncelerin, zihnin, ruhun, ya da daha doğrusu, fiziksel dünya varolmadan önce varolan İdeanın bir yansıması olduğu görüşünden hareket eder. Duyularımızla bildiğimiz maddi şeyler, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır. Antik dönemde bu felsefenin en tutarlı savunucusu Platon'du. Ancak idealizmin başlangıcı M.Ö. 6.yüzyıl a, ilkçağ Yunan felsefesinde Ksenophanes'e değin uzanır. Ksenophanes , çok olanı Bir'e indirgemiş ve bu Bir'i "tüm düşünme" olarak belirlemiştir. Ksenophanes'in öğretisi günümüzde metafıziğin kurucusu olarak gösterilen öğrencisi Parmenides 'in kurduğu Elea Okulu eliyle daha bir gelişim göstermiştir: "Varlık, değişmez ve birdir; özne ve nesne bir ve aynıdır."      Platon'a göre "gerçek varlık idea, 'düşünce varlığı'dır." Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş; duyulur dünyayı gölgelerden ibaret bir görünüşler dünyası olarak betimlerken, düşünülür dünyayı değişmez gerçeklikler diye gördüğü idealardan oluşan gerçek dünya olarak ilan etmiştir.

       Aynı fikir Kant'tan önce İrlandalı rahip ve filozof George Berkeley ve klasik İngiliz ampiristlerinin en sonuncusuDavid Humetarafından ileri sürülmüştü. Temelde şöyle özetlenebilir: "Dünyayı duyumlarım aracılığıyla yorumlarım. Bu nedenle, varolduğunu bildiğim tek şey duyu izlenimlerimdir. Örneğin bu elmanın varolduğunu söyleyebilir miyim? Hayır. Tüm söyleyebileceğim, onu gördüğüm, hissettiğim, kokladığım, tattığımdır. Bu bakımdan, gerçekte bir maddi dünyanın varolduğunu hiçbir surette söyleyemem." Öznel idealizmin mantığına göre, eğer gözlerimi kaparsam dünya varolmaktan çıkar. Her ne kadar Berkeley idealist düşünceye önemli katkılarda bulunduysa da, idealist düşünce asıl gelişimini Kant 'la birlikte göstermiştir.

       Kendi felsefesini "madde tanımazcılık" diye adlandıran Berkeley 'e göre ise; iki tür gerçek varlık -tinler (zihinler) ve idealar- söz konusudur; fiziksel nesneler ise duyusal ideaların toplamıdırlar. Dolayısıyla, Berkeley'e göre, bir elmayı algıladığımızı söylediğimizde doğrudan farkına vardığımız duyusal görünüşlerin bir toplamıdır. Bundan dolayı sınırlı bir zihin tarafından algılanmayan şeyler yokturlar; şeyler zihnimize sınırlı zihin tarafindan algılandıklarında ulaşırlar: "varolmak algılanmış olmaktır." Berkeley şeyleri, onlara atfettiğimiz niteliklere ilişkin duyu deneyimimizden soyutlayarak kavrayamayacağı düşüncesinden hareket ederek, fiziksel nesnelerin varoluşunun algılanmak olduğunu, fiziksel nesnelerin yalnızca idealar olarak varolduklarını ileri sürer. Berkeley 'in fiziksel şeylerin, onları algılayan kimse olmadığında da var gözükmeleri sorusuna yanıtı, onların Tanrı'ın hafızasında varolduklarıdır. Düşüncemizde şeylerin varlığını yaratan yegane güç Tanrı'dır.


Yararlanılan Kaynak: Felsefe Sözlüğü- Bilim ve Sanat Yayınları

ÜNİTE 2- ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE AKTÖRLER VE AKTÖRLERİN İLİŞKİ TÜRLERİ

Uluslararası ilişkilerde aktörler ve aktörlerin ilişki türleri
A)Uluslararası Aktörler
1)Devlet
2)Devlet dışı aktörler
a)Uluslararası hükümetlerarası örgütler
b)Çok uluslu şirketler
B)Aktörlerin İlişki Türleri
1)Çatışma türleri ve çözüm yolları
2)İşbirliği

A)Uluslararası Aktörler
1)DEVLET:
     Siyaset Bilimi’nin ana konusu uzun yıllar boyunca “devlet” olmuş, ancak son dönemde toplum araştırmaları devlet konulu çalışmaların önüne geçerek Siyaset Bilimi’nin temel konusu haline gelmiştir. “Devlet nedir”, “Devlet nasıl oluşmuştur”, “Devlet nasıl olmalıdır” yıllar boyu Siyaset Bilimi’nin ana soruları olmuştur.
      “Devlet nedir” sorusuna tarih boyunca çok farklı cevaplar verilmiştir;
Marksistlere göre devlet bir sınıfın diğer sınıfları egemenliği altında bulundurduğu bir örgütlenmedir ve ilerleyen süreçte yok olacaktır.
     Hegel’e göre devlet Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olan kutsal bir kavramdır ve başlı başına bir amaçtır.Yaygın görüşe göre devlet insan mutluluğunu ve düzeni sağlama amaçlı bir araçtır.Anarşistlere göre devlet insan doğasına aykırı ve yıkılması gereken bir düzenlemedir.

 
DEVLET TANIMLARI

 “Devlet, milletin hukuki kişilik kazanmış şeklidir.” (Klasik Fransız Kamu Hukuku tanımı)

 

 

“Devlet, etkili olarak yürürlükte bulunan bir hukuki normlar sistemidir.” (Hans Kelsen)

  

“Devlet, Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşüdür.” (Hegel)

 

“Devlet, egemen sınıfın en örgütlü yapısıdır.” (Lenin)

  

“Devlet, belli sınırlar içerisinde meşru fiziksel güç kullanma tekelini elinde bulunduran aygıttır.” (Max Weber)

 
DEVLET NEDİR

 - Devlet, bütün zamanlar bakımından genel geçer bir tanımının yapılması oldukça güç olan bir kavramdır. Bunun sebebi devletin "çok yönlü" ve "soyut" bir olgu olmasıdır. Bu nedenle her bir farklı bakış açısı, her disiplin, her ideoloji kendi devlet tanımını yapabilecektir. Devleti bir bütün olarak anlamak ancak bu parçaları birleştirmekle olabilir.

 - Hukuki açıdan devlet, genellikle unsurlarından hareketle tanımlanır. Buna göre devlet; “Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir”.


 DEVLETİN ANA UNSURLARI

  Ülke (Toprak): Sınırları belli olan ve üzerinde hakimiyet sağlanmış bir toprak parçası, yurt.

  İnsan Topluluğu (Halk): Devletin çeşitli haklar tanıdığı ve kendi meşruiyetini tanıyan insanlar bütünü, vatandaşlar.

İktidar: Çeşitli hukuki-siyasal düzenlemelerle oluşturulan devletin halk üzerindeki yaptırım yetkisi.

Sonuçta; “Devlet, belli bir ülke üzerinde yerleşmiş, zorlayıcı yetkiye sahip üstün bir iktidar tarafından yönetilen bir insan topluluğunun meydana getirdiği siyasal örgütlenme, siyasal kuruluştur”.

 
DEVLETİN KÖKENİ

 Aristo’ya göre, arılar ve karıncalar gibi bir “politik hayvan” olan insanın doğasında örgütlenmek ve devlet oluşturmak vardır. Ancak devletin kökeni ve doğuşu konusunda farklı teori ve düşünceler bulunmaktadır.

 1-) Dinsel ve metafizik temele dayalı açıklamalar (Siyaset Bilimi’nin araştırma alanı dışında kabul edilir)

 2-) Hipotetik yani varsayıma dayalı teoriler (İnsanları doğal durum yani devletsiz pozisyonda kabul ederek devletin nasıl oluşmuş olabileceğine dair yapılan zihinsel egzersizler) à Toplumsal sözleşme teorileri (Hobbes, Locke, Rousseau, Rawls)

 3-) Siyasal toplulukların gelişimlerini ve devlet haline geçişlerini tarihsel ve sosyolojik açıdan inceleyen teoriler


 MODERN DEVLET

Her ne kadar devletlerin temelleri çok eski çağlara götürülebilse de, modern devletler (ulus devlet veya milli devlet) oldukça yeni kuruluşlardır ve bugünkü unsurlarıyla 16. ve 17. yüzyıllarda oluşmaya başlamışlardır.

  Modern devlet tüzel kişiliği olan hukuki bir yapılanmadır. Tüzel kişiliği sayesinde devletin kişiliği ve eylemleri hukuki temele ve güvenceye kavuşur. Ayrıca tüzel kişilik sayesinde devletin devamlılığı sağlanır.

 
1.)DEVLET:Uluslararası İlişkiler disiplini diğer alanlarla karşılaştırıldığında daha genç bir disiplindir. İlk uluslararası ilişkiler bölümü (kürsüsü) 1919 yılında İngiltere’de Galler Üniversitesi’nde kurulmuştur. Dönemin Amerikan Başkanı W.Wilson’un adını taşıyan kürsüdür. Devlet ve devlet dışı uluslararası aktörlerin yirminci yüzyılın ikinci yarısında sayılarının hızla artması ve aralarındaki karşılıklı ilişkilerin giderek yoğunlaşması uluslar arası ilişkiler disiplinine olan gereksinimi arttırmıştır. Yani bu disiplinin bu dönemde ortaya çıkması rastlantı değil bir gereksinimdir. Uluslar arası ilişkileri açıklayabilmek çok boyutlu disiplinler arası bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır.bu nedenle siyaset biliminin yanı sıra ekonomiden felsefeye,hukuktan sosyolojiye, sosyal psikolojiden istatistiğe kadar birçok bilim dalından yararlanılmaktadır.
       İki savaş arası dönem uluslar arası ilişkiler disiplini için oldukça verimli ve bereketli yıllar olarak tanımlanır. Özellikle uluslar arası kurumlar çerçevesinde barış içinde bir dünyanın nasıl kurulabileceği tartışmaların ana ekseni olmuştur. II. Dünya savaşı, uluslararası ilişkiler disiplini için hem hayal kırıklığı yaşatan hem de yeni ufuklar açan bir dönemdir. İki savaş arası dönemin hakim yaklaşımı olan barış içinde bir dünya tasavvuru yıkılmış ve olaylar artık “güç” ve “çıkar” çerçevesinde incelenmeye başlanmıştır. Ülkemizde de uluslar arası ilişkiler disiplinine ilgi duyan grupların ortaya çıkması 2. Dünya savaşı sonrasındadır.
     Günümüzün hızla globalleşen dünyasını kavrayabilmek, aktörler arasında karşılıklı bağımlılık gösteren ilişkiler ağını çözümleyebilmek disiplinin temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde bir yandan devletlerin parçalanması, mikro milliyetçi hareketlerin yükselmesi, kökten dinci akımların güçlenmesi, bir yandan da Avrupa Birliği gibi entegrasyon süreçlerinin hızlanması araştırma alanlarını çeşitlendirmiştir. 
      Günümüzde genel olarak ya da teker teker devlet davranışlarının açıklanmasının yanısıra etnik ve dinsel gruplar, sivil toplum örgütleri ve uluslararası örgütler önemli uluslararası aktörler olarak incelenmektedir. Uluslar arası ilişkiler disiplini 2. Dünya savaşında ve sonrasında meydana gelen devletler ve uluslar arası aktörleri arasındaki ilişkileri incelemek ve açıklamak için ortaya çıkan bir disiplindir.
     Günümüzün hızla globalleşen dünyasını kavrayabilmek, aktörler arasında karşılıklı bağımlılık gösteren ilişkiler ağını çözümleyebilmek disiplinin temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Bu bağlamda uluslararası aktörlerin en önemlisi olan devlet davranışının açıklanması önceliğini korumaktadır. Devleti oluşturan kurumların özellikle dış politika, güvenlik ve savunma konularında karar alma süreçleri tüm boyutları ile incelenmektedir.
       Bilim alanının temel konularından olan uyuşmazlıkları ve çatışmaları önleme; barışı, güvenliği ve işbirliğini uluslararası ilişkilerde kalıcı kılma çabaları günümüzde de önemini korumaktadır. Son yıllarda insan hakları, çevre sorunları, kalkınma gibi sorunlar da geleneksel savaş/barış sorunsalı kadar disiplinin ilgi alanına girmiştir.            

Afrika'da açlıktan Bosna'da "etnik temizliğe", global finans hareketlerinden uluslaraşırı terör hareketlerine kadar pek çok konu uluslararası ilişkiler alanının içeriğini oluşturmaktadır.

HUKUMET DISI ÖRGÜTLER NEDİR? NEDEN İHTİYAC DUYULUR? Uluslararası örgüt kavramı, en geniş anlamıyla, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren, ticari amaç taşımayan ve birden çok devleti ilgilendiren fakat devlet niteliği taşımayan her türlü birleşmedir. Uluslararası örgütler iki türlüdür: Hükümetler arası uluslararası örgütler (international inter-governmental organizations) ve hükümetler-dışı uluslararası örgütler (international non-governmental organizations ). Buna göre örgütlerin hükümetler arasında resmi yollarla yapılan bir anlaşma sonucunda kurulmuş olmaları halinde hükümetler arası bir örgütten söz edilebilir. Bu türden örgütlerin ilk örneği olarak 1825 Viyana Kongresi sonrası kurulan Ren Nehri Komisyonu örnek olarak verilebilir. Hükümetler arası örgütler yalnızca bir tek amaca yönelik olarak kurulabileceği gibi birden çok amacı da kapsayabilmekte, bunu dışında global-bölgesel , yeni üyeliklere açık-yeni üyeliklere kapalı ekonomik nitelikli-ekonomik nitelikli olmayan gibi bir çok farklı ayrıma da tabi tutulabilir. Hükümetler dışı örgütler ise hükümetler arası bir anlaşma ile kurulmayan her örgütlenme biçimini içermektedir. Bu örgütler de kendi aralarında 3 kategoriye ayrılırlar: a- hakiki hükümetler dışı örgütler b- merkez hükümetler dışı örgütler c- hükümetler dışı örgütler Uluslararası ilişkiler sahnesi, şimdiye kadar, Hükümet dışı Örgütlere aşina değildi. Nitekim bu sahnenin geleneksel olarak dört tip oyuncusu vardı. Diplomat , asker, tacir ve misyoner. İşte uluslar arası örgütler bu dördüncü oyuncunun bir uzantısı olarak karsımıza çıkar. Hükümet dışı Örgütlerle ilgili olarak, uluslararası meşruiyetten söz etmek doğru olmayacaktır, çünkü bu meşruiyet hiçbir zaman nihai olarak kazanılmış değildir. Buna karşılık, bu örgütlerin meşrulaşma kiplerine eğilmek son derece ilginçtir. Profesyonellikleriyle, gerek devlet temsilcileri, gerek uluslararası kurumlar tarafından ciddiye alınmaktadırlar. Hükümet dışı Örgütler, eskiden devlet temsilci...

HÜKÜMET DIŞI ÖRGÜTLER (NGO’s) VE DEMOKRATİKLEŞME
    NGO’lar uluslararası sistemin işleyişinde gittikçe artan oranda etkili olmaya devam edecekledir. Üyeleri vatandaşlar veya vatandaşların oluşturduğu birlikler olan, kar amacı gütmeyen, hemen hemen her alanda faaliyet gösteren ve gönüllülük esası üzerinde kurulan NGO’lar, halkın örgütlenme ihtiyacının, değişimin ve kendilerini daha iyi koşullara taşıma isteğinin bir dışa vurulması olayıdır.
      Bir çok işlev yerine getiren Hükümet Dışı Örgütlerin önemli fonksiyonlarından biri de insan haklarının gelişmesi ve demokratikleşmeye yaptıkları katkıdır. İnsan hakları konusundan sağlanan ilerlemelerin ve demokratik değerlerin gelişmesi ve benimsenmesi konusunda sağlanan aşamaların bu örgütlerin çabası olmadan elde edilmesi oldukça zordu.      
  
       Hükümet Dışı Örgütler nitelikleri gereği demokratiktirler. Bu nitelikleri demokrasinin gelişmesini sağlamaktadır. Bu örgütlerin halkın katılımını en üst düzeyde sağlamaları, seçimleri izlemeleri, insan hakları konusundaki duyarlılıkları, hem insan haklarının gelişmesini ve hem de demokratikleşme sürecinin bütün dünyada gelişmesine katkı sağlamaktadır.
      NGO’lar özellikle BM İnsan Hakları sisteminin gelişim ve genişlemesi sürecinde tarihsel bir rol oynamışlardır.NGO’lar ileride de insan hakları ve demokratikleşme konusunda sağlanacak ilerlemelerin en önemli kaynağı olmaya devam edeceklerdir.
1. GİRİŞ
      Günümüz uluslararası sistemi sadece devletlerin oluşturduğu bir yapı olmaktan çıkmış ve değişik devlet dışı aktörler sistemin işleyişinde önemli işlevler görmeye başlamışlardır. Devlet dışı aktörler arasında uluslararası kuruluşlar önemli bir yer tutmaktadır.
 
      Uluslararası kuruluşlar ise kendi içlerinde değişik açılardan sınıflandırmaya tabi tutulabilirler. Her ne kadar uluslararası kuruluş denildiğinde daha çok hükümetler arasında kurulan örgütler akla gelmekte ise de, hükümet dışı örgütlerin de sistemde gittikçe artan bir şekilde etkili olmaya başladıklarını görmek mümkündür.
       Öte yandan her devletin içerisinde örgütlenen ve özel sektör içinde yer almadığı gibi devlet denilen siyasal mekanizmanın da bir parçası olmayan ve ulusal düzeyde faaliyette bulunan örgütlerin sayısı da büyük bir hızla artmaktadır.
      Gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde ortaya çıkan bu örgütlerin sayısının çokluğundan ziyade yerine getirdikleri işlevlerin son derece önemli olmaya başladıklarını söylemek mümkündür. Bu sunumda hükümet dışı örgütlerin sadece insan hakları ve demokratikleşme alanlarında yerine getirdikleri işlevlerine vurgu yapılacaktır.
2. HÜKÜMET DIŞI ÖRGÜTLER (NGO’s)
      İnsan hakları ve demokratikleşme alanındaki işlevlerine değinmeden önce hükümet dışı örgütlerin kavram olarak ne anlama geldiğinin açıklığa kavuşturulması konunun anlaşılması açısından yararlı olacaktır.
       Günümüz dünyasında devletlerin çok fazla etkisi altında kalmadan kurulan ve faaliyette bulunan on binlerce örgütün varlığından söz etmek mümkündür. Salamon’a göre yirminci yüzyılın buluşu sivil toplum ve bunun yarattığı hükümet dışı örgütler olarak ifade edilebilir (Salamon, 1997; 60). Hükümet dışı örgütler günümüzde toplumsal yapının önemli bir unsuru haline gelmişlerdir ve aynı zamanda uluslararası sistemde etkili bir aktör olmuşlardır.
        Demokrasi için varlığı son derece önemli olan sivil toplumun gerçekleşebilmesi artık büyük ölçüde hükümet dışı örgütlerin varlığına bağlıdır denilebilir(Stewart, 1997; 28).
      Pek çok kavramda olduğu gibi hükümet dışı örgüt kavramı üzerinde de herkesin ittifak ettiği bir tanımın var olduğunu söylemek güçtür. Çok kısa bir tanım yapılacak olunursa, Craplet’e göre hükümet dışı örgütler kar amacı gütmeyen özel birliklerdir (Craplet, 1997; 105).      
        Bununla birlikte hükümet dışı örgüt kavramı genellikle devletlerin karşıtı ve kar amacı gütmemenin karşılığı olarak kullanılmaktadır (Fernando ve Heston, 1997; 12). Diğer bir ifade ile hükümet dışı örgüt denildiğinde devlet veya devletin bir
298 Hükümet Dışı Örgütler...
       Kurumu ve kuruluşu olmayan ve aynı zamanda kar amacı gütmeden faaliyette bulunan örgütler anlaşılmaktadır. Bu çerçevede hükümet dışı örgütler halkın örgütlenme ihtiyacının, değişimin ve kendilerini daha iyi koşullara taşıma isteğinin bir dışa vurulması olayıdır (Smillie, 1997; 270).
       Hükümet dışı örgüt olarak ifade edilen bu varlıkların belirgin vasıflarından biri doğrudan doğruya halka ilişki içerinde bulunmaları ve devletler ile resmi bir bağlarının bulunmayışlarıdır ((Jones, 1991; 542).     
       Hükümet dışı örgüt kavramı ağırlıklı olarak devletin dışında kalan alan için kullanılmakta ve gönüllülük esasına dayanan ve kar amacı gütmeyen örgütleri ifade etmek için kullanılmaktadır (Smillie, 1997; 570).
       Bu örgütlerin ortaya çıkmaları ve hızla yaygınlaşmaları ile birlikte devlet merkezli siyasal yapılar yerini sivil toplum merkezli anlayışlara terk etmeye başlamıştır. Bu çerçevede sivil toplum kavramına da kısaca değinmek yararlı olacaktır. Günümüz dünyasında hükümet yapısının bir parçası olmayan sivil toplum sektörü hemen hemen her ülkede hızla büyümektedir (Salamon ve Anheier, 1997; 60).
       Geçmişte sivil toplum daha ziyade “daha iyi bir toplumsal düzene kavuşmak için bireyin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen siyasi kurumlar” anlamında kullanılıyordu” (Çaha, 1994; 52).
       Bugün ise sivil toplum denildiğinde devletin örgütsel ve işlevsel yapısı dışında kalan bir alan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, devlet ve sivil toplum ayrımı ile neyin ifade edilmek istendiği çoğu kez açık değildir.
        Kean’e göre askeri, polisi, hukuksal ve örgütsel yapısı, üretici ve kültürel organları ile devlet bir yanda dururken, öbür tarafta devlete ait olmayan ve bir kısmı piyasa şartları tarafından düzenlenen, özel denetim altında bulunan ve bir kısmı da gönüllü biçimde örgütlenmiş bir alan bulunmaktadır; ve ne olduğu tam olarak açık olmasa da bu alan sivil toplum alanıdır (Keane, 1988; 9).
 
     Bu tanımdan yola çıkıldığında devletin örgütsel, hukuksal ve işlevsel yapısının dışında kalan alan sivil toplumu oluşturuyor denilebilir.
 
3. HÜKÜMET DIŞI ÖRGÜTLER VE İNSAN HAKLARI
      Hükümet dışı örgütlerin ne oldukları önemli olmakla birlikte, toplusal yapı içerisinde oynadıkları sosyal, siyasal ve ekonomik rolün ne olduğu belki daha da önemlidir (Fermando ve Hesto, 1997, 13).    
         Hükümet dışı örgütlerin yerine getirdiklerinin başında insan hakları ve demokratikleşme alanlarında yaptıkları katkı gelmektedir. Öncelikle insan hakları alanında bu örgütlerin nasıl bir işlev yerine getirdiklerine bakmak gerekmektedir.
        Yirminci yüzyılın en büyük başarılarından biri de Birleşmiş Milletler öncülüğünde kurulan insan hakları ile ilgili sistemdir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel 299 F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2008 18 (2)
Beyannamesi ile bu alanda normatif bir çatı oluşturulmuş, ve bu beyanname ile adaletin sağlanması ve zayıf ve çaresizlerin korunması için nelerin yapılması gerektiği konusunda önemli bir adım atılmıştır (Van Tuijl, 1999: 494).
         Ayrıca insan hakları konusu günümüz uluslararası sisteminde devletler arasındaki ilişkilerde de önemli bir gündem maddesi olmuştur. Artık insan hakları ile ilgili olan konular devletlerin sadece bir iç sorunu olarak görülmemekte ve bu konularda alınan kararlar ve yapılan uygulamalar çok kısa bir süre içerisinde uluslararası sistemde bir yansıma bulmaktadır. Hükümet dışı örgütlerin insan hakları alanındaki önemine değinmeden önce bu kavramın tanımlanması yararlı olacaktır.
       İnsan hakları denilince bunun ne ifade ettiği çoğu kez tam olarak açık olmamaktadır. Farklı kişi ve gruplar, pek çok kavramda olduğu gibi, insan hakları kavramına da farklı anlamlar yüklemektedirler. İnsan hakları geniş bir kavram olup bir yandan bireylerin haklarının devlet organlarına karşı korunmasını ifade ederken, öbür yandan insan kişiliğinin geliştirilmesi ile ilgili olan her hakkı içerdiği de söylenebilir (Gölcüklü ve Gözübüyük, 1994: 1).
      İnsan hakları doğrudan insan olmanın gereği olarak var olduğu düşünülen haklardır ve insanın doğası bu hakların varlığını gerektirmektedir (Donnelly, 1995: 27).
       İnsan hakları kavramının çok geniş bir alanı ifade ettiği ve bu kavramın içerisine kişi özgürlükleri ve siyasal haklar; sosyal, ekonomik ve kültürel haklar ile dayanışma haklarının girdiği söylenmektedir (Kaboğlu, 1993: 27-28;).
       Ayrıca bu kavramın kapsamına giren hak ve özgürlükler alanının gittikçe genişlemekte olduğu da görülmektedir (Donnelly, 1995: 36-37). Öte yandan “insan hakları”, “temel haklar” ve “kamu özgürlükleri” gibi kavramların da bazen aynı anlamda kullandıkları görülmektedir. Ayrıca çoğu kez “hak” ve “özgürlük” kavramları da genellikle birlikte kullanılmaktadır (Gölcüklü, ve Gözübüyük, 1994: 1).
      Özgürlük bir şeyi yapma veya yapmama yeteneği olarak ifade edilebilir. “Hak ise daha geniş bir anlam içerir ve herhangi bir şeyi devletten veya onun aracılığıyla kimi kişilerden isteme yetisi olarak düşünülebilir” (Kaboğlu, 1989: 14). “Geniş açıdan bakıldığında her hak, hemen hemen bir özgürlüğe denk düşer” (Kaboğlu, 1989: 15), ve bir hak, hiçbir yerde ve hiç bir kimsenin mahrum bırakılamayacağı bir şeydir (Cranston, 1993: 254).
       İnsan hakları konusunda kabul edilen en önemli belgelerden ilki Fransız ihtilalinden sonra ilan edilen “İnsan ve Yurttaşlık Hakları Beyannamesi”dir (Paine, 1988: 126).
        Günümüzde yürürlükte olan ve Birleşmiş Milletlere üye bütün devletlerin kabul ettiği Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ise bu alanda son derece önemli bir belgedir (Dinç, 1986: 24). Bu belge ile insan hak ve özgürlükleri ilk kez açık bir şekilde uluslararası hukukun bir konusu olmuş (Gemalmaz, 1985-86: 65) ve belge, bireyi uluslararası hukukun bir öznesi haline getirmiştir (Gölcüklü ve Gözübüyük, 1994: 2).
      Öte yandan Avrupa Konsey’inin kabul ettiği 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Sözleşmesi (Soysal, 1991: 343-365) ve 1975 yılında kurulan AGİT kapsamında kabul edilen insan hakları hakkındaki belgeler üye ülkeleri hukuksal ve siyasal açıdan bağlamaktadırlar (Alpkaya, 1996: 87).
      Bunların dışında soykırım (1951), kadınların siyasal katılım hakları (1954), angaryanın kaldırılması (1957), çocuk hakları (1959), sömürge durumundaki halklara bağımsızlık verilmesi (1960), işkence ve insan onuruyla bağdaşmayan muamelelerin yasaklanması (1975) ve tutuklulara karşı uygulanacak asgari standartlar gibi konularda da kabul edilen belgeler sonucu insan hakları konusunda sürekli olarak ilerlemeler kaydedilmiştir (Kapani, 1993: 73-74).
      10 Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi adlı bu önemli belge insan hakları konusunda aşağıdaki prensipleri kabul etmiştir.
Tüm insanlar özgür, saygınlık ve haklar bakımından eşit doğarlar (Madde 1).
     Hiç bir ayrım gözetilmeden herkes kabul edilen haklardan eşit yararlanır (madde 2). Her bireyin yaşama, özgürlük ve güvenlik hakkı vardır (Madde 3). Kölelik yasaktır (Madde 4).
     Hiç kimse işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamelelere tabi tutulamaz (Madde 5). Herkesin hukuksal kişiliği vardır ve kanun önünde herkes eşittir (Madde 6-7).
       Herkes kendisine yapılan yasadışı davranışlara karşı yargı yoluna başvurabilir ve hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz ve sürülemez (Madde 8-9) (Soysal, 1991: 191-192).
      Bunların dışında tarafsız yargılanma hakkı (Madde10), açık ve adil yargılanma (Madde 11), özel yaşamın dokunulmazlığı (Madde 12), seyahat ve konut özgürlüğü (Madde 13), zulme uğrayanların iltica hakkı (Madde 14), vatandaşlık hakkı (Madde15), aile kurma hakkı (Madde 16), mülkiyet hakkı (Madde 17), düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı (Madde 18), fikir ve ifade özgürlüğü (Madde 19), örgütlenme hakkı (Madde 20) gibi haklar da bu belge tarafından güvence altına alınmışlardır (Soysal, 1991: 192-193).
      Aynı belgenin devam eden maddelerinde kamu hizmetine girme ve kamu hizmetlerinden yararlanma (Madde 21), sosyal güvenlik (madde 22), çalışma ve sendikal haklar (Madde 23), dinlenme ve tatil (Madde 24), kendisinin ve ailenin güvenliği (Madde 25), eğitim (Madde 26), bilim, kültür ve sanat (Madde 27) hakları da güvence altına alınıştır (Soysal, 1991: 194-195).
        İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 28. Maddesi “herkesin işbu bildirgede açıklanan hak ve özgürlüklerin bütünüyle uygulanmasını sağlayacak bir sosyal ve uluslararası düzene hakkı vardır” hükmünü getirmiştir (Soysal, 1991: 195).
       Bu hakkın sağlanması ise sadece devletler ve devletlerarası örgütlerin çabaları ile sağlanamamaktadır. İşte bu “sosyal ve uluslararası düzenin” gerek kurulması ve gerekse çalışması için hükümet dışı örgütlere büyük bir rol düşmektedir. İnsan Hakları Evrensel 301 F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2008 18 (2)Beyannamesi gibi bir belgenin bulunması da hükümet dışı örgütler için uluslararası sistemde çok aktif bir rol oynama imkanı doğurmaktadır.
      Hükümet dışı örgütler yukarıda çok kısa bir biçimde değinilen insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde çok önemli işlevler yerine getirmektedirler. Bu örgütlerin konuya yaklaşımları kapsayıcıdır. Hükümet dışı örgütler genellikle kendilerini bu hakların bölünemeyeceği ve bunların iç içe girmiş bulundukları düşüncesine dayandırırlar. Bir grup hak diğerlerini kazanmak için pazarlık konusu yapılamaz düşüncesini ön plana çıkarırlar. Bu kural hükümet dışı örgütlerin gayreti sonucu 1993 yılında Viyana’da yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konferansında belirgin şekilde ön plana çıkarıldı (Tuijl, 1999: 496).
      Öte yandan Çin ve diğer bazı ülkeler insan hakları konusunun bir iç sorun olduğunu iddia etmeye devam etmektedirler (Young, 1998: 502). Fakat bu görüşlere karşın bu gibi ülkeler de hükümet dışı örgütlerin insan hakları konusunda kendilerine yönelttikleri faaliyetlerden büyük ölçüde etkilenmektedirler.
       Hükümet dışı örgütler Birleşmiş Milletler İnsan Hakları sisteminin gelişim ve genişlemesi sürecinde tarihsel bir rol oynamışlardır. Hükümet dışı örgütlerin bu çabaları sonucu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden sonra 1979 yılında “Kadınlara Karşı Bütün Ayrıcalıkların Kaldırılması Konvansiyonunu” ve 1989 yılında “Çocuk Hakları Konvansiyonu”nun da kabul edilmelerinde büyük bir rol oynamışlardır.
        Ayrıca hükümetler dışı örgütler Birleşmiş Milletler bünyesinde şüpheli kaybolmaların incelenmesi, zorla alı konma ve diğer dokuz farklı evrensel insan hakları konularında “Özel Raportörler” kurulmasına da öncülük etmişlerdir (Tuijl, 1999: 497).
      Uluslararası sistem tarafından güvence altına alınmış olmasına rağmen dünyanın hemen her bölgesinde insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Bu ihlaller özellikle iç savaş veya askeri darbelerin olduğu dönemlerde daha da yaygınlaşmaktadır. Özellikle bu gibi durumlarda insan hakları ihlallerinin önlenmesinde hükümet dışı örgütlere olan ihtiyaç daha da artmaktadır ((Zack-William, 1999: 152).
      Öte yandan hükümet dışı örgütler ülkeler tarafından garanti edilen hakların korunması ve uygulanmasında ulusal ve uluslararası düzeyde baskı uygulayarak insan hakları alanında önemli bir işlev görmeye başlamışlardır. Özellikle son 25 yılda bu örgütlerin insan hakları ile ilgili konularda uluslararası kamu oyunu harekete geçirmede çok etkili oldukları görülmektedir (Tuijl, 1999: 494). Bu örgütlerin kamuoyunu harekete geçirerek insan haklarını ihlal eden ülkeleri oldukça zor durumda bıraktıkları çok sık karşılaşılan bir durum olmuştur (Economist, 12.5.1998: 14).
Günümüzde ise hükümet dışı örgütler insan hakları konusundaki standartları yükseltmeye çalışırlarken, hemen hemen dünyanın her tarafında insan hakları konusundaki uygulamaları izlemektedirler. Bunu yaparken de devletlerin kabul edilen insan hakları ile ilgili belgeleri uygulamalarını sağlamaya çalışmaktadırlar (Tuijl, 1999: 497).
       Özellikle yerel düzeyde meydana gelen insan hakları ihlalleri çoğu kez gözden kaçabilmektedir. Bu gibi durumlarda insan hakları konusunda faaliyet gösteren hükümet dışı örgütler çok etkin bir şekilde bu tür ihlallerin üzerine gidebilmekte ve konuyu ulusal ve uluslararası düzeyde kolaylıkla gündeme taşıyabilmektedirler (Tuijl, 1999. 497).      
      Hükümet dışı örgütler bu gibi durumlarda gerek hükümetler üzerinde baskı kurmakta ve gerekirse uluslararası örgütleri de harekete geçirebilmektedirler. Uluslararası örgütler ise genellikle bu taleplere karşı uygun politikalar izleme yoluna gitmektedirler. Örneğin 1993 yılında Dünya Bankasının faaliyetleri sonucu insan haklarının ihlal edildiğini söyleyenlerin şikayetleri üzerine bu banka tarafından gereğinin yapılması için çalışmalar başlatılmış ve bankanın finanse ettiği projelerin insan hakları boyutu dikkate alınmaya başlamıştır (Tuijl, 1999: 498).
         Hükümet dışı örgütlerin insan hakları ihlalleri konusundaki faaliyetlerine bakıldığında göze çarpan önemli bir özellik görünmektedir. Bu örgütler insan hakları ihlallerini gözetlemede genellikle temel bir rol almazlar. Fakat bu konularda bilgi toplayarak, kamuoyuna duyurarak ve hükümetler üzerinde baskı uygulayarak sonuç alınmasına katıda bulunurlar (Young, 1998: 502).
       Ayrıca hükümet dışı örgütler uluslararası örgütleri ve diğer devletleri de harekete geçirerek insan haklarını ihlal eden ülkelere karşı uluslararası yaptırımların uygulanmasına öncülük ederler. Bu alanda faaliyet gösteren uluslararası bazı hükümet dışı örgütler uluslararası sistem içerisinde oldukça önemli etkiler yaratabilmektedirler. Örneğin 1979 yılında Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Nobel Barış Ödülü aldığında çok az kimse tarafından biliniyordu. Oysa bugün bu örgütün dünyada bir milyondan fazla üyesi vardır. Elli beş ülkede daimi büroları bulunmaktadır. Sadece Londra’daki merkezinde 300 kişi istihdam etmektedir (Economist, 12.5.1998: 14).
        Sonuçta hükümet dışı örgütler insan haklarının daha da geliştirilmesi ve uygulamanın iyi işleyebilmesi için son derece kullanışlı bir araç durumundadırlar ve gelecekte daha da önemli roller oynayacak gibi görünmektedirler. Sivil örgütlenmenin bu yeni şekli küreselleşme ile birlikte daha da belirgin şekilde dünya kamuoyunun gündemine gelen bir çok sorunda olduğu gibi, insan hakları ile ilgili sorunlarda da gelecekte daha da etkin bir rol oynamaya devam edeceklerdir (Tuijl, 1999: 508). 303 F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2008 18 (2)
 
4. HÜKÜMET DIŞI ÖRGÜTLER VE DEMOKRATİKLEŞME
       Demokrasi her devletin savunduğu ve benimsediğini söylediği bir değer ve ulaşmak istediği bir amaç olmasına rağmen dünyanın büyük bir kısmında demokrasinin var olduğunu söylemek halen mümkün değildir. Fakat son yıllarda bütün dünyada bir demokratikleşme sürecinin başladığı da bir geçektir.
     Özellikle Soğuk Savaşın sona ermesi ve ideolojilerin gözden düşmesi bu süreci hızlandırmış görünmektedir. Huntington son yıllardaki bu gelişmeyi üçüncü demokrasi dalgası olarak adlandırmaktadır (Huntington, 1993: 80). Bütün dünyada demokrasiye olan özlem hükümet dışı örgütlerin oluşması ve etkinlik kazanmalarına da yol açmıştır.
       Hükümet dışı örgütler nitelikleri gereği demokratiktirler. Halkın katılımının en üst düzeyde sağlanması ve halka çok yakın bulunmalarından dolayı bu örgütler aynı zamanda demokrasinin gelişmesini sağlamaktadırlar. Demokrasinin geliştiği ülkelerde de hükümet dışı örgütlerin desteklendiği görülmektedir (Holloway, 1998: 93).
       Hükümet dışı örgütler hükümetlerin, uluslararası örgütlerin ve halkın birlikte katılımını sağlayacak bir sistem geliştirmişlerdir (Simmons, 1998: 93).
        Hükümet dışı örgütler ısrarla katılımın, birey ve toplulukların güçlendirilmeleri gereğinin üzerinde dururlar. Özellikle fakiri, zayıfı, marjinal kalanı güçlendirmeyi hedeflerler ve halkın kendi kararlarını kendilerinin almalarını sağlamaya çalışırlar (Streeten, 1997: 198).     
     Bireylerin güçlendirilmesi büyük ölçüde demokratik bir yapının varlığı ile ilgilidir. Demokrasi anlayışının gelişmesi bireylerin ve topluklarının kendi kaderlerine daha fazla sahip çıkmaları sonucunu yaratacaktır. Bu amacı gerçekleştirmeye çalışan hükümet dışı örgütler bütün dünyada demokrasinin gelişmesi ve demokratik kültürün oluşması ve benimsenmesini sağlamaya çalışırlar. Hükümet dışı örgütler nitelikleri gereği sivil toplumu güçlendirirler ve sivil toplumun güçlenmesi ise ülkede demokrasiyi güçlendirir (Stewart, 1997: 29).
        Demokratikleşme süreci içerisinde hükümet dışı örgütlerin oynadığı önemli rollerden biri de seçimlerin gözlenmesidir. Kuşkusuz seçimler halkın yönetime katılmalarının en önemli araçlarından biridir. Seçimlerin gözlenmesi Soğuk Savaş sonrası dönemde daha da önem kazanmıştır. Son zamanlara kadar egemen bir ülkenin seçimlerinin dış aktörler tarafından gözlenmesi çok nadirdi. Geçmiş dönemlerde Birleşmiş Milletler bağımlı bölgelerdeki plebisit ve seçimleri gerçekleştiriyordu. Fakat 1989 yılına kadar hiç bir bağımsız ülkede seçim gözlemlememişti. Özellikle 1980’li yıllardan beri ise seçimleri gözleme genel bir uygulama olmaya başlamıştır. Ulusal ve Uluslararası hükümet dışı kuruluşlar ise bu konuda harekete geçen ilk aktörler olmuşlardır. Bunları Birleşmiş Milletler, AGİT ve OAS (Organization of America States) izlemiştir. Bu çerçevede 1986 Filipinler, 1989 Şili, 1989 Panama ve 1990 Nikaragua seçimlerinde seçimlerin gözlenmesi seçimlerin sağlıklı yapılmasında bu örgütler hayati bir rol oynadılar. Daha sonraları 1989 Namibya, 1993 Kamboçya ve 1994 El Salvador seçimlerinde Birleşmiş Milletler bu işlevi üstlendi (Chand, 1997: 543). Sonuçta, 1980 ve 1990’lı yıllardaki bu seçimlerin gözlenmesi faaliyetleri bütün dünyada demokrasiye geçiş için önemli bir gösterge oldu (Chand, 1997: 544).
      Serbest seçimlerin yapılmadığı bazı ülkelerde ise hükümet dışı örgütlerin bu ülkelere baskı uygulayarak demokratikleşmeye geçmelerini sağlamaya çalıştıkları görülmektedir. Örneğin bazı Arap ülkelerinde hükümet dışı örgütler var olan demokratikleşme eğilimlerini harekete geçirmektedirler (Abu Khalil, 1997: 150).
        Soğuk Savaş dönemine nazaran gelişmiş Batılı ülkelerden çok fazla destek göremeyen otoriter yönetimler halktan gelen bu demokratikleşme taleplerine gittikçe daha fazla kulak verme zorunluluğunu hissetmektedirler. Hükümet dışı örgütlerin seçim gözlemlenmesine olan hayati katkıları uluslararası sistemde çoğulculuğun yayılmasına çok önemli bir katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda bu konuda hükümet dışı örgütler ile uluslararası örgütler arasında işbirliği bağlarının gelişmesi de sağlanmaktadır (Chand, 1997: 561).
       Hükümet dışı örgütlerin demokrasiyi destekleme faaliyetleri gelişmiş demokratik ülkeler tarafından da büyük ölçüde desteklenmektedir. Özellikle Soğuk Savaşın sona ermesi ABD ve diğer bazı Batılı ülkelerin otoriter yönetimlere destek vermeleri zorunluluğunu büyük ölçüde ortadan kaldırınca, hükümet dışı örgütlerin demokratikleşme yönündeki faaliyetleri daha büyük bir destek bulmaya başladı. Uluslararası ve global normatif iklim, hukuksal gelişmeler ve evrensel değerler de hükümet dışı örgütlerin demokratikleşmeyi destekleme faaliyetlerini kolaylaştırdı ve hızlandırdı. Ekonomik karşılıklı bağımlılık ilişkisi de devletlerin daha fazla dış baskılara açık hale gelmelerine yol açtığı için hükümet dışı örgütlerin bu yöndeki faaliyetlerini kolaylaştırıcı bir etki meydana getirdiği söylenebilir (Chand, 1997: 544-45).
       Sonuç olarak dünyada yaygın bir biçimde bir demokratikleşme sürecinin yaşandığı görülmektedir. Hükümet dışı örgütler bu sürecin başlamasında önemli katkılar sağladıkları gibi sağlıklı bir demokratikleşmenin gerçekleşmesi ve sürecin devam etmesinde de hayati bir rol oynamaktadırlar.
5. SONUÇ
       Hükümet dışı örgütler çözülemeyen bazı toplumsal sorunların üstesinden gelinebilmesi için gönüllülük esasına dayalı olarak sivil toplum tarafından oluşturulan ve gittikçe daha da fazla işlevselleşen ve sahip olukları bazı üstün özellikleri ile günümüz toplumsal ve siyasal hayatının vazgeçilmez parçası haline gelen kuruluşlardır.
305 F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2008 18 (2)
      Hükümet dışı örgütler insan haklarının daha da geliştirilmesi ve bu alandaki uygulamaların iyi işlemesi için son derece kullanışlı araçlardır ve gelecekte insan hakları alanında daha da önemli roller oynayacakları görülmektedir. Sivil örgütlenmenin bu yeni şekli küreselleşme ile birlikte daha belirgin bir şekilde dünya kamuoyunun gündemine gelen insan hakları alanında yaptıkları ile vazgeçilmez kuruluşlar haline gelmiş bulunmaktadır.
        Dünyanın her bölgesinde yaygın bir demokratikleşme sürecin yaşandığı rahatlıkla söylenebilir. Demokrasinin gelişmesi kuşkusuz yüzyılların çabaları ile ortaya çıkan bir sonuçtur. Fakat özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesi ile birlikte dünyadaki demokratikleşme sürecinin hız kazandığı da söylenebilir. Hükümet dışı örgütler bu sürecin başlamasında önemli katkılar sağladıkları gibi, sağlıklı bir demokratikleşmenin gerçekleşmesi ve sürecin devam etmesinde de hayati bir rol oynamaktadırlar.
        Halkın gönüllü katkıları ile kurulan hükümet dışı örgütler tarafsız ve bağımsız kimlikleri ile, devlet ve özel sektörün sunmadığı veya sunamadığı hizmetleri sunmasıyla demokratik nitelikleri ve bir çok alanda olduğu gibi insan hakları ve demokratikleşme alanlarında olan katkılarıyla uluslararası sistemin vazgeçilmez aktörleri arasına girmiş bulunmaktadırlar.


 

a. Uluslararası Hükümetler arası Örgütler   


ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

 - Kişilerin, grupların, hükümetlerin ya da şirketlerin uluslararası düzeyde sürdürdükleri pek çok işbirliği biçimi bulunmakta, hatta bunların hatırı sayılır kadarı da organize özellikler göstermektedir. Uluslararası düzeydeki organize işbirliklerinin teşkilatlandırılmış, yasal veya meşru kural ve uygulamaları bulunan biçimlerine de uluslararası örgütler adı verilmektedir.

 - Uluslararası örgüt amaç ve kuralların sistemli hale getirildiği yönetimsel bir kurumdur. İşbirliği faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için genel olarak fiziki ekipmana, idari hiyerarşiye, memurlara, üyelerinin tümünün bir araya geldiği kurul, meclis ya da konferans adı verilebilecek mekanlara ve sekretaryaya gerek duyulur. Uluslararası örgütlerin diğer uluslararası kuruluşlardan farkı ekonomi, ticaret ya da teknik bir alanda faaliyet gösterse bile kısmen siyasal etkiler yaratmasıdır.

 ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

ULUSLARARASI SİSTEME İLİŞKİN ÖZELLİKLER

        Küresel savaşlar ve krizler küresel örgütlenmeleri (Birleşmiş Milletler), iki bloklu sistemler güvenlik örgütlenmelerini (NATO, Varşova Paktı), çok merkezli sistemler bölgesel siyasal örgütlenmeleri (NAFTA, MERCOSUR, Karadeniz İşbirliği Teşkilatı), karşılıklı bağımlılıkların arttığı sistemler de ekonomik-mali örgütlenmeleri (Avrupa Kömür-Çelik Birliği) teşvik etmektedir.

      Örgütlerin başarısı için üyelerin örgütün “ne için” ve “neye karşı” oluşturulduğu sorularının yanıtını net olarak bilmesi önemlidir.

     Örgüt üyelerinin sorunlar ve çözüm yolları konusunda benzer algı ve davranışlar içinde olması gereklidir.

  Genelde barışı teşvik etse de, uluslararası örgütler çatışmacı politikaları da benimseyebilir.

ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

ÜYELERE İLİŞKİN ÖZELLİKLER

  Üyeler her zaman ve koşulda olmasa da, birbirlerini egemen ve eşit kabul ederler.

  Üyeler sistemin işleyiş ve dönüşüm kuralları konusunda hemfikir olduklarını beyan eder, ortaklık konularını ilke ve kurallara bağlarlar.

  Üyeler örgüt içinde olmakla rekabet olanaklarını yitirmez, yalnızca rekabetlerini düzenlerler.

  Üyeler uluslararası örgütü çıkarlarıyla örtüştüğü sürece destekler.

  Üyeler açısından uluslararası örgüt bir siyasal, ekonomik ya da mali tercihin ifadesi anlamı taşır.

ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

ULUSLARARASI ÖRGÜTE İLİŞKİN ÖZELLİKLER

 Örgüt mutlak biçimde yazılı bir hukuk belgesiyle yaşama geçer. Bu kurucu belge, kuruluşun amaçlarını, faaliyet biçimlerini, katılımcıların özelliklerini, kurumsal yapısını ve karar alma yöntemlerini kapsar.  Her örgütün kaynak temin etme biçimi geliştirmesi gerekir. Bir bütçe bulunur ve bütçe kalemleri üyelere dağıtılır.

  Her örgütün bir merkezi, yürütme organı ve genel kurulu bulunur.

  Örgüt ya birbirini tamamlayan oyuncuların ya da birbirine benzer oyuncuların birlikteliğini esas alır.

  Örgüt uygulama alanı ve türüne göre farklılaşsa da, üyeleri arasında işlevsel bağlar kurar.

  Uluslararası örgütler, uluslararası hukuk ve teamülü oluştururlar.

  ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN TARİHİ

  İlk klasik uluslararası örgüt kabul edilen Ren Komisyonu 1804 yılında kurulmuştur. 1815 Viyana Kongresi ise Avrupa Ahengi Sistemi’nin kurulmasına yol açarak Avrupa devletlerinin ittifak sistemleri içerisinde davranmalarına yol açmıştır.

  19. yüzyılın ikinci yarısında uluslararası örgütler hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. Bunda gelişen teknoloji, sanayi, iletişim imkanları önemli rol oynamıştır. Tuna Komisyonu (1856), Evrensel Telgraf Birliği (1865), Dünya Postalar Birliği (1874), Ölçüler ve Ağırlıklar Birliği (1874), Uluslararası Sağlık Ofisi (1881), Sanayi Mülkiyetinin Korunması Birliği (1883) vs.

  20. yüzyılda uluslararası örgütler sayıca artmış ve çok daha derinlikli-kapsamlı örgütler oluşmaya başlamıştır.

 ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN TASNİFİ

 AMAÇLARINA GÖRE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER:

 A-) Özel bir amaca ilişkin olarak kurulan örgütler: BM uzmanlık kuruluşları, Kızıl Haç, Uluslararası Af Örgütü, Savaş Suçları Mahkemesi ve benzeri bir alanda uzmanlaşan ve sadece bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlardır.

 B-) Genel amaç ve ilkeler çerçevesinde oluşturulan uluslararası örgütler: Birden fazla alanda faaliyet gösteren örgütlerdir. (BM, Arap Birliği, G-8 vs.)

  

 ÜYE SAYILARINA GÖRE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER: 

A-) Çift taraflı örgütler (İki ülkeyle sınırlı)

 

B-) Çok taraflı örgütler (İkiden fazla sayıda katılımcı olan örgütler)


ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN TASNİFİ
SÜRELERİNE GÖRE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER:
A-) Daimi uluslararası örgütler
Süreye ve işleve bağlı kılınmaksızın oluşturulmuş uluslararası örgütlerdir.

B-) Geçici uluslararası örgütler

Belli bir zaman sınırlaması bulunan, ad hoc-spesifik kuruluşlardır.


COĞRAFİ DAĞILIMINA GÖRE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER:

A-) Evrensel örgütler (Küresel düzeyde olan, çok sayıda ve homojen olmayan üyeleri bulunan örgütler)

 B-) Bölgesel örgütler (Komşu ülkelerin birlikte olduğu yapılar)


 ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN TASNİFİ


 ÜYELERİNİN OYUNCU TİPİNE GÖRE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER:

 Hükümetler arası örgütler (IGO), hükümetler-aşkın örgütler (TGO), hükümetler dışı uluslararası örgütler (INGO), hükümetler-dışı uluslararası iş kuruluşları (BINGO).

   

 

 

Uluslararası ilişkilerin araçları

Diplomasi, devletler arasındaki müzakerelerin, temsilciler vasıtasıyla yürütülmesidir. Bir bakıma, uluslararası ilişkilerin tüm diğer araçları diplomasinin başarısızlığı sonucu kullanılırlar.

Yaptırım, diplomasi başarısızlığa uğradığında başvurulan ilk yöntem ve devletleri anlaşmalara zorlamanın ana yollarından biridir. Yaptırımlar, diplomatik ve ekonomik şekillerde olabilir, ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi, ekonomik bariyerler ve ambargoları da içerir.

Savaş, ya da güç kullanımı, uluslararası ilişkilerde son çare olarak kabul edilir. Çağımızda savaş sadece devletler arasında yapılmamaktadır. Uluslararası ilişkilerde "Savaş çalışmaları" ve "Stratejik çalışmalar" disiplinlerinde incelenir.

Uluslararası bilgilendirme de uluslararası ilişkilerin bir aracı olarak düşünülebilir. Bir ülkenin işlediği suçların uluslararası düzeyde kamuoyuna açıklanarak devletlerin haysiyetlerinin alçaltılaması yoludur. BM'nin İnsan Hakları Komisyonu'nun 1235. prosedürüyle insan hakkı ihlalinde bulunan ülkeleri teşhir etmesi buna bir örnektir.

 

Kuruluşlar

Birleşmiş Milletler

Ana madde: Birleşmiş Milletler

Birleşmiş Milletler(BM), kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş global bir kuruluş" olarak tanımlayan, günümüzün en önemli uluslararası kuruluşudur.

Uluslararası Yargı Organları

Yargı:

Uluslararası Adalet Divanı

Avrupa Adalet Divan

Afrika Adalet Divanı

İnsan hakları:

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

Bölgesel Güvenlik Örgütleri

 NATO

ASEAN

Arap birliği

İktisadi Kuruluşlar

WTO

Dünya bankası

IMF

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ 
Devletlerarası anlaşma yoluyla oluşturulmayan tüm örgütler sivil toplum örgütü olarak tanımlanabilir.

  Günümüz dünyasında artan demokratik katılımcı rejimlerle beraber sivil toplum kuruluşları gerek bir ülke içerisinde, gerekse uluslararası siyasette etkili aktörler haline gelmişlerdir.

  Sivil toplum örgütleri, bireylerin kendi özgür iradeleriyle ve eşit koşullarda somut çıkarlara ulaşmak amacıyla toplandıkları örgütlerdir.

  Batılı demokratik ülkelerde oldukça aktif durumdadırlar. STÖ’lerin aktif ve güçlü olması liberal düşüncede demokrasinin güçlü olması anlamına gelir.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

 Yerli Hukuk ve Mevzuat Online
Abuse of Human Rights of Sikhs in India Hindistan ve Sihler Hakları İnsan Kötüye
ACDI/VOCA - Empowering Farmers and Entrepreneurs Worldwide to Succeed in the Global Economy ACDI / Voca - Empowering Çiftçiler ve Girişimciler Dünya Ekonomi Küresel için Succeed içinde
ACT - Alliance For Conflict Transformation ACT - Dönüşüm Çatışma İttifak için
Action Against Hunger Açlık Karşı Eylem
Action Canada for Population and Development Nüfus ve Kalkınma Eylem Kanada için
Action Coalition Eylem Koalisyonu
Action Contre la Faim (in French only) Eylem Contre la Faim (Fransızca sadece)
Advancing Women Kadın ilerlemek
The Advocacy Project Savunuculuk Projesi
Advocates for Survivors of Trauma and Torture Travma Dul için savunanlar ve İşkence
Advocates International Savunucuları Uluslararası
AEGEE - Associations des Etats Généraux des Etudiants de l'Europe AEGEE - Dernekler des Etats Généraux des Etudiants de l'Europe
Afghan Women's Mission Organization Afgan Kadın Misyon Organizasyon
The Africa Centre, London, England Afrika Centre, Londra, İngiltere
Africa Rights Afrika Hakları
African Network for the Prevention and Protection Against Child Abuse and Neglect ve İhmali Uygunsuz Afrika Ağ için Çocuk Önleme ve Karşı Koruma
AIDS Law Project South Africa AIDS Hukuk Projesi Güney Afrika
The American Anti-Slavery Group Amerikan Anti-Kölelik Grubu
American Association for the Advancement of Science (AAAS) AAAS) (Bilim Advancement Amerikan Derneği
American Civil Liberties Union (ACLU) Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU)
American Immigration Law Foundation Amerikan Göçmenlik Hukuku Vakfı
American Immigration Lawyers Association Amerikan Göçmenlik Avukatları Derneği
Amnesty International -- Leicester UK Uluslararası Af Örgütü - Leicester İngiltere
Amnesty International -- Sweden (in Swedish) Uluslararası Af Örgütü - İsveç (İsveççe)
Amnesty International On-line - Main Site Uluslararası Af Örgütü, On-line - Ana Sayfa
Amnesty International USA Uluslararası Af Örgütü Türkiye
Ansar Burney Welfare Trust Ansar Burney Refah Güven
Anti-Slavery International Anti-Kölelik Uluslararası
Arab Organization for Human Rights (AOHR) İnsan Hakları Arap Örgütü'nün (AOHR)
Arab Association for Human Rights (AAHR) İnsan Hakları için Arap Birliği (AAHR)
Argentine Forensic Anthropology Team (EAAF) Arjantin Adli Antropoloji Ekibi (EAAF)
Article 19 - Global Campaign for Freedom of Expression Madde 19 - Açıklanması Özgürlüğü Kampanyası Global
Artists Against Racism Irkçılık Karşı Sanatçılar
Artists Without Borders Sınır Tanımayan Sanatçı
Asian Human Rights Commission (.net) Asya İnsan Hakları Komisyonu (. net)
Asian Human Rights Commission (.org) Asya İnsan Hakları Komisyonu (. org)
Asian Research Center for Migration, Institute of Asian Studies, Chulalongkorn University Merkezi Göç Araştırmaları Asya, Asya Araştırmaları Enstitüsü, Chulalongkorn Üniversitesi
Asociación España con ANCUR (in Spanish) Asociación España con ANCUR (İspanyolca)
Asociacion Pro Derechos Humanos (Peru) (in Spanish) Asociación Pro Derechos Humanos (Peru) (İspanyolca)
Asociacion Tepeyac de New York Asociación tepeyac de New York
The Aspen Institute Aspen Enstitüsü
Association of Tamils of Eelam in the USA (Sri Lanka) ABD de Eelam Tamillerin Derneği (Lanka Sri)
Associazione per i popoli minacciati (in German) Associazione başına i Popoli minacciati (Almanca)
Asylumlaw.org - Asylum Law Clearinghouse Asylumlaw.org - İltica Yasası Clearinghouse
Australian Human Rights Information Centre (AHRIC) Avustralya İnsan Hakları Bilgi Merkezi (AHRIC)
Avocats sans Frontières (in French) Avocats sans Frontières (Fransızca)
Bahai International Community and the UN Bahai Uluslararası Toplum ve BM
Bahai World Bahai Dünya
Balch Institute for Ethnic Studies Etnik Araştırmalar Enstitüsü Balch
Belarus Update Belarus Update
The Bellona Foundation Bellona Vakfı
Bosnia Home Page at Cal Tech de Cal Tech Sayfa Bosna Anasayfa
The Bosnian Institute Bosnalı Enstitüsü
Bulgarian Helsinki Committee Bulgaristan Helsinki Komitesi
Cambodia Resource Center Kamboçya Kaynak Merkezi
Campaign for Human Rights in Tunisia Tunus'taki İnsan Hakları Kampanyası
Canada - US Human Rights Information and Documentation Network (CUSHRID Net) Kanada -) ABD İnsan Hakları Enformasyon ve Dokümantasyon Ağı (CUSHRID Net
Canadian Human Rights Foundation Kanadalı İnsan Hakları Vakfı
Canadian Human Rights Reporter Kanadalı İnsan Hakları Reporter
Canadian Council for Refugees (CCR) CCR) (Kanada Konseyi Mülteciler
CARE BAKIM
Carnegie Council on Ethics and International Affairs Uluslararası İlişkiler ve Carnegie Konseyi Etik
Carter Center Carter Merkezi
Casa Alianza Casa Alianza
Casa de Esperanza Casa de Esperanza
Catholic Fund for Overseas Development Denizaşırı Kalkınma Katolik Fonu
Catholic Legal Immigration Network, Inc. Katolik Yasal Göçmenlik Network, Inc
Caucasions United for Reparations and Emancipation Özgürleşme ve Tazminat Caucasions United
Caux Round Table Caux Yuvarlak Masa
Center For Alternative Development Strategies Network (CADS) Ağ Stratejileri Merkezi için Alternatif Gelişim (CAD'ler)
Center for Defense Information Bilgi Savunma Merkezi
The Center for Effective Discipline Etkin Disiplin Merkezi
Center for Holocaust and Genocide Studies, University of Minnesota Çalışmalar Soykırım Merkezi Holokost ve Minnesota Üniversitesi
The Center for Human Rights and the Environment, CEDHA , CEDHA Çevre Merkezi İnsan Hakları ve
Center for Justice & Accountability Hesap verebilirlik ve Merkezi için Adalet
Center For Justice and International Law Hukuk Uluslararası Merkezi'nin Adalet ve
Center for Migration Studies Home Page Sayfa Home Center için Göç Çalışmaları
The Center for Multicultural and Multilingual Mental Health Services Sağlık Hizmetleri Ruh Merkezi Çok Kültürlü ve Çok Dilli
Centro Para la Investigacion y la Promocion de los Derechose Civiles Centro Para la Investigacion y la Promocion de los Derechose Civiles
Center for Victims of Torture (Minneapolis, MN) İşkence Mağdurları Merkezi (Minneapolis, MN)
Central American Refugee Center, New York Orta Amerika Mülteci Merkezi, New York
Charity Choice Sadaka Seçimi
Child Rights International Çocuk Hakları Uluslararası
Children Now, Child Advocacy Şimdi, Çocuk Savunuculuk
Children, Youth and Family Consortium Çocuk, Gençlik ve Aile Konsorsiyumu
Childrens Rights - BBC World Service Çocuk Hakları - BBC Dünya Servisi
Children's House! Çocuk Evi!
Church World Service/Immigration and Refugee Program Kilise World Service / Göç ve Mülteci Programı
Citizens and Immigrants for Social Justice (CIEJ) Vatandaşların ve Adalet Sosyal Göçmenler için (CIEJ)
Civil Military Relations Network Sivil-Asker İlişkileri Network
Coalition for an International Criminal Court Koalisyon Mahkemesi için Uluslararası Ceza
Colombia Support Network Kolombiya Destek Ağı
Commission Internationale pour les Droits des Peuples Indigènes Komisyon Internationale pour les yerlileri Droits des Peuples
Commission on Global Governance: Our Global Neighbor Yönetişim Global Komisyonu: Global Komşu
Committee on the Adminsitration of Justice - Northern Ireland Adalet Adminsitration Komitesi - Kuzey İrlanda
Committee to Protect Journalists Komite Gazeteciler Koruma
Community of Bosnia Foundation Vakıf Bosna Topluluğu
Commonwealth Human Rights Initiative (CHRI) Federal İnsan Hakları Girişimi (İçkerya)
Conference Mondiale contre le racisme/ Durban, September 2001 Konferans Mondiale contre le racisme / Durban, Eylül 2001
Conseil canadien pour les réfugiés - Canadian Council for Refugees - Kanadalı Mülteciler Konseyi réfugiés pour les Canadien Conseil
Coordinadora Nacional de Derechos Humanos (Peru) Coordinadora Nacional de Derechos Humanos (Peru)
Coordination Intercommunautaire Contre le l'antisemitisme et la Diffamation / Geneve Koordinasyon Intercommunautaire Contre le l'antisemitisme et la Diffamation / Geneve
Council for Civil Liberties Özgürlükler Sivil Konseyi
Crimes of War Savaş Suçları
Domovina Net - Bosnia and Croatia Information Domovina Net - Bosna ve Hırvatistan Bilgi
Croix-Rouge de Belgique Croix-Rouge de Belgique
Cross Cultural Solutions Kültürlerarası Çözümleri
Crosspoint Anti-Racism Crosspoint Anti-Irkçılık
Cultural Survival Kültürel Survival
Cyber Rights Home Page Siber Haklar Ana Sayfa
Danish Refugee Council Danimarka Mülteci Konseyi
Defense for Children International (DCI) Savunma Çocuk International (DCI)
Derechos - Human Rights Derechos - İnsan Hakları
Derechos Humanos: Ultima Hora Derechos Humanos: Ultima Hora
Doctors Without Borders (USA) ) ABD Doktorlar Without Borders (
EarthRights International EarthRights Uluslararası
East Timor Action Network Doğu Timor Eylem Ağı
East Timor Relief Association (ETRA) Doğu Timor Yardım Derneği (Etra)
European Business Network forSocial Cohesion Avrupa İşletmeler Ağı forSocial Uyum
Eelam House Eelam Evi
Ejercito Zapatista de Liberacion Nacional (EZLN) Ejercito Zapatista de Liberaciön Nacional (EZLN)
End Violence Against Women Kadına Yönelik Şiddete Son
Entre Arbitraire et Impunité- Les Droits de l'Homme au Congo-Brazzaville Entre Arbitraire et Impunité-Les Droits de l'Homme au Kongo-Brazzaville
European Centre for Minority Issues (ECMI) ECMI) (Avrupa Merkezi Azınlık Sorunları
Falun Dafa Information Center Falun Dafa Bilgi Merkezi
Families International Ailelerin Uluslararası
FIDH - Fédération Internationale des Ligues des Droits de l'Homme FİDH - Fédération Internationale des Ligues des Droits de l'Homme
Flights for Rights: Free Air Fare for Human Rights Work Hakları için Uçuşlar: Serbest Hava Ücret Çalışması için İnsan Hakları
Focus: HOPE Focus: UMUT
Food Not Bombs, San Francisco Food Not Bombs, San Francisco
Forced Migration Projects Archive Zorunlu Göç Projeler Arşiv
FOREFRONT - A Global Network of Grassroots Human Rights Activists ForeFront - Network Grassroots Küresel bir İnsan Hakları Savunucuları
Forefront Leaders- A Global Network of Grassroot Human Rights Activists Ağın Grassroot İnsan Hakları Savunucuları Global Forefront Liderleri-A
Fourth World Conference on Women -Women, Power & Change Güç ve Değişim, Dördüncü Dünya Konferansı Kadınlar Kadınlar
Fourth World Documentation Project Dördüncü Dünya Belgeleme Projesi
Franciscans International and Dominicans Fransiskanlar Uluslararası ve Dominikliler
Free The Slaves Ücretsiz Köleler
Freedominfo.org Freedominfo.org
Free Viet Home Page Ücretsiz Viet Ana Sayfa
Gendercide Watch Main Page Ana sayfa Gendercide İzle
Genocide Watch Soykırım İzle
Global Citizens Circle Küresel Vatandaşlar Circle
Global Internet Liberty Campaign Küresel Internet Liberty Kampanya
Global Reporting Initiative Global Reporting Initiative
Global Volunteer Network Global Gönüllülük Ağı
Global Volunteers Home Page Global Gönüllüleri Ana Sayfa
Global Witness Global Witness
Grassroots International, a People to People Partnership for Social Change Insanlar Ortaklığı Sosyal Değişme bir İnsanlar, Grassroots Uluslararası
GuideStar - The National Database of Nonprofit Organizations GuideStar - Kar ve Organizasyonlar Veritabanı Ulusal
Handicap International Handicap International
Hate Watch Nefret İzle
Health, Development, Information and Policy Institute (HDIP) Sağlık, Geliştirme, Bilgi ve Politika Enstitüsü (HDIP)
HealthWrights: Workgroup for People's Health and Rights HealthWrights: Haklar ve Workgroup için Halk Sağlığı
Heartland Alliance Human Resources Heartland İttifak İnsan Kaynakları
Hebrew Immigrant Aid Society İbranice Göçmen Yardım Derneği
Human Rights Advocates İnsan Hakları Savunucuları
Human Rights Center of Azerbaijan Merkezinin Azerbaycan Hakları İnsan
Human Rights Congress for Bangladesh Minorities için Bangladeş Azınlıklar Kongre İnsan Hakları
Human Rights Council of Australia Konsey Avustralya Hakları İnsan
Human Rights in China (HRIC) Çin İnsan Hakları (HRIC)
Human Rights Internet - A Human Rights Gateway İnsan Hakları İnternet - Bir İnsan Hakları Gateway
Human Rights Research and Education Centre - University of Ottawa İnsan Hakları Araştırma ve Eğitim Merkezi - Ottawa Üniversitesi
Human Rights Watch International Film Festival İnsan Hakları Festivali Uluslararası Film İzle
Human Rights Web Home Page İnsan Hakları Web Ana Sayfa
Human Rights Without Frontiers Olmadan Frontiers Hakları İnsan
The Hunger Site Home - Donate Food for Free to Hungry People in the World Hunger Site Ana Sayfa - Dünya insanlar Hungry Free için Bağış Gıda
Huridocs Organization Huridocs Organizasyon
Idealist.org Idealist.org
Idealist.org Idealist.org
ImmigrantRights ImmigrantRights
Immigration Law Practitioners' Association Göç Yasası Uygulayıcıları Derneği
Immigration and Refugee Services of America Göç ve Amerika Hizmetleri Mülteci
Indonesia Human Rights Network Endonezya İnsan Hakları Ağı
Institute for Human Rights, Abo Akademi University İnsan Hakları Enstitüsü, Abo Akademi Üniversitesi
Institute of Global Communications (IGC) Iletişim Global Enstitüsü (IGC)
Institute of Investigation, Documentation and Human Rights of the Dominican Republic Cumhuriyet Dominik Enstitüsü incelenmesi, Hakları Dokümantasyon ve İnsan
Instituto Interamericano de Derechos Humanos Instituto Interamericano de Derechos Humanos
InterAction - American Council for Voluntary International Action InterAction - Uluslararası Eylem Gönüllü Amerikan Konseyi
Inter-American Center for Human Rights Merkezi için İnsan Hakları Amerikan Inter-
INTERIGHTS: International Centre for the Legal PRotection of Human Rights INTERIGHTS: İnsan Hakları Yasal Korunması için Uluslararası Merkezi
International Center for Establishing Justice Kuran Adalet Merkezi Uluslararası
International Centre for Trade and Sustainable Development Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası Ticaret Merkezi
International Committee of the Red Cross (ICRC) ICRC) (Uluslararası Komitesi Kızıl Haç
International Council of Voluntary Agencies Gönüllü Teşekküller Uluslararası Konseyi
International Decade for a Culture of Peace and Nonviolence for the Children of the World Dünya Çocukları Barış ve Şiddetsizlik Kültürü Uluslararası Decade
International Federation for Human Rights İnsan Hakları Uluslararası Federasyonu
International Federation on Human Rights İnsan Hakları Uluslararası Federasyonu
International Federation of the Red Cross and Red Crescent Societies Kızılay Kırmızı Uluslararası Federasyonu Kızılhaç ve
International Freedom of Expression Exchange Ifade Exchange Uluslararası Özgürlüğü
International Gay and Lesbian Human Rights Commission Uluslararası Gay ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu
International Human Rights Law Group Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Grubu
International Human Rights Observer Uluslararası İnsan Hakları Gözlemcisi
International IDEA (Institute for Democracy and Electoral Assistance) Uluslararası IDEA (Yardım Seçim Enstitüsü Demokrasi ve)
International Legal Assistance Consortium Uluslararası Adli Yardım Konsorsiyumu
The International Lesbian and Gay Association Uluslararası Lezbiyen ve Gay Derneği
International Organization for Standardization (ISO) ISO) (International Organization Standardizasyon
International Rehabilitation Council for Torture Victims için İşkence Mağdurları Rehabilitasyon Konseyi Uluslararası
International Republic Institute Uluslararası Cumhuriyet Enstitüsü
International Service for Human Rights İnsan Hakları için Uluslararası Servisi
International Students Festival in Trondheim Festivalde Trondheim Öğrenciler Uluslararası
International Training Centre (ITC) Uluslararası Eğitim Merkezi (ITC)
Islamic Human Rights Commission İslami İnsan Hakları Komisyonu
Israeli Information Center for Human Rights in The Occupied Territories İşgal Altındaki Topraklar'da İnsan Hakları İsrail Bilgi Merkezi
JRS Jesuit Refugee Service JRS Cizvit Mülteci Servisi
Juristes Sans Frontières Juristes Sans Frontières
Kav La'Oved Kav La'Oved
La Oficina en Washington para Asuntos Latinoamericanos La Oficina en Washington para Asuntos Latinoamericanos
Lawyers Committee for Human Rights İnsan Hakları için Hukukçular Komitesi
Le Maghreb des droits de l'Homme Le Mağrip des droits de l'Homme
Legal Aid of Cambodia ve Kamboçya Aid Yasal
Liga Mexicana por la Defensa delos Derechos Humanos Liga Mexicana por la Defensa delos Derechos Humanos
MANDAT International Mandat Uluslararası
Maquila Solidarity Network Maquila Dayanışma Ağı
Martin Scheinin's Home Page Martin Scheinin's Ana Sayfa
Médecins du Monde - Association Humanitaire Médecins du Monde - Derneği Humanitaire
Médecins Sans Frontières Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü
Media Institute of Southern Africa Güney Afrika Medya Enstitüsü
Medicos Del Mundo Medicos Del Mundo
Memoire 2000 Memoire 2000
Micasa Sucasa Micasa Sucasa
Middle East Organization Orta Doğu Teşkilatı
Migration and Refugee Services: Immigrant Refugee Resettlement Assistance in Baton Rouge Göç ve Mülteci Hizmetler: Yardım ve Baton Rouge İskan Göçmen Mülteci
Military Sexual Slavery by Japanese Soldiers Towards Korean Women Doğru Koreli Kadın Askerler tarafından Japon Kölelik Askeri Cinsel
Minnesota Charities Review Council Minnesota Vakıflar İnceleme Kurulu
Minority Rights Group International Uluslararası Azınlık Hakları Grubu
Monday Lobby Group Pazartesi Lobi Grubu
Mouvement Contre le Racisme et l'Amitie entre les Peuples / MRAP - Paris Mouvement Contre le Racisme et l'entre les Amitie Peuples / MRAP - Paris
The Multinational Force and Observers Çokuluslu Kuvvet ve Gözlemciler
National Democratic Institute For International Affairs Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Ulusal Demokratik
National Lawyers Guild - National Immigration Project Ulusal Hukukçular Derneği - Ulusal Göç Projesi
National Organization for Women (NOW) NOW) (Ulusal Teşkilatı Kadın
National Organization of Men Against Sexism Karşı Cinsiyetçiliğe Erkekler Teşkilatı Ulusal
National Security Archive Ulusal Güvenlik Arşivi
The National Immigration Forum Ulusal Göçmenlik Forumu
Native Web Yerli Web
NCCB/USCC -Office of Migration Refugee Services Ofis Göç Mülteci Hizmetleri-NCCB / USCC
Negative Population Growth Negatif Nüfus Artışı
NERGÝZ UZUN'A ÖZGÜRLÜK ÇAÐRISI NERGÝZ UZUN'A Özgürlük ÇAÐRISI
Network for Korean Democracy and Human Rights İnsan Hakları Ağı Kore Demokrasi ve
New Tactics in Human Rights İnsan Haklarında Yeni Taktikler
New Tactics in Human Rights İnsan Haklarında Yeni Taktikler
News and Comment on Middle East affairs Haber ve işler Doğu Yorum Orta
NGO Committee on UNICEF UNICEF Komitesi STK
National Network for Immigrant and Refugee Rights Mülteci Hakları ve Ulusal Ağ için Göçmen
Nonprofit Careers Kar amacı gütmeyen Kariyer
Norwegian Refugee Council Norveç Mülteci Konseyi
The November Coalition Kasım Koalisyonu
The Objector: Home of the Central Committee for Conscientious Objectors Retçi: Retçiler Vicdani Merkez Komitesi Ana Sayfa
Office of Refugee Resettlement Iskan Mülteci Dairesi
Open Media Research Institute (OMRI) Açık Medya Araştırma Enstitüsü (OMRI)
Open Society Institute Açık Toplum Enstitüsü
Open Society Justice Initiative Açık Toplum Enstitüsü Adalet Girişimi
Organisation Marocaine des Droits Humains Organizasyon Marocaine des Droits Dehşetin Soluğu
Orion Online Orion Online
Orthodox Christian Mission Center Ortodoks Hıristiyan Görev Merkezi
Oxfam America Oxfam America
Pakistan Institute of Human Rights İnsan Hakları Pakistan Enstitüsü
Panos London News Panos London News
Peace Brigades International - Colombia Project Barış Tugayları International - Kolombiya Projesi
Peace Brigades International Barış Tugayları Uluslararası
Penal Reform International (PNI) Ceza Reformu Uluslararası (PNI)
People's Union For Civil Liberties Için Sivil Özgürlükler Birliği Halk
Physicians for Human Rights İnsan hakları doktorlar
Planet Peace Gezegen Barış
Peoplesite Peoplesite
Population Communication International (PCI) Nüfus İletişim International (PCI)
Prevent Genocide International Önlemek Soykırımı Uluslararası
Project HappyChild Proje HappyChild
Public Committee Against Torture in Israel Komite Karşı Kamu İsrail'de İşkenceye
Quaker UN Office, Geneva Quaker BM Ofisi, Cenevre
Radio Free Europe / Radio Liberty Radio Free Europe / Radio Liberty
Readers International Publishing: Books from Asia, Africa, Latin America and the Caribbean, and Eastern Europe Okuyucular Uluslararası Yayıncılık: Karayip Books Asya, Afrika, Latin Amerika ve ve Doğu Avrupa
Redress Tazminat
REESWeb: Russian and East European Studies REESWeb: Rus ve Doğu Avrupa Çalışmaları
Refugee Law Center, Boston, MA Mülteci Hukuku Merkezi, Boston, MA
RefugeeNet - EU Networks on Integration of Refugees RefugeeNet - Mültecilerin Entegrasyonu Ağlar AB
The Religious Society of Friends Toplumun Arkadaşlar Dini
Resource Center of the Americas Amerika Kaynak Merkezi
RESULTS - Creating Political Will to End Hunger BULGULAR - Siyasi oluşturma Açlık End Will
RESULTS: Creating Political Will to End Hunger BULGULAR: Siyasi oluşturma Açlık End Will
Rights Action Hakları Eylem
Rights Consortium Hakları Konsorsiyumu
Rosemary Nelson Campaign Biberiye Nelson Kampanya
San Pedro Nolasko San Pedro Nolasko
Save the Children (Sweden) () İsveç Save the Children
Save the Children Çocuklar kaydet
School of the Americas Watch Amerika Okulu İzle
Scolars at Risk Network Ağ Risk Scolars de
Servicio Paz y Justicia (Argentina) Servicio Paz y Justicia (Arjantin)
Sierra Club -- Human Rights and the Environment Sierra Club - İnsan Hakları ve Çevre
Simon Wiesenthal Center Simon Wiesenthal Merkezi
Sinn Fein Aşırı uç İrlanda ulusal partisi
Sisterhood Is Global Insitute Kardeşlik Enstitüsü mı Global
Sisters Online Sisters Online
Southern Poverty Law Center Güney Yoksulluk Hukuk Merkezi
Speak Truth to Power Güç Truth Speak
Sweatshop Watch Sweatshop İzle
Tamil Nation Tamil Nation
Tibet Information Network Tibet Bilgi Ağı
Tibet Women's Association Tibet Kadınlar Derneği
Tibetan Centre for Human Rights and Democracy ve Demokrasi Hakları Tibet Merkezi İnsan
Together Foundation Birlikte Vakfı
US Committeefor Refugees (USCR) ABD Committeefor Mülteciler (USCR)
Union of Palestinian Medical Relief Committees Komiteler Rölyef Birliği'nin Filistin Tıbbi
Unitarian Universalist Service Committee Üniter Universalist Hizmet Komitesi
UNPO - Unrepresented Nations and Peoples Organization UNPO - Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü
Vera Institute of Justice Adalet Enstitüsü Vera
Victims Trust Fund Campaign Mağdur Güven Fonu Kampanya
Victor Perton's Australian Human Rights Papers Victor Perton's Avustralya İnsan Hakları Belgeleri
Waging Peace Yürütmekle Barış
Washington Kurdish Institute Washington Kürt Enstitüsü
Western Sahara Online Online Batı Sahara
Women Waging Peace Kadınların Barış Waging
Women's Learning Partnership for Rights, Development and Peace , Kalkınma ve Barış Hakları Kadın Öğrenme Ortaklığı için
The World Council of Churches Konseyinin Kiliseler Dünya
World Citizen Government Web Dünya Vatandaşı Hükümeti İnternet
World Organization Against Torture İşkenceyle Mücadele Örgütü Dünya
World Peace Society Dünya Barış Derneği
Zentrum für Türkeistudien / Türkiye Arastirmalar Merkezi / Centerfor Studies on Turkey Türkeistudien / Türkiye Arastirmalar Merkezi / Centerfor Çalışmaları Türkiye für Zentrum

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

 1-) STÖ’ler dinsel ve siyasal farklılıklara bakılmaksızın geniş kitlelere ulaşabilir. Bu çerçevede esas olan ortak çıkarlara sahip olmaktır.

 2-) STÖ’lerde görüşler ve fikirlerin önemi azdır. Bir STÖ’nün ilkeler ve eylemleriyle ön plana çıkması doğrudur.

 3-) STÖ’ler belirli bir konu üzerine yoğunlaştıkları için kısa sürede uzmanlaşır ve güçlenirler.

 4-) STÖ’ler gönüllü katılım ve ülkü birliği esaslarına dayalı oldukları için geniş kitle desteğine sahiptirler.

 5-) STÖ’lerin siyasal iktidarı ele geçirmek gibi bir hedefi yoktur.

 6-) STÖ’ler kendilerini sürekli yenilemek durumundadırlar.

 7-) STÖ’ler kamunun yetersiz kaldığı eğitim, sağlık, kültür vs. gibi alanlarda destekleyici rol üstlenebilirler.

  c.)ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER

  Küreselleşme ve piyasa ekonomisinin dünyanın dört bir yanına yayılması neticesinde büyük ciroları alan ve direkt ve dolaylı olarak milyonlarca insanı etkileyen çok uluslu şirketler uluslararası politikada önemli aktörler haline gelmiştir.

  Çok uluslu şirketlere merhametsiz sömürücüler gözüyle bakılabildiği gibi olumlu bakanlar da vardır.

  Tanım yapmak gerekirse, çok-uluslu şirketler; iki veya daha fazla ülkede mülkiyeti kısmen veya tamamen kendisine ait olarak üretim ve pazarlama faaliyetlerini yürüten, kendisine ait işletme stratejileri olan ve bu stratejileri tüm bağlı kuruluşları ve şubelerinde uygulayan büyük işletmelerdir. 

- Çok-Uluslu Şirketlerin Özellikleri:

  1-) Yabancı ülkelere doğrudan yatırım yaparlar.

 2-) Merkezi belli bir ülkede olsa da birçok ülkede şubeleri ve kendisine bağlı yan kuruluşları vardır.
 
Çok uluslu şirketler yabancı bir hükümet üzerinde 4 şekilde etkili olabilir;

 1-) Dolaylı olarak şirketin kendi hükümetinden yabancı hükümet üzerine baskı yapılmasını istemesi ile.

 2-) Dolaylı olarak bir uluslararası örgütte genel bir politika sorunu olarak konuyu gündeme getirmek.

 3-) Doğrudan kendi ülkesindeki diplomatik temsilcilik aracılığı ile baskı yapmaya çalışmak.

 4-) Doğrudan öteki ülkede ilgili bakanlık aracılığıyla baskı yapmaya çalışmak.

 B. Aktörlerin İlişki Türleri
1. Çatışma Türleri ve Çözüm Yolları   2. İşbirliği   

 ETNİK GRUPLAR

     Etnik grup kavramı özellikle Soğuk Savaş’ın bitmesiyle uluslararası ilişkilerde çok önemli bir kavram haline gelmiştir.

    Doğu Bloğunun çökmesi ve komünizmin zayıflamasıyla etnik milliyetçilik artmış ve kimlik politikaları nedeniyle etnik çatışmalar dünya çapında artmıştır. Özellikle    Yugoslavya’nın parçalanması süreci etnik çatışmaların ne denli kanlı olabileceğini gözler önüne serer (etnik temizlik, soykırım).

  Post-modernizm ve küreselleşme nedeniyle etnik kimliklerin popüler hale gelmesi ve getirilmesi etnik milliyetçiliğin artmasında önemli bir etkendir.

  Milliyetçilik etnik milliyetçilik (kana dayalı) ve sivil-kültürel milliyetçilik (toprağa, yaşanılan yere dayalı) olarak ikiye ayrılır. Etnik milliyetçilik son derece tehlikeli bir milliyetçilik türüdür.

  

 Etnik grupların bazı özellikleri olduğu varsayılır;

1-) Öncelikle grubu tanımlayan bir etnik isim bulunmaktadır.

 2-) Grup üyelerinin ortak bir soydan geldiklerine inanılır.

 3-) Etnik grubun üyeleri çoğunlukla mitler, destanlar ya da efsaneler yoluyla bir nesilden diğerine aktarılan ortak tarihsel anılara sahiptirler.

 4-) Etnik grupların ortak bir kültürleri (giyim-kuşam, sanat, gelenek-görenek, din, dil, mutfak vs.) bulunmaktadır.

 5-) Grup üyeleri aynı gruba dahil olduklarına dair bir bilince sahiptirler.

Etnik gruplar siyasal amaçlara ulaşmak istedikçe ulusallaşma (milletleşme) sürecine girerler. Etnik gruplar Batılı ülkelerin “böl ve yönet” politikaları uyarınca kışkırtılabilir.


TERÖR ÖRGÜTLERİ

 - Terörizm Latince “terror – korku” kelimesinden türemiş “siyasal şiddet ve yıldırıcılık eylemleri” anlamındaki terimdir.

 - Terörizm zayıf olanın seçtiği kirli ve onursuzca savaşma yöntemidir. Zira terörizm kendini gizler ve beklenmedik bir anda masumları da hedef alarak saldırır.

 - Terörizmin politik hedefleri vardır ve şiddet için şiddet uygulamaz. Şiddeti ulaşmak istediği amaçlara giderken kullandığı bir yöntem olarak benimser. Ancak bir süre sonra terör gruplarında “şiddet için şiddet” psikolojisi yükselir ve “kana susamışlık” baş gösterir. Şiddetsiz terör olmaz ama her şiddet türü terör değildir. Terör eylemlerinde psikolojik sonuçlar fiziksel hedeflerden daha üstündür.

 - Devletin terörle mücadele ederken yoldan çıkması durumunda “devlet terörü” ortaya çıkar.


 TERÖR ÖRGÜTLERİ

 Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği birbirlerine karşıt rejimlerde terör örgütlerine destek vermiş ve terörizmin Soğuk Savaş sonrası büyük bir tehdit haline gelmesinde önemli rol oynamışlardır.

  Bugün halen bazı ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda terör örgütlerini özgürlük savaşçısı olarak göstermeye çalışabilmektedir. Devletlerin terörizme verdikleri destek 4 düzeyde gerçekleşir; 1-) Devlet Himayesi (Terör örgütlerine doğrudan koruma sağlamak, onları beslemek) 2-) Devlet Desteği (Ekipman, silah lojistik destek sağlamak) 3-) Devlet Hoşgörüsü (Terör örgütlerine destek verilmese bile görmezden gelinmesi)   4-) Devletin Hareketsizliği (Devletin terör örgütlerine karşı etkili politika geliştirememesi)

 
BASKI GRUPLARI VE LOBİCİLİK

 - Baskı grupları “ortak menfaatler etrafında birleşen ve bunları gerçekleştirmek için siyasal otorite üzerinde etki yapmaya çalışan örgütlenmiş gruplar”dır.

  Baskı grupları menfaat gruplarını kapsar ama eşdeğer değildir. Zira bir menfaat grubu ancak siyasal karar merkezleri üzerinde çeşitli yollardan sistemli bir etkileme faaliyetine giriştiği zaman baskı grubu haline gelir. Yani etkileme faktörü baskı grubunun başlıca özelliğidir.

  Baskı grupların üç çeşit baskı yöntemi vardır;

1-) Doğrudan doğruya etkileme (Lobicilik-Kulisçilik): Siyasal kararlar alan merkezler üzerinde doğrudan etki yapmaya çalışmak. Bu mercilere raporlar, etüdler, belgeler sunulması ve ikna edilmeye çalışılması. Zaman zaman gizli ve dolambaçlı yollara da sapabilir (örtülü para yardımları, çeşitli menfaatler, hediyeler vs.).

 2-) Dolaylı etkileme: Kamuoyunu hedef alan ve siyasal iktidarı etkilemeye yönelik faaliyetlerdir (basın açıklamaları, konferanslar vs.).

 3-) Eylem: Siyasal karar alma sürecini etkileme amacıyla yapılan fiziki gösterilerdir (gösteri yürüyüşleri, mitingler, grev, boykot, iş bırakma, iş yavaşlatma vs.). 

 
BASKI GRUPLARI VE LOBİCİLİK

 Lobicilik üçe ayrılabilir: Doğrudan Lobicilik (Direkt karar alma merkezlerine yapılan lobi faaliyeti), Dolaylı Lobicilik (Kamuoyunu etkileyerek karar mekanizmalarına baskı yapmaktır), Kolektif Lobicilik (Farklı lobi gruplarının kendi aralarında uzlaşarak bazı konularda ortak baskı yapmalarıdır).

 Lobicilikte kullanılan yöntemler:

1-) Komite oturumları (Lobi gruplarının toplanarak düşüncelerini dile getirmesi)

2-)Grass roots hareketleri (mektup gönderme ya da halkla ilişkiler kampanyaları)

3-) Yüz yüze görüşme

4-) Parasal destek sağlama

 5-) Lobiler arasında işbirliği ve koordinasyonlar

 BİREYLER

Bireyler ve gerçek kişiler gerek devlet veya örgüt gibi yapılarla bağlantılı olarak, gerekse dolaylı yollarla uluslararası politikada etkili olurlar. Uluslararası hukuk kural ve kurumlarının artmasıyla bireylerin etkinliği giderek artmaktadır. Bir birey kendi ülkesini dahi dava edebilir. (AİHM)

 TARTIŞMA KONULARI

 - Devlet gerekli midir? Neden?

 - Modern ve güçlü bir devlet nasıl olmalıdır?

 Çeşitli kavramlar: ceberut devlet, sosyal devlet, başarısız devlet (failed-state), üniter devlet, ulus-devlet, monarşik devlet, oligarşik devlet, teokratik devlet, demokratik devlet

  

 Çok uluslu şirketler bulundukları ülkelere nasıl katkı sağlayabilir ya da zarar verebilirler? Tartışınız.

 Terör örgütlerine verilen farklı düzeydeki destekler nelerdir? 

  Atatürk milliyetçiliği bir kültürel-sivil milliyetçilik türüdür ve etnik milliyetçiliğin karşısındadır. Neden?

 

ESKİÇAĞDA;

      Eskiçağda devletlerarası kimi konuların görüşülmesi için ülkeden ülkeye elçiler gönderilirdi. Bu elçilerin ayrıcalıkları vardı ve yaşamları güvence altında sayılırdı.

ORTAÇAĞ VE YENİÇAĞDA;

        Ortaçağda devlet başkanlarının aracıya gerek duymadan, mektupla ilişki kurduklarını biliyoruz. O dönemin en örgütlü devleti olan Bizans'ın ise elçileri vardı. Bu elçiler göreve başlarken and içerlerdi. Örgütlü diplomasi ilk kez İtalya'da doğdu. Ortaçağda İtalya çok sayıda krallığa bölünmüştü. Venedik, Floransa, Cenova, Pisa (Piza), Roma ve Napoli gibi kentler bağımsız birer devlettiler. Çoğu zaman bu krallıklar ya birbirleriyle savaşıyor ya da aralarında çeşitli dostluk antlaşmaları yapıyorlardı. Bu yüzden diplomasiye gereksinim duyuluyordu. İtalyanların başka ülkelere gönderdikleri temsilcilere büyükelçi ya da elçi, bu kişilerin yabancı topraklarda oturdukları yerlere de elçilik deniyordu. Başlangıçta genellikle belli bir soruna çözüm bulmak üzere gönderilen elçiler, iş bitince ülkelerine geri dönüyorlardı. Bunların birçoğu casus gibi hareket ediyor ve kendi ülkelerine yarayacak değerli siyasal belgeleri çalmak, rüşvet vermek ve yalana başvurmaktan hiç de çekinmiyorlardı. Floransalı bir diplomat olan Niccolo Machiavelli kendi deneyimlerinden yola çıkarak, döneminin diplomatik uygulamalarını 1513'te yazdığı Hükümdar (II Principe) adlı ilginç kitabında anlatmıştır (bak. Machiavelli, Niccolo).
        Başka ülkelerde sürekli elçilikler kuran ilk ülkenin Venedik Cumhuriyeti olduğu söylenir. Oysa, daha eski tarihli bir kayıtta Milano dükünün Cenova'da sürekli bir elçi bulundurduğu belirtilmiştir. 16. yüzyıl süresince, bağımsız İtalyan devletlerinden birçoğunda iki özel hükümet görevi geliştirildi. Bunlardan ilki siyasal konularla ilgili diplomatik görevlerdi. Öbürü de ticareti denetleyerek ülke yöneticisine rapor hazırlayan danışmanlık göreviydi. Bu iki görevin gelişimi, devletlerarasında daha yakın ilişkilerin kurulmasını sağladı. Bugünkü uluslararası hukukun temellerinin böylece atılmış olduğu da söylenebilir
      Eski Türk yazıtlarından ve Çin belgelerinden anlaşıldığına göre Türkler ile Çin İmparatorluğu arasında diplomatik ilişkiler vardı. Oğuz boylarının Mezopotamya'ya indikleri sırada Gazne Hükümdarı Mesut ile Selçuklu beylerinin görüşmeleri de diplomasi belgeleri arasında sayılır. Osmanlı Devleti güçlü olduğu dönemlerde sınırlardaki ve devletlerarasındaki anlaşmazlıkları gidermek için elçi gönderirdi. 1454'te Venedik, 1530'da Avusturya, 1532'de Fransa, 1583'te İngiltere İstanbul'da sürekli elçilikler kurdular.

        Uluslararası ilişkiler tarihinin başlangıcı çoğu akademisyen tarafından 1648 tarihli Westphalia Barışı devlet sisteminin oluşturulması, egemenlik kavramının kabul edilmesi, ve eski ortaçağ Avrupası'nın din dayanaklı sisteminin terkedilmesidir. Westphalia Barışı ile birlikte devlet yöneticilerinin sınırları içinde tek egemen oldukları ve devletleri dışında bir merciye bağlı olmadıkları belirtilmiş, ayrıca ulus devlet kavramının oluşturulmasına destek ve yükselmesine olanak sağlanmıştır. Bu gelişmeler sayesinde devletler bürokratik, diplomatik ve askeri kurumsallaşmaya yönelmiştir. Avrupa kökenli bu sistem kolonileşme süreciyle tüm dünyaya yayılmış ve medeniyetin şartları olarak gösterilerek, çoğu zaman zorla, benimsetilmiştir. Günümüz uluslararası sistemine geçiş ise Soğuk Savaş ve bu süreçte gerçekleşen kolonilerden çekilme ve eski sömürgelerin bağımsızlıklarını ilan ederek çoğunlukla ulus devletler örneğinde kurulmalarıyla gerçekleşmiştir.

   YAKINÇAĞDA;
     Birinci Dünya Savaşı sonrasında özgün bir çalışma alanı olarak doğan Uluslararası İlişkiler disiplininin bir asırlık tarihinde ortaya çıkmış büyük tartışmalardan ilki İdealizm-Realizm tartışmasıdır. “Kurucu Tartışma” olarak da adlandırılan bu tartışma, bir yandan alanın terminolojisinin yerleşmesini sağlamış, öte yandan da disiplinin sınırlarını çizmiştir. Bu tartışma, her ne kadar gerçek bir tartışma olmaktan ziyade akademik bir fiction veya reflex olarak karşımıza çıksa da; sadece disiplinin geleceğini şekillendirmekle kalmamış hem Uluslararası İlişkiler öğrencilerine hem de politika yapımcılarına köklü bir referans noktası olarak disiplindeki yerini almıştır. 1919-1950 yılları arasında etkili olan tartışmayı, tartışmanın aktörlerini, tarihini, temel argümanlarını ve iki paradigma arasındaki ayrım noktalarını anlamaksızın disiplinin bugününde etkili olan tartışmaları anlayabilmek ve disiplinin tarihini özümseyebilmek mümkün değildir.
              Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorileri İnsanlığın o güne dek şahitlik ettiği en büyük savaş olan, hem oluşumu ve gelişimi, hem de sonuçlarıyla birçok alanda kırılmalara sebebiyet veren I. Dünya Savaşı, bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler’in kuruluş ve gelişiminde de çok önemli bir rol oynamıştır (Little, 1999:292). Daha doğru bir okuma ile Uluslararası İlişkiler disiplininin, bu savaşın bir ürünü olduğu söylenebilir. (Dunne, 1996:1. Dunn, 1948:145). I. Dünya Savaşı, savaşın devletlerin dış politikalarında başvurabilecekleri rasyonel bir araç olmadığını, kazananlarla kaybedenler arasında çok da bir fark bulunmadığını, yıkımın herkesi etkilediğini; sistemin bazen liderlerin bile kontrol edemeyeceği bir hal alabileceğini, savaşın aslında devlet adamları arasındaki iletişim eksikliğinden kaynaklandığını ve son olarak da demokrasinin yerleşememesinin savaşı ateşleyen bir unsur olduğu iddialarını açık bir şekilde gündeme getirdi (Hollis&Smith, 1990:18). Bunun bir uzantısı olarak da, insanlar bir daha benzer felaketleri yaşamamak adına bu tür felaketlerin önüne nasıl geçebiliriz sorusu üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Sorunun çözümü için öncelikle uygun bir zeminin ve kullanışlı araçların yaratılması gerekiyordu. İşte bu noktada zaten hali hazırdaki birikimlerin de etkisi ile otonom bir sosyal disiplin olarak Uluslararası İlişkiler ortaya çıkacaktı..

      Uluslararası İlişkiler sosyal bilimlerin diğer disiplinleri ile karşılaştırıldığı zaman genç bir disiplin olmasına rağmen hızla büyümüş ve her geçen gün giderek daha cazip bir çalışma alanı haline gelmiştir. Bu ilgiyi ve büyümeyi birçok etken ile açıklamak da mümkündür. Bilişim, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeleri, pratik gerekçeleri ve konjonktürel etkenleri bir kenara koyarsak, aslında disiplinin bu denli gelişmesinin en temel gerekçelerinden biri disiplin içerisinde yaşanan teorik tartışmalardır (Spegele, 1982:294).1 Disiplinin ilk yıllarında sadece savaş ve savaşın mirası üzerinde yoğunlaşan ve tarihi baş ucu kitabı olarak benimseyen bakış açısı, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkilerin gündeminin çeşitlenmesi ile önemini yitirmiş; metodolojik tartışmalarla geçen II. Dünya Savaşı sonrası dönemin ilk yıllarının ardından disiplin, hem paradigma içi hem de paradigmalar arası ciddi tartışmalara beşiklik etmiştir (Banks, 1985:7-27). 1980’lerin sonlarından itibaren Pozitivizm-Postpozitivizm tartışması ile de yeni bir dönem başlamıştır (Lapid, 1989:263. Navon, 2001:611).2

      Uluslararası ilişkiler alanında yaşanan hızlı değişim bu alandaki teorik tartışmaları da sürekli kılmaktadır. Uluslararası ilişkilerde, toplum bilimlerinin diğer alanlarında olduğu gibi tek bir teori ile tüm dış politika ve uluslararası ilişkileri analiz etme olanaklı değildir. Bu durum uluslararası ilişkilerin kendine özgü nedenleri kadar toplum bilimlerin genel niteliğinden de kaynaklanmaktadır. 
      Temelinde insan olgusuna dayanan toplum bilimi, incelediği alanın ve öğenin değişkenliğine ayak uydurmak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle siyasal bilimlerde ve uluslararası ilişkilerde teorik tartışmaların geçmişini devlet olgusunun ortaya çıkısına kadar geri götürmek mümkündür. Bu durum insanın ve onu etkileyen olguların sürekli değişmesinden ve bu alana uygulanabilecek genel teorilerin geliştirilmesinin doğa bilimleri kadar kolay olmamasından kaynaklanmaktadır. Doğa bilimlerindeki düzenlilikler, bu alana uygulanabilecek genel teori ve yasaların ortaya konmasına olanak sağlarken, aynı durum toplum bilimleri, siyasal bilimler ve uluslararası ilişkiler için söz konusu olamamaktadır.

       Bugüne kadar yazılan diplomasi tarihleri arasındaki en önemli çalışmalardan biri SSCB Bilimler Akademisi’nden yirmiyi aşkın profesörle, Paris Üniversitesi’ne bağlı Collège de France ve Institut du Droit International üyesi üç profesörün kolektif çalışmasıyla ortaya çıkan Uluslararası İlişkiler Tarihi’dir. Bu büyük çalışmanın en önemli özelliği, ilk çağlardan modern çağlara diplomasinin tarihsel gelişimini materyalist bir gözle analiz ederek, uluslararası sistemdeki güçler dengesini, sınıf mücadelelerini devlet ve toplum düzeyindeki gelişmelerle birbirine bağlayışıdır.
       1977 yılında, Attila Tokatlı’nın çevirisiyle “MAY Yayınları” tarafından basılan Uluslararası İlişkiler Tarihi, hem araştırmacılar hem de okurlarca beklenenin üstünde bir ilgiyle karşılanmış ve kısa sürede tükenmişti. Elinizin altında mutlaka bulunması gerektiğine inandığımız bu kaynak eseri, üstlendiğimiz sorumluluk gereği 32 yıl aradan sonra yeniden düzenleyerek gün ışığına çıkarıyor ve ekonomik krize inat tekrar okurla buluşturuyoruz.
       İnsanlık tarihinin 3500 yıllık evresini anlatan 4 ciltlik bu önemli eserin, “piyasa”daki tarihi çarpıtan ve kendi çıkarları için uluslararası ilişkileri manipüle eden kaynaklara karşı, konuya ilgi duyan okur, araştırma yapmak isteyen bilim insanı ve genç akademisyen için baş yapıt ve bilimsel bir kaynak olacağına inanıyoruz.
Toplam 2128 sayfadan oluşan 4 ciltlik bu kaynak kitabımızın 1939-1945 yıllarını kapsayan 5. cildi de yayınevimizce hazırlanmaktadır.Alternatif bir diploması tarihi (03/11/2009 Tarihli Evrensel Gazetesi)
Evrensel Basım Yayın yeni yayınladığı dört ciltlik Uluslararası İlişkiler Tarihi’ni TÜYAP kitap fuarında düzenlediği bir panelle okurlara tanıttı.
       Evrensel Basım Yayın yeni yayınladığı dört ciltlik Uluslararası İlişkiler Tarihi’ni TÜYAP kitap fuarında düzenlediği bir panelle okurlara tanıttı. Panele Yayınevinin Genel Yayın Yönetmeni Cavit Nacitarhan, Araştırma Görevlisi Hakan Güneş ve Yardımcı Doçent İlker Aktükün katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Nacitarhan Türkiye’de ilk kez 32 yıl önce yayınlanan ve yayınlandığı dönemde üniversitelerde yardımcı ders kitabı olarak okutulan kitabın Sovyetler Birliği Bilim Akademisi’nden ve Fransa’dan akademisyenler tarafından hazırlandığını, 12 Eylül darbesinden sonra pek çok kitap gibi unutulduğunu söyledi. Uluslararası İlişkiler Tarihi’nin diplomasinin kapalı kapılar ardında yapılan bir siyaset biçimi olduğu anlayışına karşı alternatif bakış açısı getirdiğini söyledi.
      Hakan Güneş de Sovyetler Birliği’nde uluslararası ilişkiler disiplininin gelişimini anlatarak kitabın yazarlarının Doğu ve Batı kaynaklarını çok iyi harmanladığını, Sümerler’den Bizans’a, Abbasi’den günümüz modern toplumlarına kadar insanlığın birikimini özümlemiş olduklarını ve eserin, Batı’daki muadillerinden toplumsal mücadelelerin etkisini diplomasi tarihine dahil ederek ayrıldığını kaydetti.
      Son olarak sözü alan İlker Aktükün de 20. yüzyılda diplomasi tarihinin siyaset biliminden koparılmış olduğuna dikkat çekerek diplomasinin devletlerarası ilişkilere indirgenmiş olduğuna değindi. Ulusal çıkar diye bütün ulusun fertlerinin ortaklaştığı bir çıkardan söz edilemeyeceğini sözlerine ekleyen Aktükün, diplomatik süreçlerde devlet dışı aktörlerin yani sınıf mücadelelerinin, uluslararası bloklaşmaların, toplumsal mücadelelerin de belirleyici olduğunu söyleyerek Evrensel Basım Yayın’dan çıkan kitabın, diplomasi hakkında benimsenmiş önyargıları çürüttüğünü belirtti.

     Barış Doster ‘in 20/11/2009 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde Yayınlanan “Diplomasiye farklı bir cepheden bakmak” Adlı Yazısı Uluslararası ilişkiler disiplini Batı merkezli, liberal, neo liberal düşüncelerin ve uzmanların çoğunlukta olduğu bir alan olarak öne çıkar. ABD ve AB merkezli bakış açısının propagandasını yapan kadroların yoğunlukta olduğu bu disiplinde, özellikle son yıllarda bu alanın temeli, omurgası olması gereken tarih başta olmak üzere, iktisat, hukuk, siyaset gibi bilim dalları, geçmiş yıllara oranla daha az okutulup, öğretilmektedir. Bu alanın biraz da adından kaynaklanan nedenlerle gördüğü talebin ve piyasaya eleman yetiştirme çabasının sonucunda biraz tarih, biraz siyaset, biraz iktisat, biraz hukuk, biraz toplumbilim okumuş, ama bunların hiçbirinde yeterince derinleşememiş gençlerin çoğunlukta olduğu bir öğrenci yapısı ortaya çıkmaktadır. Zaten bir bilim değil, bir bölüm olması da bu durumu kolaylaştırmaktadır. Keza uluslararası ilişkiler alanında, meseleye salt devletler arasındaki güç ve çıkar mücadelesi açısından bakmayan, bunun yanında sınıf mücadelesini, ülke içindeki sınıfsal çelişkilerin, egemen güçler arasındaki ilişkilerin dış politikaya yansımalarını anlatan kadrolar da azınlıktadır. Samuel Huntington’la ağlayıp Zbigniew Brzezinski ile gülen, Henry Kissinger’den öğrenip, Graham Fuller’den bilen isimlerin etkileri ve eserleri fazladır bu bölümde.
     Ancak yine de, sayıları az da olsa muhalif, farklı ya da başka bir pencereden, dünyadan, cepheden bakan, kuşkucu bir tavır ortaya koyan önemli çalışmalar da söz konusudur. Bunlara, yani başka bir bakış açısıyla, başka bir cepheden bakan çalışmalara önemli bir örnek, 1977 yılında May Yayınları tarafından basılan Uluslararası İlişkiler Tarihi’dir. SSCB Bilimler Akademisi üyesi yirmiden fazla bilim insanının ve Paris Üniversitesi’nden üç profesörün ortak ürünü olan bu çalışma, hem siyasal ve ideolojik açıdan başka bir cephenin bakış açısını yansıtmakta, hem Batı merkezli tezlere karşı tezler içermekte, hem de yazarlarının niteliği nedeniyle bilimsel olarak büyük önem taşımaktadır. Bu dört cildin tamamını bir set halinde bulmanın zorluğunu da dikkate alan Evrensel Basım Yayın, önemli bir işe koyulmuş ve hem toplam 2128 sayfadan oluşan ilk dört cildi yeniden basmış, hem de İkinci Dünya Savaşı yıllarını içeren beşinsi cildi okura ulaştırmak için de kolları sıvamış.
     Çalışmanın önemi ve farkı, daha birinci cildin ilk bölümünde ortaya çıkıyor. Zira piyasada bulunan siyasi tarih kitaplarının büyük bölümü; ya çağdaş uluslararası sistemin doğuşu kabul edilen 1648 Vestfalya Anlaşması’yla, ya dünyayı derinden etkileyen 1789 Fransız Devrimi’yle, ya da Avrupa devletler dengesini düzenleyen 1815 Viyana Kongresi’yle başlarken, bu çalışma ilk çağlardan itibaren gelişmeleri ele alıyor. Dahası tarihsel gelişimi, maddeci bir yaklaşımla tahlil ediyor, sadece devletler arasındaki güç, çıkar, egemenlik mücadelelerine saplanıp kalmıyor, sınıfsal çelişkileri de hesaba katıyor. Devlet ile toplum, devlet ile siyaset, siyaset ile toplum arasındaki ilişkileri de gözetiyor. Devletler arasındaki ilişkileri, idealist ya da ütopik değil, gerçekçi bir yaklaşımla ele alıyor. Devleti bağımsız, soyut, dış etkilere kapalı bir özne olarak değil, iç çekişmelerden, egemen güçlerden, sınıfsal mücadelelerden, baskı gruplarından etkilenen bir kurum olarak kavrıyor. Devletleri şekillendiren, yönlendiren, etkileyen kesimleri, katmanları, odakları, üretim ilişkilerini, sınıf yapılarını, iç siyasetteki ittifakları, ülkenin ekonomik ve teknolojik kapasitesini, özel sektörünün konumunu, pazar ve ham madde gereksinimlerini diplomaside hiç göz ardı etmemek gerektiğini vurguluyor.
       Eski Doğu diplomasisiyle başlayan ve İkinci Dünya Savaşı öncesinde son bulan dört ciltlik çalışmanın çevirisi ve kurgusu da başarılı. Bir diğer farkı ve özelliği de büyük bölümü Sovyet kaynaklı olan kitap, makale, söylev ve resmi raporlardan oluşan zengin kaynakçası. Bu yönüyle Sovyetlerin dünyaya bakış açısını anlamayı ve Sovyet bilim insanlarının yorumlarını öğrenmeyi de kolaylaştırıyor. Kısacası, 32 yıl sonra yeniden basılan ve İkinci Dünya Savaşı yıllarını içeren beşinci cildi hazırlanmakta olan Uluslararası İlişkiler Tarihi, geçmişi anlayarak günümüzü kavramaya ve geleceği öngörmeye çalışan herkese farklı, özgün ve zengin bir pencere açıyor.

 

TÜRKİYENİN ÜYE OLDUĞU ULUSLARARASI               

 

                           KURULUŞLAR
 

 

Kuruluş
Üyelik durumu
Üye olduğu tarih
 
 
 
Katılımcı
-
Üye
       
 
 
 
 
Aday
-
Üye
Üye
 
Üye
Üye
Üye
 
Gözlemci
-
Üye
 
Katılımcı
-
Üye
 
Üye

 

Ekonomik

 

Kuruluş
Üyelik durumu
Üye olduğu tarih
Üye
Katılımcı
-
D-8 (D-8)
Kurucu üye
Kurucu üye
Üye
Üye
Kurucu üye
Üye
 

 

Askeri

 

Kuruluş
Üyelik durumu
Üye olduğu tarih
Kurucu üye
Üye

 

Teknik

 

Kuruluş
Üyelik durumu
Üye olduğu tarih
Üye
Kurucu üye
Üye
 
Kurucu üye (TRT)
Kurucu üye
Kurucu üye

 

Spor

 

Kuruluş
Üyelik durumu
Üye olduğu tarih
Üye
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 




Örnek Sokak 1a, 12345 Örnekşehir
0.535 607 5459